İsrail’in konuşmaya hakkı yok
Bir acı başka bir acıyı anlamaya yetmiyorsa acılardan birisi ya sahtedir ya da acı iddiasında bulunan çoktan insanlıktan çıkmıştır. İnsanlık tarihinde bunca muameleye uğramış bir milleti temsil eder görünen bir devletin hiçbir yönden kendisiyle boy ölçüşemeyecek bir halka karşı yürüttüğü insanlık dışı uygulamalara öteki türlü asla yeltenmemesi gerekirdi. Ağlama Duvarı’nın hemen devamında yükselen Kubbet’üs Sahra İslam ve Yahudilik arasındaki farkı değil inanma zenginliğini simgeler Kudüs’te. Fakat, İsrail’in Ağlama Duvarı’nın altını oya oya ilerlemesi bir süre sonra insanın inanma hakkını da kökünden kazıyıp gitmekten öte bir işe yaramayacak. Bu gidişle ne Ağlama Duvarı ne de altın kubbe kalacak ne de Kudüs çünkü. İsrail her şeyi pervasızca yıkıyor çünkü.
Kökleri aynı aileye çıkan Filistinlilerle İsrailliler bir tarafa, İsrail Devleti yürüttüğü acımasız çatışmada dünden bu yana haksız olan taraftır. Filistinlileri sürmekle yetinmeyip bütün değerlerini yok etmeye yelteniyorsa İsrail, aslında hem inanca hem de insanlığa düşmanlık ediyor demektir. İsrail devletinin ideolojisine dönüşen Siyonizm, bugün dünyanın en silahlı, organize ve acımasız terör örgütüdür. Geçtiğimiz günlerde İsrail başbakanı Netanyahu’nun Gazze’nin yerle bir edilmesi sırasında kaydedilen görüntüleri Twitter hesabında yayınlaması göstermiştir ki bir devlet yöneticisi böylesi görüntüleri adeta şehvetle paylaşabiliyorsa şuuraltında çok daha büyük arzular ve niyetler taşımaktadır ve hedef sadece masum Filistin halkı değildir.
Eğer bir kez bile olsa Telaviv’e ayak basmasaydım, Yafa sokaklarında İstanbul Türkçesine şahitlik etmeseydi, Zeytindağı’na çıktığımda, Hidron Vadisinden Kudüs’e bakarken duyduğum acı ve endişe o kadar berrak olmazdı. Gördüm ki İsrail devleti panik toprağından kendisine ince şüphelerle örülmüş kaskatı bir toplum yaratmış ve onu teyakkuzda tutmak için sürekli düşmana ve yok edilme düşüncesine ihtiyaç duymuştur. Kudüs’te normal bir sokakta yürürken birden karşınıza çıkan ilköğretim çağındaki çocuklar karşısında duyduğunuz ilk sevinç kısa sürer mesela. Çocuklar dünyanın her yerinde aynıdır fakat İsrail devleti okula giden bu çocuk grubundan bir kız ve erkek öğrencinin eline otomatik silah vererek amacına ulaşır. Ürperirsiniz aniden. Sevinciniz ağzınızdan düşüverir. Böylesi manzaraları şehir içinde çoğaltan İsrail, aslında hem kendi halkına hem de dışarıdan bakanlara mesaj verir. Silahı çocukluktan başlatır Siyonizm. Dışarıdan bakanlar da sanki orada sadece Yahudi çocukları yaşıyormuş da hayatta kalma hakları sadece onlarınmış yanılsamasına düşer. Öyle ya Filistinli çocuklar yok hükmündedir. Ne süt isterken ne de okula giderken anne derler.
Beytlehem’e, Elhalil’e geçmeniz yeterli olacaktır oysa. Telaviv, Kudüs bir yana, Filistinlilerin yaşadıkları bölgeler bir yana. İsrail Devleti’nin Çin Seddi ile yarışan utanç duvarı her gün Filistin çocuklarının burnunu kırar. Eğer, Kudüs’e girmeniz gerekiyorsa, mücehhez silahlı askerlerin kontrolündeki kapılardan geçmeniz ve kendi varlığınızı ispat etmeniz gerekir. İsrail devletinin maskesini takınan her bir asker, aşağılamanın ve yok saymanın bütün dilini her an kuşanır. Bir Filistinli’nin her gün kontrol noktasından geçmek zorunda kalması, vaktiyle kendisine ait olan ve artık bir otele dönüştürülmüş evine kimlik göstererek girmesine benzer. İsrailliler buradan sürgün olduklarına inanıyorlarsa, her gün sürgün etmenin akıl almaz hallerinden kullandıkları Filistinlerin yerine kendilerini koysunlar. Bir acı başkasının acısını anlamayı kolaylaştırmıyorsa acı çektiğini söyleyenin acısı bundan dolayı sahtedir. Eğer barış yeterli olsaydı İsrail onu icat ederdi. Oysa, Siyonizm barışla ayakta kalamaz. Dini ideoloji haline getiren her devlet bundan dolayı insanın düşmanıdır.
Dünyanın pek çok yerindeki sağduyulu Yahudilerden sesler yükseliyor. İsrail devletinin vahşetine isyan ediyorlar çünkü onlar gerçekten acının ne olduğunu biliyorlar. Başta ABD olmak iki yüzlü Avrupa’nın desteğini alan İsrail devleti ise bir hak değil güç/ ideolji savaşı verdiğini çok iyi biliyor. Bu yüzden şiddette sınır tanımıyor. Kemik kırmak değil kemiği asitte eritmek bile ona yeterli gelmiyor. Şuuraltındaki şiddet, dünyanın pek çok yerine odaklanmış büyük şirketlerin, lobilerin, paranın, gen ve yazılım teknolojisi başta olmak üzere geniş bir iş alanının mutlak sahibi olmanın şımarıklığıyla bir ateş hamuru gibi kabardıkça kabarıyor.
İsrail Devleti duygusal ortakları ve ayrıntıları bilinemeyen fakat tahmin edilebilen gelecek tasavvuru içinde, dünya merkezlerine, kaybedecekleri şeyleri hatırlatarak pervasızlaşıyor. Yoksa kimsenin eli kolu böyle bağlı kalmaz, sesi betonlaşıp, bakışları boşlukla dolmazdı. Filistinliler, İsraillilerin göstermeden dünyanın elinden almak istediklerini göstermeleri karşısında ne olabilir ki? Netanyahu’nun teröristleri, yüzlerce çocuğun bulunduğu hastaneyi bombalayıp öldürürken bir ayin huşusuyla başları dönebiliyorsa ne yapılabilir ki? ABD başkanına ‘karşı taraf’ yapmış gözüküyor dedirtip geçersiniz.
Bugün yaşadıklarımız yakın gelecekte yaşayacaklarımızın bir provası değilse eğer, insan haklarını, özgürlükleri, barışı dilinden düşürmeyen Avrupalılar, 2. Dünya Savaşında olup bitenlerin diyetini ödeyeceklerini düşünüyorlarsa ayrıca yanılıyorlar. O zaman Hristiyanlar susmuştu. Günü gelince İsrail asla onlar için de susmayacaktır, şimdi susturmakla yetinmektedir. İslam Dünyası mı dediniz? Onların kaybedecekleri de o kadar çok ki, bu yüzden tek adım bile atamayacaklar. Sonra da göz göze geleceğiz biz kaybedecek bir şeyi olmayanlar. Eğer başımıza bir fosfor bombası inmez, bir gecede İsrail devleti kendi hasta ideolojisinin uygulamasına girişip dünyayı ateşe vermezse...