“Kürt kardeşim; senden bu eli samimiyetle, sımsıkı tutmanı bekliyoruz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Mecliste AK Parti Grup Toplantısı’nda Kürt kardeşlerimize nasıl seslendi?
“Kürt kardeşim; senden bu eli samimiyetle, sımsıkı tutmanı bekliyoruz” dedi.
Ve bu konuşmanın duygusu, samimiyeti henüz gönüllere ulaşmadan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer tutuklandı. Yerine de ışık hızıyla kayyum atandı.
Bir taraftan da 6 ay önce seçime girip kazanmasında hiçbir yasal engel görülmemişti Özer’in.
Hızlıca bu konuyu çok ayrıntılı olmasa da sahada Kürt kardeşlerimize sordum.
İlk söylenen madem tutuklanacaktı, neden seçime girmesine izin verildi. Zira belediye başkanının yıllardır polis takibinde olduğu belirtiliyor.
Ve en çok söylenen cümle de şuydu:
“Demek ki bizim oyumuzun hiçbir değeri yok.”
Şimdi bu cümlenin duygusuna bakıldığında bu çok ağır bir cümle.
Bu duygudaki tahribatı kim iyileştirecek? Nasıl iyileştirecek?
Açıkçası burada güven duygusunun zedelendiği belirtilebilir.
Hep deniyor ya Kürt sorunu yok. Sormak isterim ‘Demek ki bizim oyumuzun hiçbir değeri yok’ diyen kardeşlerimizin nasıl bir sorunu var?
Çok bilenler, çok konuşanlar cevap versin lütfen.
Şimdi bu dizeler akıp gelmez mi?
“Var git karakuşlar efkârımı şu karşıki dağlara duyur
Bilmezler gülün canı ateşler içinde bu bozuk düzende”
Ayrıca şunu da belirtmek isterim:
Eylül 2022’de DEVA Partisi’nin mitingi için Siirt’e gittik. Miting esnasında Siirtlilerle görüşme fırsatı yakalayabildim.
Ve miting alanının dışında bir amcamıza soru sormak için yöneldim, selam verdim, amcamız geri çekilir gibi oldu, açıkçası konuşmak istemediğini düşündüm, tam geri dönüp gidecekken Türkçe pek bilmiyorum dedi. Ve şu cümle döküldü amcamızdan…
“Ayrımcılıktan usandık kızım…” dedi.
Başka da konuşmak istemedi. Sohbet bıçak gibi kesildi. Yalnız ‘usandık’ derken öyle bir söyledi ki.
O usandık kelimesinin tüm harfleri Siirt’in o küçücük meydanını inletti gibi.
Amcamıza soru sormak için yöneldiğimde kim bilir geçmişin hangi tozlu hatıralarını ortalığa saçtım.
Demem o ki “Senden bu eli samimiyetle, sımsıkı tutmanı bekliyoruz” demek kolay.
Peki, uzatılan elin sımsıkı tutulması için en başta gönül kapılarının açılması gerekmiyor mu?
Kuru birkaç cümleyle nasıl gönül kapıları açılacak?
Tam da bu noktada siyaset niye var diye sormak isterim.
Sorunlara çözüm üretmeyen siyaset niye var?
Öte yandan terörün kökünün kazınması isteniyorsa terörü besleyen nedenlerin de ortadan kaldırılması gerekmez mi?
Elbette terörle mücadele edilecektir. Ama bu sadece güvenlikçi bir perspektifle yeterli olur mu?
Bir anlamda bu sorunu besleyen ve büyüten bütün dinamiklerin hesaba katılması gerekmez mi?
En başta da bir partiye her şeye rağmen neden milyonlar oy veriyor diye sormak gerekmez mi?
Hedef kitlesine çok iyi politikalar ürettiği için mi?
Ya da güven duygusundan mı?
Kendisini o parti dışında başka bir partide güvende hissetmediği için olabilir mi?
Yerel seçimlere az bir süre kalmıştı. İstanbul’da bir pazarda bir baştan başladım kardeşlerimize soru sormaya.
Pat pat pat pat… Gelen cevaplar neredeyse aynıydı. Aynı korkuların beslendiği bir kökten geliyor gibiydi.
Şimdi böyle bir gerçeklikte uzatılan elin sımsıkı tutulması için en başta gönül kapılarının açılması gerekmez mi?
Bu soruyu özellikle soruyorum. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyguların yönetimi konusunda ne denli usta olduğu ortada. Bir anlamda gönül kapılarının nasıl açılacağını iyi bildiği düşüncesindeyim.
******
“Ne tutku ne ayrılık meğer bir aşk imiş…”
Arar dururum karakuşları kara toprakta rüzgârda
Ne geçmiş ne gelecek meğer bir an imiş
Kayboldum benden ötede sorarım beni ateşe yağmura
Ne iyi ne kötü meğer bir yalan imiş
Dicle koruğu bilmesin canım kanar şu garip yüreğim ağıt yakar
Tutuldum bulutlara sığındım kar sümbüllerine unuttum beni geceden ötede
Ne tutku ne ayrılık meğer bir aşk imiş...