Neyi değiştirelim?
Saatimizi değiştirdiğimizde zamanı da değiştirmiş mi oluruz? Bir ırmağın denize döküldüğü noktaya kadarki her yeri aynı isimle anılırken her noktasında akan su aynı mıdır? Ya da ismimizi başka bir adla değiştirdiğimizde biz başka birisi olup çıkar mıyız? Niyetim beklenmedik ve çarpıcı sorular sorarak akıl karıştırmak değil. Zaten bir aklın düzenli olmasını değil karışık bulunmasını tercih ederim yaratıcı ve uyanık olması yönünden. Bir şeyi değiştirmek istediğimizde neyle değil niçin değiştirmemiz gerektiği üzerine gerçekten ve yeterince düşünüyor muyuz, bu daha önemli olmalı. Değiştirme isteği ile değiştirebilme kudreti bir değil çünkü. İstek, duygu, ihtiyaç, heves veya başka bir sebebe bağlanırken değiştirebilme kudreti öznel yöntemle alakalı. Yöntem bir akıl çiçeklenişi olarak istekleri de terbiye edici. İnsan kadar toplum da duyguda direndikçe yöntemden uzaklaşır böylece değişme hep bir kısır istek olarak kalır.
Toplum olarak asırlardır değişmek istiyoruz mesela. Sırtımıza geçirdiğimiz ya da irademiz dışında bize biçilen elbiseye sığmıyoruz. İyi de tam ne istediğimizi, değiştiğimizde ne olacağımızı biliyor muyuz? Son iki yüzyılda elbiseler değişti, saatler aynı değil, şehirler yerle yeksan, damak tadı sürprizlerden uzak, idare şeklimiz farklı, duvarına yaslanacağımız çok az duvar kaldı! Ülke sınırları desen baştan sona milim milim ölçülebiliyor. Sandalla geçilen Boğaz’ın altında tünel var. Anadolu’nun aşılmaz geçitleri seyirlik teras. Ne var ki lüfer yok, hamsi yok, karabuğday ekmeği tütmüyor, damarlı, narin şimşekli amasya elması kayıp. Gittikçe sakin bir orman kuytuluğu, ayağınızı yalayıp geri çekilecek saf deniz suyu da yok. Istrancalar’dan kayıp Trakl tümülüslerine indiğinizde güneşin neşesi yoksul. Bozcaada çavuşu iskeleden karşı kıyıya geçip İstanbul’a varamadan tükeniyor. Koskocaman ülke dönüp dolaşıp aynı yere çıktığınız cadde gibi. Renkler, şekiller, sesler, yüzler bir. Değişim anarşizmi var fakat felsefesi yok.
Biz istemediğimizde, biz değişim peşinde koşmadığımızda tabiat yerinde sayar, hiç değişmez sanırız. Her sabah zirvesine baktığımız dağ aynı farzederiz. Rüzgar bile ta bilinmeyen zamandan beri hep aynıdır ve hiç değişmemiştir öyle mi? Oysa bir saniyesi bile aynı değildir zamanın ne geçmişe ne geleceğe doğru. Değişim doğal ve kaçınılmaz zorunluluktur doğada. İnsan ancak idrak, gözlem, deneyim ve akılla seçebilir onu. Seçmesi bir anlam ifade etmez ancak kendisinin de bu halin parçası olduğunu bildiğinde uyanır insan. Değişim bir proje olamaz insan için bu yüzden. Zorunlu ve doğal bir haldir. Bu sebepten gelenek gibi muhafazakarlık gibi kavramlar sakattırlar. Topluma bir mühendislik hesabıyla ve onu kontrol amacıyla giydirilirler. Değişimin doğası olmakla ilgilidir çünkü. Oluş, ontolojidir.
Altı yüzyıl süren Osmanlı’da ilk halde altı büyük şair saydığımızı düşünün. Nasıl olur da aynı mazmunları aynı teknik kalıpları ve estetik ölçüleri kullandıkları halde Fuzuli Nabi’den, Nef’i Nedim’den, Baki Şeyh Galip’den farklıdır mesela? Onları süreklilik içinde değişik kılan ne olabilir? Kültür insanları, şairler, düşünürler, müzisyenler, ressamlar baştan sezerler değişim ruhunu. Biçime, plana, sebebe, sürece, arzulara, isteklere, propaganda ve siyaset kazanlarına kapılmadan kendi ıralarındaki iştiyakı canlandırırlar. Bilirler ki onların her adımı bir şekille ‘dille’ bağlı oldukları kollektif şuura bağlanıp toplumsallaşacaktır. Böylece ölümlü olanın çürütücülüğü değil kalıcı olanın istenci ışıldayacaktır. Bilinçli bilgidir böylece değişmek.
Her gün geçtiğimiz yolu değiştirerek biz de değişmeyiz. Sadece niçin o yoldan artık geçmememiz gerektiğinin bir anlamı vardır. İnsanları yıllardır aynı yöntemlerle idare ederken yöntemi değil aktörleri değiştiren sistemlerden de medet umamayız. Okul binası değiştirmekle eğitim değişmez. Sadece göreceli bir katkısı olur bu seçimin. Eğitim bir bilgi, yöntem ve amaç meselesidir. Kendisini sorgulamayan hiç bir sistem değişimin güneşini doğduramaz.
Neden değişmek istiyoruz? Değişmekten daha önemli ve önde değil mi insan için? Bir başına, kendi içinde, sebebiyle yüzleşerek gelişen bir değişme sonuçları ne olursa olsun insanca değil mi? Biz kendi değişme ihtiyar ve tabiatımıza sahip çıkmazsak başkaları bizi değiştirmekten vaz mı geçer? Sordum ben. Neyi değiştirelim?