Güçlü lider fantezisi ve gerçek hayatta diktatörlük
Yale üniversitesi profesörü Timothy Snyder’i doktora tezimi yazarken keşfetmiştim.
Snyder (1969), özellikle Doğu Avrupa tarihi, Sovyetler Birliği tarihi ve diktatörlükler konularındaki çalışmalarının yanısıra toplumsal olaylara dair derinlemesine analizleri ile tanınan önemli bir tarihçi.
Tarihi hadiselerin günümüzdeki siyasi bağlamlarla nasıl ilişkilendirilebileceğini inceleyen Snyder’in , "Bloodlands: Europe Between Hitler and Stalin", "On Tyranny: Twenty Lessons from the Twentieth Century" (Tiranlık Üzerine), "The Road to Unfreedom" (Esaret Yolu) ve "Our Malady" gibi bazıları Türkçe’ye çevrilmiş mühim eserleri var.
Snyder, Trump’ın seçilmesiyle ilgili olarak 26 Kasım 2024’te “Güçlü Lider Fantezisi ve Gerçek Hayatta diktatörlük” başlıklı, ilginç bir yazı yayınladı. O yazısından seçtiğim bazı pasajları paylaşmak istiyorum:
Pek çok Amerikalı güçlü lider tarafından yönetilme fikrini seviyor.../... Bir çok kimse bunda yanlış olan ne diye sorabilir? Neden tüm işleri halledecek bir diktatör olmasın?
Komünizm anıları tazeyken Doğu Avrupa’da yaşadım. Rusya’nın işgal rejimini dayattığı Ukrayna bölgelerini ziyaret ettim. On yıllar boyunca Nazi veya Stalinist yönetim altında yaşamış insanların tanıklıklarını okudum. Bazıları eski, bazıları yeni kazılmış ölüm çukurları gördüm. Ve otoriter rejimler altında yaşamış arkadaşlarım var, siyasi tutuklular ve işkence mağdurları dahil. En güvendiğim insanlardan bazıları suikasta uğradı.
O yüzden bu sorunun cevabını verebileceğimi düşünüyorum.
Güçlü lider yönetimi bir fantezidir.
Güçlü liderin “sizin” güçlü lideriniz olacağını düşünürsünüz. Ama öyle olmayacaktır. Demokraside, seçilmiş temsilcilerin seçmenlerini dinleyeceğini garanti görür ve bir diktatörün bize borçlu olduğunu düşünürüz. Ancak ona verdiğiniz oy, sizin önemsizliğinizi teyit eder. Asıl mesele şudur: Güçlü lider, bize hiçbir şey borçlu değildir. İstismar ediliriz ve buna alışmak zorunda kalırız.
Bir diğer hoş illüzyon ise “güçlü liderin milleti birleştireceği” yanılgısıdır.
Muhteris bir diktatör her zaman halkın içindeki bazı grupların kendi tarafında olduğunu, bazılarınınsa olmadığını söyler. Farklı grupları teker teker düşman olarak tanımlar. Doğru safta olduğunuzu düşündüğünüz müddetçe bu size kendinizi iyi hissettirebilir ancak artık korku, hayatın özü haline gelmiştir. Bu biz-ve-onlar politikası bir kez başladı mı, asla bitmez.
Güçlü bir liderin Amerika’ya odaklanmamıza izin vereceğini hayal ediyoruz Ancak diktatörlük, ülkemizi dünyanın sunabileceği en kötü şeylere açıyor. “Önce Amerika” diyen insanların aslında yurtdışındaki diktatörlükleri kopyaladıkları derhal ortaya çıkacaktır. [Trump’ı ve Trump’ın seçimde kullandığı “America First” sloganını kastediyor SCB.].
Amerikalı bir güçlü lider, kendi gücünü ve zenginliğini diğer diktatörlerin zenginliği ve gücüyle karşılaştırarak ölçecektir. Onlarla dost olacak, onlarla rekabet edecek, onlardan kendi halkını ezmenin ve sömürmenin yeni yollarını öğrenecektir.
En azından fanteziye göre, güçlü lider iş bitiricidir. Ancak günümüzde diktatörlük gücü, olumlu bir şey başarmak [yani iş bitirmek] için değil, başkalarının bir şey başarmasını engellemek için kullanılır. Güçlü lider aslında zayıf liderdir: sırrı, çevresindeki herkesi kendisinden daha zayıf hale getirmesidir.
Yasaya ve seçmenlere karşı hesap vermeyen diktatörün, kendi kişisel çıkarlarının ötesinde bir şey düşünmek için hiçbir nedeni yoktur. Yirmi birinci yüzyılda o çıkarlar bellidir: bir milyarder olarak yatakta ölmek. Güçlü lider, servetine servet katmak ve hapisten uzak durmak için adalet sistemini ortadan kaldırır ve devlet memuru koltuklarına kendisine sadık kişileri oturtur.
Yeni bürokratlar hesap verebilirlik duygusuna sahip olmayacaklardır. Temel devlet işlevleri bozulacaktır. Güçlü lidere erişmek isteyen vatandaşlar rüşvet vermeyi öğreneceklerdir. Patronaj sayesinde göreve gelen bürokratlar yozlaşacak ve vatandaşlar çaresiz olacaktır. Yolsuzluk hızla normalleşecek, hatta sorgulanmaz bir hale gelecektir.