Mutatis mutandis...
Gerekli değişikliklerin yerine getirilmesi şartıyla’ diye çevrilebilir ‘mutatis mutandis’ ifadesi. Latincenin dünyasından hızla çıkıp günümüze tuttuğumuzda olup bitenlerin üstüne projeksiyon gibi yayılır bu söz.
‘Gerekli değişiklikler yapılırsa eğer’ yolunda gitmeyecek ne olabilir ki şu hayatta? İnsan kendisine çeki düzen verebilir, eleştirel aklı rehber edinip yanlışlardan döndüğünde umuttan, iyilik ve güzellikten söz edilebilir. Dahası insandan topluma halka halka yayıldığında hele ortak şuurun sözleşmesi neden sayılmasın? Sinema makinasından dar bir hevenkle yayılıp perdede renge, şekle, harekete ve sese bürünen film ışığı gibi neden herkesin görebileceği netliğe kavuşmasın?
Kavramsal düşünmeyi terk edip de mesela her gün elindeki elma kabuğunu evire çevire döndürüp sağlıklı yaşamdan dem vuranlara ilk günahtan söz açmanın ve elmadan maksadın kabuk olmadığını söylemenin bir anlamı olmaz elbette. Altın bir tepsiye narin ellerin dizdiği iri ve kokulu gülleri anmak varken destursuz bağa girmek de nicedir en itibarlı kıdem buralarda. Sözde kalmak ve sözle doğruya çağırmak hala en hesapsız sorumluluk şuur sahipleri için. ‘Gerekli değişiklikler yapılması şartıyla’ sözünü daha ağzınıza alır almaz bir fırıncı küreği gibi iri cümlelerle karşılaşmak da hiç şaşırtıcı değil. Oysa ne dediğini bilen ve ne istediğinin şuuruna varan için ne sözün boynu bükülür ne de yolunda yürümekle tene tuz yükü biner. Her vesileyle masum çehrelerini takınarak söz ve hayat emaneti dileyenler/ dilenenler oldu. Onlar toplumlara gelecek vaadinde bulunurken döndükleri ilk köşede umudu bir paslı teneke gibi eğip büktüler hep. Olsun, gülümseyerek biliriz ki ‘Bal bal demekle ağız bal olmazsa’, ‘ölüm ölüm diyerek hayat ortadan kaybolmaz.’
Hayatı durmaksızın bir al ver, bitmeksizin bir alıp satma, yorulmaksızın öne geçip yükselme, mala mal, güce güç, şöhrete şöhret katmak diye algılayanlar ‘gerekli düzeltmeler yapılmak şartıyla’ sözünü de bir maddi talep bir mal ve söz trampası hatta manevi ticaret teklifi sayarlar. Onlara göre hiçbir insan eylemi menfaatsiz ortaya çıkmaz. Doğrudan veya dolaylı bir teklif içerir. Marco Polo’nun Kubilay Han’ın ülkesinde gördüğü gibi sembolik el işaretleriyle elmasa fiyat biçen tüccarlar sanırlar söz ehlini de. Çünkü tüccarlık sermaye ve gelenekle ayakta durduğu halde sözün gücü niyetindeki özgür bağlantısızlıkta düğümlenir. Söz, tıpkı Nietzsche’nin dediği şekliyle kendisine gün boyu on hakikat bulur, gün batarken dokuzunu çürütür bir tanesini de hayatta kalmak için elinde tutar. Fakat asla yarına duyduğu inan ve tutkusundan beri durmaz.
Sözün de bir kaynağı vardır elbette fakat söz sahibinin ağzına oturup da onun has malı olduğunda, Şeyh Galip’in deyimiyle ‘ Zannetme ki şöyle böyle bir söz. Gel sen dahi söyle böyle bir söz’ edasının özgüvenine kavuşur. ‘Gerekli değişikliklerin yapılması şartıyla’ sözünü dile döken kişi öncesinden tartacağını tartıp, ölçeceğini ölçmüştür çoktan. Yıllarca, aylarca, günlerce, saatlerce iş yapacakları vaadiyle zaman doldurup her şeyin düzenini bozanlar mevcut düzeni olabileceğin en mükemmeli görülebilirler. Yetmedi onun üstüne kutsal söz şalları atılıp kitlelerin gırtlaklarında destek sloganı ve ellerinde alkış tufanına bile çevrilebilir. Herkes yoksulluk bayrağını sancak bilip dibinde de toplanabilir.
Fakat ‘başlangıçta söz’ vardı diye düşünüp de ‘ söz insanı asıl insan yaptı’ fikrine bağlananlar için sözün şimşeğine inanmak gökgürültüsü cinsinden değildir. Işığın güneş formunda sonsuz büklümleri altında konuşma sadeliğine ermektir.
Rüzgar dalı, nem yaprağı, dalga kayalığı, sıcak toprağı, soğuk suyu kendi dilince durmaksızın uyarıp yön verir tabiatta doğal bir şekilde. Söz hayattaki en ecza şeydir bu türden ve bileşenlerinin ölçümü ehli tarafından doğru tartıldığında umudun menbası olur. Ve abartısız tabiatın bütün yaratıcı vasıflarını içerir.
Nebilerin, şairlerin, önderlerin yoksulluk hanesinden şehirlerin sokaklarına yayılabilmesi bundandır. Ve fakat her vesileyle insanın ve toplumun karşısına ‘sözleşme’ vaadiyle çıkıp da akdini ‘sözün düşüşü’ne insanın hiçleşmesine sermaye yapanlara ‘mutatis mutandis’ demekten başka ne söylenilebilir? Eğer gelinen çizgi sözün bittiği yerse dışa değil içe konuşmanın vakti gelmiş demektir.