Hukukun üstünlüğü, yatırım, strateji?
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararını tanımaması kurumlar arasındaki çatışmanın da su yüzüne çıktığını gösteriyor.
Birkaç gündür konuyla ilgili hukukçulardan teknik birçok yorum dinledik. İşin özü bu konunun sadece bir yargı krizi değil aynı zamanda bunun bir devlet krizine dönüşme yolunda olması meselesi. Yani durum ciddi…
Hemen konuyu yatırıma bağlamak istemem ama tam da bu ortamda Koç Holding’in Ford batarya hücre yatırımının iptal edildiğini duyurması ve bununla ilgili açıklamada ‘batarya yatırımı için zamanlamanın uygun olmadığını’ belirtmesi bir tesadüf olabilir mi? Sadece soruyorum…
Bir dönem yatırımcı ile çalışmış biri olarak şunu söyleyebilirim:
Tam da bugünlerde bir ortamda yatırımcı ile karşılaşmış olsam ve selam versem.
Ve yatırımcı buna nasıl karşılık verir diye sorsam?
Cevap veriyorum: “Bırak selamıma cevap vermeyi, yatırımcı ardına bile bakmadan kaçar gider.”
Belki cevabım size biraz abartılı gelmiş olabilir ama durumun ciddiyeti başka nasıl anlatılabilir?
Bu noktada sermayenin en başta hukuki güvence beklediğini de belirtmeden olmaz sanırım.
Ekim 2021 tarihli yazımdan şu bölümleri belirtmek isterim:
“15 Temmuz hain darbe girişimi… Ve akabinde OHAL dönemi… Basınçlı ve zor bir dönemden geçildi. Ve bu zorlu süreci kavramaya çalışırken ne olup bittiğini anlamlandırmaya çalışırken, 2017 yılında anayasa değişikliği referandumu yapıldı ve 2018’de de sistem değişikliğine gidildi.
Bu süreçte kamudan binlerce kamu görevlisi ihraç edildi. Ve yerine yenilerinin gelmesi süreci yaşandı. Burada yenilerin görev yerlerine alışması, işlerin verimli bir şekilde ortaya çıkması belirli bir süreç anlamına geliyor elbette. Bir de asıl tüm bu yenilerin gelmesinde nasıl bir süreç izlendi?
Nihayetinde kamu yönetiminin kalitesi kurumsal değerler ve kamu görevlilerinin mesleki kalitesine bağlıdır denilebilir. Bir anlamda liyakat, ehliyet gibi kavramlar ne kadar gözetildi?”
Yazıda belirttiğim şu cümlelerin altını çizmek isterim:
“Burada yenilerin görev yerlerine alışması, işlerin verimli bir şekilde ortaya çıkması belirli bir süreç anlamına geliyor elbette. Bir de asıl tüm bu yenilerin gelmesinde nasıl bir süreç izlendi?”
Bu noktada yenilerin gelmesinde nasıl bir ‘süreç’ izlendiği konusu önemli… Açıkçası bu sorunun cevabı birçok gelişmeye de ışık tutabilir.
Diğer taraftan bir bakıyoruz hukuk bölümü mezunu olmayan bir ‘danışman’ son yaşananlarla ilgili yorumlar yapıyor. Açıkçası yorum yapılabilir, konuyla ilgili birçok canlı yayına katılmış da olabilir. Ya da köşe yazarı olarak bu konuda uzun uzun yazılarda yazabilir. Ama tüm bunlar konuyla ilgili uzman olması için yeterli olabilir mi?
******
Strateji nasıl kurgulanır sorusunun cevabını Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin adımlarından bir bir izliyoruz.
Öyle muhalefet tarafındaki gibi sesler yükselmiyor.
Dışarıdan bakınca uyumlu görünen bir Cumhur İttifakı… Özellikle seçim sürecinde kitlelere uyum görüntüsü çok iyi yansıtıldı. Oysaki satır aralarında rekabetin ayak sesleri gümbür gümbür duyuluyordu.
Bu durumu en çok da seçime MHP’nin kendi logosuyla girme hamlesinde gördük. Bir yazımda da belirtmiştim, oyunu Bahçeli’nin kurduğunu söylemiştim.
Ki seçim sürecinde MHP kendisinden giden oyları AK Parti dâhil olmak üzere diğer partilerden alabilmişti.
Son dönemde rekabet daha da görünür bir hal aldı sanki. Ama yine de dışarıya hâlihazırdaki rekabet hissettirilmemeye çalışılıyor gibi.
Zira kapıda yerel seçim belirdi bile…
AK Parti ve MHP’nin rekabetinin daha da görünür olması yerel seçimleri olumsuz etkileyebilir. Erdoğan ve Bahçeli’nin bunun farkında olduğu düşüncesindeyim. Ama bir taraftan da AK Parti’nin düşen oylarını yükseltmesi gerekiyor. Zira oylardaki düşüş kemik seçmene dayanmış durumda. Bunun hemen altı partiye geri dönülmez zararlar verebilir. Bununla birlikte partiden dışarıya tam bir güç birliği havası da yansımıyor. Dolayısıyla bu koşullar devam ederse AK Parti’nin işi kolay değil bu seçimde. Ekonomi, dışarıda güçlenen çatışma ortamı gibi zorlayan koşullarda bu olumsuz duruma çarpan etkisi yapabilir.
Tüm bunlardan muhalefetin işinin kolay olduğu da düşünülmesin.
Onların işi de kolay değil…
(Bu konuyu bir sonraki yazıda ele alacağım.)