Sistem yoksa insan var
Binalar, duvarlar, araçlar, yollar, makinalar, paralar, propaganda aygıtları, medya platformları yapılabilir ve yönlendirilebilir hemen her şey tek başına bir anlam ifade etmez hayatta. Bir şeyin iş olmasıyla eylem olması arasında nitelik farkı vardır ve eylem insan düşüncesinin en soylu hareketidir. Eylemin hayattan çekilip yerini itaatkar uyuşukluğa bıraktığı, işe dönüştüğü zamanlarda insan da özünden çekilip formel bir kalıba dönüştürülmüş demektir. Her insanın dünyaya bir kez gelme hakkı vardır ve bu hak ya erdemle donanmış bir eylem olarak yaşanır ya da yokluğun kazanına atılan katı yakıt olunarak harcanır. O sebepten insan aklı aşama aşama sanat ve düşünce yoluyla kendi yücelişine koyulur sonra da sistem denilen kolektif birlik ortaya çıkar. Sistem kolektif aklın ve ortak yüksek duyuşun çemberinde kaldıkça toplum içi katmanlar değerler yönünden birbirlerine katışıklaşırlar. Erdemsiz akıl, değişik maddi güçlerle donanarak sistemi belli bir grubun eline verir. Rejim, ideoloji, kutsal devlet ya da dev şirketler benzeri yapılanmalarla uydurduk ilahiyatlar vesilesiyle ömür sürer. Güç histerisine tutunur.
Kişilerin maddi ve manevi esenliği toplumun ortak amaç ve katılımla bir sistem kurabilmesine bağlıdır. Sistem en temel element sayılan bireyin kendisine katılım derecesine göre sağlamlaşır, bağlılık derecesi kazanır. Bireyi kendi ilahiyatıyla ezen komünizm benzeri rejimlerle her tür faşist, teokratik, monarşiler ve krallıklar, demokrasi görünümlü baskı rejimleri aynı yerde buluşurlar. Kişi, sisteme ihtiyaç duyduğu ilk adımda ( adalet, sağlık, eğitim, güvenlik dörtlüsü) dışarıda tutulduğunu ve bütün sistemin gücü ve parası olana göre yapılandırıldığını fark ettiğinde gerçeğin sert duvarına çarpar. Gerçek bazen bir banka, bir şirket, devlet kurumu veya sosyal grup olarak temayüz edebilir. Önemli olan kişinin yaşarken içeriden duyduklarıdır. Bu sebepten propaganda aygıtları ve gönüllü paydaşlar menfaat karşılığında devreye sokulurlar. Aydınlar hele onlar huşu içinde ve büyük kurtarıcı rolüyle sistem bekçiliğine soyunduklarında, doğrudan ve dolaylı koç başı hüviyeti kazandıklarında trajedinin derecesi iyice yükselir. Doğunun karakteristiği güce teşne ve üleşime hazır aydın grubunun hep hazır olmasıdır. Batıya nispetle entelektüel bağımsızlığın tarihi sakattır Doğuda. Doğu aydını teşne bir uyuşum ve uyuşukluğa temayüllüdür.
Tam da burada, her şeyin büzüşüp uyuştuğu, sistemin açık ve dolaylı paydaşlarla bölüşülüp yürütüldüğü zamanlarda insan faktörü devreye girer. Varlığa umut olsun, bütün yollar kapanıp erdem hepten teslim alınmasın diye onlar, o fedakar kişiler, aşk ve sabırla hayata katılırlar. Sistemin tıkanıp karardığı yerlerde mütevazı birer kahramana dönüşürler. Mesela Türkiye’de eğitim çok az sayıdaki idealist, fedakar ve erdemli öğretmen ve yönetici vesilesiyle hepten çökmekten kurtulur. Tek bir öğrenci olsun, ona ulaşmak için her tür engeli aşmaya çalışırlar. Bir yanda sistemi temsil edip elindeki imkanı ulufe gibi etrafa saçan, her fırsatta toplum katmanlarını yaralamak için şiddet diline yapışan devletlular diğer yanda yeryüzünden eylem sahibi bir varlık olarak geçmenin şuurunu taşıyanlar. İnsan olanlar, insan kalanlar.
Yetmedi sadece kurumsal yapısı değil varlık gerekçesi de muğlaklaşmış, girmesi çıkması bir dert, ulaşımı zor, birimler arası eşgüdümü çözülmüş bir sağlık kuruluşu düşünün. Eğer para varsa anında her branşta özel hastanelerde randevu bulma şansınız varken pek çok alanda randevu bulmanın, tetkik ve ileri görüntüleme imkanlarına erişmenin mucize olduğu hastanelerde çalışanlar bıkkın, idareciler çaresiz insan olarak alınan hizmetin kalitesi tartışmaya açık dururken…Nadir bulunan branşlarda uzmanlaşmış, özel hastanelere gitse paraya para demeyecek bir doktorun devlet hastanesinde peygamberane bir sabırla hizmete durduğunu görürsünüz. Sistem ihalelerle, tayinler ve propaganda ile meşgulken o şifa denilen erdemin başında ellerini berrak suda tutuyordur daima.
Dahası fütursuz bir yönetim şemsiyesini elinde tutarak toplumun geçmişten getirdiği nice kökü yok sayarak sadece güncel duyguların ve değer yaratmaz hamasetlerin eşliğinde kültür işleri yürütmeye çalışmak, parti, siyasal cenah fark etmez, birbirine inadına benzeme yarışı içinde bir iç şaklakçılıkla yol alanlar karşısında, durduğu yerin yüksek sükuneti içinde eserle ve insanla meşgul olanlar. Ellerinde, bakanlık, belediye, medya kuruluşu, dernek, şirket fark etmez sistem çarkını çevirenlerle, bir, bağımsız, müdanasız, insandan ve toplumdan yana tavır olan şahsiyetler. Binaların, salonların, gazete ve televizyonların, yolların ve dilden dile kutsanıp şişirilenlerin dışında, eserde kalanlar. Sistem yoksa insan var, olmalı diyenler. Onlarla birlikte ve onların ışığıyla karanlıktan kurtulan bir hayat.