Yazık!
Son dönemde şüphesiz medya büyük bir dönüşüm içinde…
İnternet kullanıcıları geleneksel medya kullanımından gittikçe uzaklaşmakta olup, haberler, markalar ve ürünler ile ilgili bilgi ve görüşleri edinmek için çok daha fazla sosyal medya kanallarını kullanmaktadır.
Örneğin ne zamandır gazetesini satın almış bir okuyucuyla karşılaşmadım.
Önceden az da olsa metroda, vapurda bir köşede sayfalarını büyük bir şevkle çeviren okuyucularla karşılaşırdım. Ne zamandır görmüyorum.
Varsa yoksa olan her şey cep telefonlarında, bilgisayarlarda, ‘online’da…
Bu noktada şu söylenebilir:
İnternetin ve dolayısıyla sosyal medyanın hayatımıza nüfuz etmesiyle birlikte tüm bildiklerimiz tepetaklak oldu.
Bir anlamda hayat tarzımız değişiyor, tüketim alışkanlıklarımız değişiyor, hayata bakışımız değişiyor.
Her yerden yağmur misali bilgi yağıyor, içerik yağıyor.
Ona da bakalım, buna da bakalım deniyor ama asıl daha ses getiren, daha gürültü koparan, daha renkli olan, daha hareketli olan dikkat çekiyor.
Bu bağlamda çoğunlukla bilginin güvenirliliğinin eskisi gibi önemi pek de kalmadı. Ya da uzun uzun aynı ses tonuyla anlatan kişi sıkıcı bulunuyor.
Hal böyle olunca sesler yükseliyor, biraz daha yükseliyor. Hatta birbirine laf yetiştirirken bağırma, ara ara sövme de moda oldu desem yanlış olmaz sanırım.
Bir anlamda gazeteci de olsanız yorumcu da olsanız ya da her ne iş yapıyorsanız yapın… Sizden bir performans sergilemeniz bekleniyor.
Aslında ne dediğiniz önemi pek yok gibi. Şimdi bunu söyleyince bazıları kızabilir, yalnız durum bu.
Tam da bu noktada şu notu düşmek isterim:
Sosyal medyada bilgi dolu, içeriği zengin çok iyi programlar yapanlar da var elbette. Bunlar da ilgiyle izleniyor ve fakat çoğunlukla performans tercih ediliyor, yüksek ses tercih ediliyor.
Bir anlamda farklı olan tercih ediliyor.
Zira habere, bilgiye her yerden ulaşılabiliyor. Nihayetinde bir “tıklamaya” bakıyor.
Bir taraftan da özellikle son dönemde bağımsız medyanın olmayışından şikâyet ediyoruz, yalnız sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte daha da bir karmaşa içine girdik gibi.
Doğru, yanlış birbirinin yerine geçti gibi.
Yorum yapan kişi konuyu çok iyi anlatmış olsa bile o anlatımdan öyle bir bölüm kesiliyor ki sanki tam tersi anlatmış gibi bir sonuç ortaya çıkabiliyor. Ve bu videolar da milyon kez izlenebiliyor.
En önemlisi de burada ortaya çıkan duyguları varın siz düşünün…
Diğer taraftan teknolojide yaşanan keskin sıçrama bizim ‘küçük dünyalarımıza’ da iyi gelmedi doğrusu.
Telefonlarımız son model olabilir, anında habere, bilgiye ulaşılabiliriz; yalnız eskiye nazaran daha eksildik, daha yalnızlaştık, daha güçsüzleştik.
Nezaket unutuldu.
Kabalık normalimiz oldu. Daha çok bağıran, daha çok laf yetiştiren daha çok alkışlanıyor. Hatta karşılığında ne diyecek diye bekleniyor.
O konuşulanları izlerken ben utanıyorum. Ne aile kalıyor, ne arkadaş kalıyor, ne iş yaşamı kalıyor, ne var ne yoksa ortaya dökülüyor.
Sırf daha çok izlenmek için, daha çok tıklanmak için.
Oysaki varlığın üzerine bu kadar gidilir mi? Değer mi?
Ne yaparsa yapsın “canı” üzmek bu kadar kolay olmamalı.
Üzmek ne demek? Can yerden yere vuruluyor, fırlatılıp atılıyor.
Kalpler kapalı olunca canı kim ne yapsın?
Anca nefisler konuşuyor, nefisler şaha kalkmış haberleri yok.
Yazık!














