Kılıçdaroğlu ne yaptı?
İstanbul seçiminin ortaya çıkardığı tablo ve bizatihi seçim sonuçlarının sosyopolitik dinamiklerine odaklanmak yerine, kabine revizyonu gibi siyasi magazine meyledilmesi pek faydalı bir iş olmaz. Gayet tabii, seçimin ardından özellikle de o seçim kaybedilmişse kadro değişikliği hem iktidar için hem de toplumun beklentisi için uygundur ama AK Parti’nin birinci meselesi bu değildir. Mevcut kabinenin de en nihayet henüz bir yıllık olduğunu ve hâlâ çok yeni sayılabileceğini hatırlatalım. Eğer sandığın söylediğine dikkat edilmezse kabine değişikliği olması ile olmaması arasındaki fark sanıldığı kadar önemli olmaz.
Bu seçimde; özellikle tekrarında geleneksel AK Parti tabanından CHP’ye ciddi oranda oy kaymıştır. Kesin ölçüm henüz yok ama miktarın 5 puan civarında olduğunu söylersek abartı olmaz. Oy hareketlerine yönelik derinlemesine bir anket yapılacak olsa ve “Daha önce bir kez AK Parti’ye o verdiği halde, 23 Haziran’da CHP’yi tercih edenler” bulunmaya çalışılsa rakam çok daha fazla çıkacaktır.
Kabul etmemiz gerekir ki iki parti arasındaki oy geçişkenliği çok sınırlıydı ve bu sınırlı çerçeve şimdi kırılmıştır. Dahası, muhafazakâr kanatta bir geleneksel siyasi miras olan “CHP’ye oy verilmez” kuralı bozulmuştur. Öncelikle meselenin bu yönüyle yüzleşmek zarureti vardır.
***
Buradan ilerleyelim… Kaba bir tasnifle Türkiye’de muhafazakâr/merkez sağ partiler yüzde 65-70’lik oy tabanıyla, Kemalist/merkez sol partiler de yüzde 30-35’lik tabanla yaşarlar. Seçimlere de bu oy havuzlarıyla girerler. Her seçimde AK Parti ortalama 45-50 bandında, MHP 10-15 bandında oy alır. Son olarak (24 Haziran 2018) İYİ Parti de yüzde 10 bandının biraz altında seyretmektedir. AK Parti’nin oyları artarsa MHP azalır ya da tersi olur. Ayrıca, HDP’nin oy tabanının en az yüzde 5’inin muhafazakâr karakter taşıdığı da söylenebilir. Geriye ise CHP’nin yüzde 25’iyle yine HDP’nin ikinci yüzde 5-7’lik parçası kalır. Küçük partiler ve konjonktürel oy değişikleriyle birlikte kabaca tablo böyledir…
CHP’nin son seçimde Ankara ve İstanbul’u da listeye katarak büyükşehir belediye başkanlığı sayısını 11’e çıkarmasını buradan okuyalım. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yüzde 65-70’lik muhafazakâr/merkez sağ havuzun karşısına yüzde 30-35’lik sayıca dezavantajlı bir kitleyle çıkmış ve büyükşehirleri kazanmıştır. Gayet tabii ki bunda İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin hem katalizör hem de doğrudan katkı veren rolleri belirleyici olmuştur. Siyasetin de tıpkı ekonomi gibi sınırlı imkanları optimum kullanma becerisi olduğuna göre demek ki Kılıçdaroğlu bu oyunu ustalıkla oynamıştır. Bir yandan muhafazakâr isimlere yaklaşımı, bir yandan da muhafazakâr kitleye yönelik olumlu mesaj ve davranışlarda ısrar ederek sonuca ulaşmıştır.
24 Haziran 2018 genel seçiminde CHP’nin İstanbul oyu yüzde 26.45, Ankara oyu da 26.09’du. 31 Mart’ta Ankara’da Mansur Yavaş yüzde 50.93’le kazanırken İstanbul’da Ekrem İmamoğlu yüzde 48.79 aldı ve geçen pazar günü de yüzde 54 oyla seçildi. CHP’nin adayı, CHP’nin İstanbul oyunun iki katından fazlasını alabildi.
Rakamlar, CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun stratejisinin başarısını ve bu başarının tesadüfi olmadığını gösteriyor. “AK Parti çok hata yaptı, bu sonuçlar geçici” demek yanıltıcı olur. Daha önce de hatalar yapılmıştı ama tablo hiç böyle olmamıştı…
Kılıçdaroğlu partisinin içinden ve çevresel kanaat unsurlarından gelen itirazları göğüsleyerek risk almış ve neticeye ulaşmıştır. Değişime direnmek yerine gereğini yapmaktan çekinmemiştir. İşlediği görülen bu modeli geliştirmek için kredi de kazanmıştır. Yeni dönem siyasi hesaplarıyla alakadar olanların CHP kanadındaki bu hareketi okuması isabetli olacaktır.