İtibar, Yerlikaya, Şimşek?
Toplumun büyük bir bölümü zamların altında can çekişirken, kirasına, market alışverişine yetişemezken bazıları da çanta çanta paralar kaptırmış, sözüm ona kolay para kazanmanın peşine düşmüş.
Neredeyse kolay para kazananlar diye bir kesim oluşmuş. Her yerdeler. Özellikle de yüksek tepelerde ve sosyal medyada cirit atıyorlar.
Günlerdir Milli Takım’da da forma giymiş futbolcuları ya da Milli Takım teknik direktörlüğü yapmış Fatih Terim’i konuşuyoruz. Seçil Erzan vesilesiyle de Denizbank’ı konuşuyoruz.
Açıkçası sıcağı sıcağına şöyle olmuş böyle olmuş deniyor ama burada çerçeveyi biraz genişlettiğimizde olayın rengi daha da değişiyor, kayıplar daha da büyüyor.
Bu noktada kısaca itibar kavramından bahsetmek isterim:
İtibar, hedef kitlelerin, elde ettiği birtakım ipuçları sonucu kurumu nasıl algıladığı anlamına gelmektedir; bu ipuçları çoğunlukla kurumun iyi ya da kötü olarak tanınırlığı, dürüstlüğü, güvenilirliği, topluma getirdiği fayda ve zararlarla ilgili bilgileri kapsamaktadır.
Kurumsal itibar yönetimi ise kurumların, paydaşlarının zihinlerinde ayırt edici, olumlu bir yer edinebilmeleri için izlenecek stratejilere karar verilmesi süreci olarak belirtilebilir.
Özetle kurumsal itibar bir kurumun en önemli sermayesidir. Ve itibarın yönetilmesi kurumların en önemli işlerinin başında gelir.
Bu dolandırıcılık meselesinde konunun detayları davalar neticesinde berraklaşacaktır yalnız şimdiden olayla ilgili kişilerin itibarlarının yerle bir olduğu söylenebilir. Asıl önemlisi de ilgili kurumların itibarlarının da büyük zarar aldığı gerçeğidir.
Denizbank’ın diğer büyük kurumlar gibi itibar yönetimi için ciddi bütçeler harcadığı düşüncesindeyim. Bu olaylarla birlikte tüm bu bütçelerin boşa gittiği görünüyor.
Zira itibarı yaratmak da korumak da zordur.
Ve Denizbank’ın asıl sınavının yeni başladığı düşüncesindeyim. Bu noktada kriz iletişimini iyi bilen ekiplerin öneminin altını çizmek isterim.
Ayrıca sosyal medyadan Denizbank’ın 25'inci kuruluş yıl dönümü için düzenlenen gecede davetlilere izletilen videoyu gördüm.
Açıkçası bu video yönetim derslerinde ‘yöneticinin yönetim tarzı’ bölümünde olumsuz örnek olarak okutulabilir.
******
Yerlikaya, Şimşek?
Son dönemde dillere pelesenk olan birçok kavramı “unlearning (unutmayı öğrenme)” yapmamız gerekiyor.
Yani unutmayı öğrenme süreçlerinin devreye sokulması gerekiyor. Bir anlamda gelişmenin önünde bariyer olarak duran kavramları terk etmenin, değişimin önünü açmanın zamanı geldi de geçiyor.
Bu kavramlar neler mi?
“Kara para aklama, organize suç örgütleri, çeteler, zehir tacirleri, kolay para kazananlar, dolandırıcılar, rantiyeciler, suyun başını tutanlar…”
Bu liste böyle uzar gider.
Gerçi bu kavramların yerle bir olması için Ali Yerlikaya bir taraftan Mehmet Şimşek de diğer taraftan foşur foşur tüm pislikleri temizlemeye çalışıyor.
Yalnız kolay değil hemen öyle temizlemek.
Anlaşılan o ki kökende büyük bir ‘bataklık’ mevcut.
Burada topyekûn bir temizliğe ihtiyaç var. Bu da ancak el birliğiyle bir anlamda siyasetin, iş dünyasının, sivil toplum örgütlerinin, bağımsız medyanın, kalabalıkların aslında tüm çevrelerin katkısıyla gerçekleşebilir.
Ve yeni bir kavram setine ihtiyaç var.
Yukarıda belirttiğim ‘köhne, dalavereli, karanlık’ kavramlar yerine temiz siyaset, üretim, entelektüel sermaye, hak, hukuk, dayanışma, inovasyon, akıl teri gibi kavramlar dillere pelesenk olsun.
Diğer türlü varabilecek bir yer yok maalesef.
“Devrildi devrilecek canı elinde taşımaz bunca derdi / Gece gündüz dua eder tazelensin çorak gönüller
Kara eller rüzgârla savrulsun, sararmış tarlalar yeşille buluşsun, âşka yürüsün canlar ”
Buradan hareketle;
Bu dalavereli, karanlık kavram setinin bir an önce yıkılıp yerine yenilerinin gelmesi, yani yeni bir düzenin inşa edilmesi gerekiyor.
Ve bu düzeni besleyenlerin ivedilikle sistemin dışına atılması gerekiyor. Tüm bunların gerçekleşmesi için de toplumsal bir bilince ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim.
Diğer türlü başka bir çıkış yolu yok maalesef.
Ve gençlerimizin fenomenlerin yalan dünyalarına özenmeleri yerine Steve Jobs gibi, Elon Musk gibi, Larry Page gibi başarılı girişimci hikâyelerine özenmelerini, ‘derin öğrenme’ ya da ‘veri madenciliğini’ öğrenmek için çaba sarf etmelerini, dolandırıcıların boş hikâyelerini dinlemek yerine ‘fraud analiziyle’ ilgili teknik sohbetler yapmasını umut ediyoruz.