31 Mart sonrasında Cumhur İttifakı
Cumhur İttifakı; 15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrasında Erdoğan’ın iktidarını sürdürme stratejisi, darbe girişiminden çıkmış bir liderin tehlikeleri bertaraf etme girişimi, devletin darbe sonrası travmayı atlatma çabası ve toplumsal güven ihtiyacı içerisinde şekillendi.
Başta her iki tarafın da çıkarına ve hayrına olan ittifak bir süre sonra, yola çıkış kodları gereği Kürtlerden, muhafazakarlardan, bir zamanlar liberallerden, makul milliyetçilerden oy alan bir kitle partisi olarak AK Parti’yi ve lideri Erdoğan’ı sıkmaya başladı.
Siyasi esneklik imkanları MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin grup toplantıları tarafından törpülenen, kimi zaman tümüyle imkansızlaştırılan Erdoğan bu sorunun farkına varsa da karşılıklı mecburiyetler ve AK Parti’nin anti-demokratik politikalarıyla bilinçli kutuplaştırma politikasının neden olduğu alternatif yokluğu nedeniyle ittifak devam etti.
Perspektif.online’da Hatem Ete bu daralmayı 2021’de Erdoğan’ın Cumhur İttifakı Çıkmazı ile bundan yaklaşık 3 sene önce net bir şekilde tarif etmişti.
Ete’nin “Cumhur İttifakı asla kalıcı hale getirilmemesi, süreli olması ve seçim süreçleriyle sınırlandırılması gereken bir ittifaktı. Yanlış tercihlerle ittifak siyasi bir niteliğe kavuşturularak kurumsallaştırıldı. Kurumsallaşan İttifak yanlış söylem ve politikalarla sürdürüldü. Bugün itibarıyla, İttifak Erdoğan’ın siyasi akıbetini tehdit eden en önemli dinamiğe dönüşmüş durumda.” tespiti bugün çok daha sahici bir risk olarak Cumhurbaşkanının önünde duruyor.
31 Mart seçimleri Cumhur İttifakı’nın yapısının değişmesi ihtimalini bir tercihten mecburiyet haline getirdi. İttifak başladığı günkü dengelerden uzaklaşmış durumda.
Başta karşılıklı olan ihtiyaç bir süre sonra Erdoğan’ın Bahçeli’ye mecburiyetine dönüşmüştü. Bugün ise iktidar koalisyonu Bahçeli’nin Erdoğan’a daha fazla ihtiyaç duyduğu ama Erdoğan’ın da bitmesini istese de alternatif üretemediği bir dengede ilerliyor.
Sinan Ateş cinayetinin MHP’ye çıkaracağı maliyet ya da Ayhan Bora Kaplan dosyasının nasıl ilerleyeceği MHP’nin iktidarda olup olmaması ile doğrudan ilgili.
Erdoğan genel olarak zayıfladığı 31 Mart seçimleride CHP’nin yükselişi ile aslında MHP’ye karşı daha fazla alan kazandığı bir imkana kavuştu. Normalleşme ya da yumuşama süreci Erdoğan’ın MHP parantezine hapsolduğu denklemin bozulmasa da gevşemesini sağladı.
Bir yanda Erdoğan CHP ile normalleşme sürecine devam etme diğer yanda Bahçeli Kürt meselesi, terörle işbirliği iddiaları ve Kobani üzerinden hem CHP’yi hem de CHP ile normalleşme sürecini gayr-i meşru hale getirme çabasında.
Devlet Bahçeli’nin grup toplantısında CHP’ye ve genel başkan Özgür Özel’e Kobani üzerinden yüklenmesinin siyasi mantığı 2023 seçimleri öncesindeki gibi CHP’yi dokunulmaması, temas edilmemesi, diyalog kurulmaması gereken ya da diyalog kurmanın maliyet üreteceği bir aktör haline getirmek.
CHP’nin ise 2023 parantezine düşmemek ve aktörlüğünü tescil ettirmek için bir yanda Erdoğan ile normalleşmeyi devam ettirmesi, bunu yaparken tabanını ikna edecek sonuçlar alması diğer yanda MHP ile gerilimi yönetmek gibi bir yol izlemesi gerekiyor.
Özel’in son grup toplantısında MHP’ye karşı kullandığı söylemin AK Parti’yi rahatsız etmekten çok rahatlattığını tahmin etmek zor değil. Siyasal açılım çabaları sürekli Bahçeli’nin grup toplantılarına çarpan AK Parti açısından, toplumsal meşruiyet zemini 31 Mart’la daha geniş bir tabana oturan CHP’nin MHP’yi yıpratması çok da rahatsız edici olmayabilir. Bu hiçbir şeye yaramasa da MHP’yi İttifak’a daha mecbur kılabilir. Bahçeli’nin öngörülemezliğini yabana atmamak kaydıyla tabii.
Bugünden yarına Cumhur İttifakı’nın dağılmasını ya da aradaki yarı-Katolik nikahının bozulmasını beklemek gerçekçi değil. Ama tarafların birbirlerine mecburiyetleri, ihtiyaçları ve diğer aktörlerle diyalog imkanları üzerinden yeni bir denge oluşmuş durumda.
AK Parti’nin yapıp yapamayacağından bağımsız olarak ne yapması, nerede durması gerektiği konusunda genel bir algı var. CHP’nin nasıl bir yol izlerse yerel seçim başarısını sürdürülebilir kılacağına dair de genel bir beklenti var. Bunları detayları ve tarafların kapasiteleri tartışılabilir.
Ankara’nın cevap aradığı soru MHP’nin yeni siyasal düzlemde nasıl bir konuma sahip olacağı.
Türkiye’nin daha demokratik bir geleceğe olan ihtiyacı ortada. Sosyal demokrat, muhafazakâr demokrat ya da liberal demokrat tabirleri kulağa ne kadar oturuyorsa milliyetçi demokrat ifadesinin de bir yere oturamıyor olması aslında MHP’nin Türkiye siyasetindeki yeri ve ülkeye getirip götüreceği konusunda fikir veriyor.