İşsizlik ve istihdam çelişkisi

Çalışmak mutluluk, işsizlik mutsuzluk kaynağıdır.

Çalışmak bir hak olduğu gibi aynı zamanda bir sorumluluktur. Anayasamızın 49. Maddesine göre:
“Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.”

İŞSİZLER DE İŞVERENLER DE ŞİKAYETÇİ

Vatandaşlarımızın bir kısmı, özellikle gençler, iş bulamamaktan; buna karşılık işverenler de nitelikli eleman bulamamaktan şikâyet ediyorlar. Sonuçta işsizler de işverenler de istihdam politikalarından memnun değiller.

İşverenlerden zaman zaman şu diyalogları duyuyoruz:

“Kaynakçı, tornacı, tesviyeci, operatör arıyoruz bulamıyoruz”

“Yevmiyeli eleman arıyoruz, para kazanmak yerine köy kahvesinde iskambil oynamayı tercih ediyorlar.”

“Çoban bulamıyoruz, Afgan’lar olması çobansız kalacağız.”

“Üniversite diploması alacağına bir meslek sahibi ol.”

Bu şikâyetlerde büyük oranda haklılık payı olsa da işsizlik ve istihdam arasındaki çelişkiyi tamamen izah edemez. İşsizlerin sayısı işverenlerin arayıp da bulamadıkları eleman sayısından çok fazla çünkü.

İŞSİZLİĞİN BOYUTU

Türkiye’de işsizlik TÜİK tarafından raporlanıyor. TÜİK’in enflasyon verilerinin tartışılır olması işsizliği gösteren verilere de şüpheyle bakılmasına yol açıyor. TÜİK, sadece iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişileri işsiz kabul ediyor.

İşsiz olduğu halde çeşitli sebeplerle iş arama kanallarına başvurmamış, tam zamanlı iş bulamadığı için yarı zamanlı çalışan, mevsimlik çalışanlar, aile içi gizli işsizler işsiz sayısına dahil edilmiyor.
Bu sebeplerle TÜİK tarafından açıklanan %9,2 olan işsizlik oranının gerçekte bunun iki katı civarında olduğu iddia ediliyor.

Eurostat işsizlik raporuna göre Avrupa'da 32 ülke arasında son üç sırada kalıyoruz. Yine Eurostat raporlarına göre 1990-2000 yılları arasında ortalama %7,6 olan Türkiye’deki işsizlik oranı 2001-2019 yıllarında ortalama %10,7 olarak gerçekleşti.

Bu hesaplamalarda kayıt dışı ve özellikle Suriye’li ve Afgan sığınmacı etkisi dikkate alınmamış durumda.

15 Ekim tarihinden itibaren sığınmacılara altı aylık süreyle izinsiz çalışma imkânı getirilmesinin bu görünümü daha da bozacağı aşikâr.

DİPLOMALI İŞSİZLER

Üniversitelerimiz diplomalı işsizler üretiyor. İş bulanların çoğu düşük ücret alıyorlar.

Gençler, yüksek lisans ve doktora programları ile eğitim sürelerini uzatarak işsizliğin getireceği sorunları ötelemeyi tercih ediyorlar.

Çalışanların büyük çoğunluğu yeterli donanımları olmadığından iş hayatında yeterli başarıyı gösteremiyor.

Hocalar iş hayatından kopuk olduklarından, öğrencilere çoğunlukla güncel ihtiyaçlardan uzak, teorik, belki de hiç kullanmayacakları faydasız bilgiler yüklüyorlar. Lisans eğitimi böyleyken, mesleğe eleman yetiştirmesi beklenen meslek yüksek okulları daha da kötü durumda.

Bu görüntü ülkenin geleceğine güveni sarsıyor, gençler daha lise sıralarında yurtdışında okumanın veya çalışmanın yollarını aramaya başlıyorlar. İmkân bulanlar ilk fırsatta ülkeyi terk ediyor. Yaşadığımız beyin göçü ve sığınmacı akını geleceğimiz için tehdit oluşturuyor.

REKABET VE İŞ GÜCÜ MALİYETLERİ

İşçiler geçinememekten bahsederken, ne zaman asgari ücret gündeme gelse işverenlerimiz artan maliyetlerden ve azalan rekabet gücümüzden bahsediyorlar.

Tekstilciler küresel rekabete direnemediklerinden imalatlarını Mısır’a taşıyorlar.

Bizzat bakanlarımızın ağzından Afganlar olmasa hayvancılığın, Suriye’liler olmasa sanayimizin bitebileceği korkusu yayılıyor. Herhalde bu korkuyla olsa gerek(!), devletimiz çalışma izni olmayan sığınmacıların altı ay süreyle izinsiz çalıştırılmasının önünü açtı. Halk da şu soruyu soruyor:

“Afgan ve Suriye’li sığınmacılar yokken Türkiye’de tarım ve sanayi yok muydu?”

İŞSİZLİĞİ AZALTMAK İSTİHDAMI ARTTIRMAK İÇİN YAPILABİLECEKLER

İşsizlik çözülemeyecek bir sorun değildir. Bu sorunu çözmüş ülkelerin deneyimleri de dikkate alınarak ülkemize özel çözümler üretilmesi mümkün.

Sorunun çözümü temelde devletin sorumluluğunda olsa da özel sektörün, ailelerin ve kişilerin sorumlulukları da var.

Aileler ve bireylerin yapabilecekleri

Aileler ve bireyler olarak İlk yapacağımız şey zihniyet dönüşüm gerçekleştirmek.

Çocuğumuzun diplomalı, mutsuz bir işsiz olmasını mı yoksa işinde mahir, huzurlu bir meslek mensubu olmasını mı tercih ederiz? Hepimiz çocuklarımızın yeteneklerine uygun, mutlu olabilecekleri, kimseye muhtaç olmadan ayakları üstünde durabilecekleri bir iş sahibi olmalarını isteriz.

Akademik yeteneği olan çocuklarımız elbette bu yolda ilerlemelidir.

Akademik alan dışında yetenekleri olan çocuklarımızı, uzman görüşlerini de dikkate alarak, severek işlerini yapabilecekleri bir meslek alanına yönlendirmek çocuklarımız için daha iyi olacağı gibi, ülkemiz için de iyi olacaktır.

Çocuklarımıza çalışmanın ve üretmenin önemini ve mutluluk kaynağı olacağını uygulamalı olarak göstermeliyiz. Öğrencilik yıllarında basit ve küçük işlerde kısa sürelerle de olsa vakit geçirmeleri faydalı olacaktır.

Yaşam boyu öğrenme ilkesine uyarak, sürekli kendimizi yenileyerek çocuklara yaşantımızla örnek olmalıyız. Yeni şeyler öğrenen çocuklarımızı ödüllendirerek öğrenmenin ve gelişmenin zevkini tatmasına yardımcı olmalıyız.

Bir meslek diplomasının tek başına yeterli olmadığını kendimizi sürekli yenilememiz gerektiğini, diploma sonrası mesleki gelişim sertifikalarına sahip olmayı hedeflemeliyiz.

Bütün çabalarımıza rağmen iş bulmakta zorlanıyorsak, tebdili mekân ve/veya tebdili meslek alternatifini de değerlendirmeliyiz.

İŞVERENLERİN YAPABİLECEKLERİ

İlkesel olarak bütün işverenler gençlere staj ve iş öğrenme fırsatı sunmalıdır.

İşverenler ve işveren örgütleri bölgelerindeki üniversiteler ve meslek liseleriyle yakın temas içinde olmalı, eğitim çalışmalarına aktif olarak katılmalı, destek vermeli ve yönlendirici rol almalıdır.

Ülkemizdeki işsizlik sorunu çözülene kadar, mümkün olduğunca, emek yoğun yatırımlar tercih edilmelidir.

Kayıt dışı veya düşük beyana dayalı istihdam kul hakkına girmektir. Bütün taraflarla ve bütün vergi mükellefleri ile tek tek helalleşmek mümkün olmadığına göre, kayıt dışı ve düşük beyana dayalı istihdam derhal, bugün, acilen terk edilmelidir.

Kayıt dışı istihdam gibi, devlet teşviklerinin suiistimal edilmesi ve vergi kaçırma da kamu hukukunu ihlal eder. Teşviklerden hak ederek faydalanılmalı, suiistimal edilmemeli, vergiler hakkıyla ödenmelidir.

Çalışanların mesleki gelişim eğitimleri önemsenmeli, kurumsal eğitimler verilmeli, bireysel eğitim çabaları teşvik edilmelidir.

İşyerinde aile kültürü oluşturulmalı, sosyal etkinliklerle, sosyal dayanışma yaklaşımlarıyla işyeri bağlılığı arttırılmalıdır.

Yukarıda saydığımız uygulamaları yapan işverenler, cazibe merkezi olacaklarından, daha az istihdam sorunu yaşayacakları gibi, genel manada işsizlik sorununun çözümüne de katkı sunmuş olurlar.

Gelecek hafta devletin sorumlulukları ve yapabilecekleriyle devam edeceğiz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.