Yanlışta ısrarın çözülemeyen sırrı
Tüketici güven endeksi, TÜİK verilerine göre geçtiğimiz 6.2 puan daha azalarak 63.4’e kadar düştü. Son zamanlara sık duyduğumuz tabirle bu ‘tarihi’ bir gerilemeye işaret ediyor. Tarihi bir güvensizlik rakamı… Enflasyon, faiz, kur, işsizlik, milli gelir gibi bilinen rakamların yanında tüketici güven endeksinden bahsetmek “Bu da neyin nesi” dedirtebilir. Özetin özeti, tüketici güven endeksi sokaktaki adamın bugünü ve geleceğine dair değerlendirmesini, ülke gerçekleri ışığında kendi umudunu ve hesabını kitabını anlatır. 0 ile 200 arasında bir değerlendirmeyi içerir ve 100’ün üzerinde olması güveni ifade eder. Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde ilerleme kaydettiği 2004 yılının ilk aylarında güven endeksi 100’ü geçiyordu. Bir iktidar için alt eşik sayılan 90’ın altına ise, küresel ekonomik krizin yaşandığı 2008’ın Ocak ayında inmiş ve tekrar 90’ı yakalaması tam 27 ay sonra, 2010 Mayıs ayında mümkün olabilmişti. Bu da malum o dönem titizlikle yürütülen, rasyonel ekonomi politikaları sayesinde gerçekleşmişti. Yani düşülen yerden çıkmak hem zor, hem de gerçek bir çaba gerektiriyor
Bugün şok edici bir noktaya gerileyerek 63.4’e inen endeksin ekonomi/politik açıdan anlamını kavramak için yakın dönemde izlediği seyir önem arzediyor. Kötü ekonomi yönetiminin kaçınılmaz sonucu olarak önce 90’lara gerileyen endeks, 2019’dan itibaren 80’lere, ardından 70’lere ve ekonomik krizinin derinleştiği bugünlerde 60’lara kadar düştü.
Ezbere bilinen enflasyon, kur ve faiz rakamlarının izlediği seyirle kıyaslandığında tüketicideki güven duygusunun bu denli gerilemesi kolaylıkla anlaşılabilir. Birbirini destekleyen veriler bunlar. Rakamların hepsinin birden el ele kötüleşmesi, dış güçlerin mi, onların yerli işbirlikçilerinin mi yoksa hepsinin birden mi eseri varın düşünün!
Artık biliyoruz ki ekonomide makro veya mikro göstergeler, hesaplamaya ihtiyaç duyulmadan bile hissedilebilir kadar kötü ve can yakıcıdır. Herkes kendi bütçesinin ve hayatının TÜİK’i olmuştur. Kendi enflasyonunu, bütçe planını, imkanı varsa kur/faiz hesabını ve en nihayet geleceğe dair güven güvensizlik değerlendirmesini yapabiliyor. İktidar ağzından işlerin aslında yolunda gittiğini söylemek de faydasız, muhalefet olup yandık bittik demek de… İnsanlar neyin ne anlama geldiğini biliyor, bilmekle kalmayıp ölçüyor. Tüketici güven endeksi, bu demek aynı zamanda…
Hayat pahalılığı kadar, gençlerin hatta orta yaşlıların geleceklerini Avrupa’da, Amerika’da görmeleri bir güvensizlik puanıdır. Döviz kazanmak içini daire alana vatandaşlık kampanyası yapmak güvensizliğin tezahürüdür. Türkiye’nin dün en ağır sözlerle hakaret ettiği ülkelerle bugün çaresizce el sıkışması ve para piyasalarından kahve köşelerine kadar koskoca bir ülkenin, aynı çaresizlikle kaç dolar swap alacağımızı beklemesi de bir başka güvensizlik puanıdır.
Peki, hukuk, yargı, ifade özgürlüğü, şeffaflık, yolsuzluk, eğitim veya dış politika güven endeksleri oluşturmak isteseydik acaba puanlar kaç olurdu? Aslında hepsini ölçen uluslararası kurumlar var. Hukukta, şeffaflıkta, basın özgürlüğünde, eğitimde neredeyiz, dünya biliyor. Kaba bir özetle istisnasız bütün branşlarda yüz bilmem kaç ülke arasında en sonlarda, yüz bilmem kaçıncı sıradayız. Tıpkı tüketici güven endeksi gibi o endekslerde de her yıl birkaç puan ve birkaç sıra birden aşağılara doğru ilerliyoruz. Yani, aslında içeride ve dışarıda, milli veya beynelmilel bütün rakamlar uyum içinde hareket ediyor. Bileşik kaplar gibi, seviye hepsinde birden iniyor. Bu ortak seyir de bize bir ülkede hukuk, ifade özgürlüğü, eğitim, kaliteli diplomasi ve şeffaflık olmadan iyi bir ekonominin asla olamayacağını anlatıyor. Ki, bu bir sır değildir.
Sır olan, hükümetin bu açık, bariz ve doğrudan ilişkiye rağmen gerçeklerle neden kavgaya tutuştuğudur. Bir sır da mağlubiyetle sonuçlandığı birden fazla görülen bu kavgada ısrarın mantığıdır. Neden? Bugüne kadar yazılan veya yazılmadan tatbik edilen hukuksuzluk mevzuatı varken sosyal medya üzerinden yeni bir kısıtlama çabası neden? Her sesi çıkana sopa göstermek neden? Ülkenin gerçekleri tevil götürmez haldeyken bitmek tükenmek bilmez komplo teorilerinde ısrar neden? Toplum bir güvensizlik duygusuna demir atmışken hangi esrarengiz karanlık güçler hikayesi ona teselli verebilir? İşte bütün bu sırlar çözülemiyor.
Yanlışta ısrarın sırrını çözemesek de bu ısrarla geçen her günün ülkeye büyük maliyet yüklediğinin sır olmadığını unutmayalım… Dünya da hayat da yanlışta ısrara müsamaha gösterecek kadar şefkatli değildir, akıldan çıkarmayalım.