Kaybolan değerlerin, silinen çizgilerin seçimi
Kriz içinde bir ekonomi, amaçsız bir dış politika, hukuksuz bir yargı, sistemsiz bir eğitim, plansız bir şehirleşme, vesaire… Bir iktidarın başarı ölçüsü, dolayısıyla bir seçimin kriterleri bu ana üniteler üzerinden gider. Elbette başta ekonomi ve ardından diğerleri gelir. Şimdi de öyle… Dört yıla yakın süredir ekonomi ağır buhran içinde kıvranırken iktidarın desteği, seçim kazanamayacak eşiğe demir atmıştı. Son aylarda art arda gelen pansuman ve popülist hamleler üzerine yeniden kazanma potasına girdi. İktidar en kötü döneminde çok gerilememiş olmanın imkanlarıyla; mesaiyi artırır artırmaz oyuna yeniden ortak olabildi.
***
Krizle başlayıp krizle devam eden bir yolun seçim düzlüğünde, faturası sonradan ödenecek birtakım önlemlerin işe yarıyor görünmesi de garip ama gerçektir.
Meselenin bir yönü bu. İktidarın göre dönüşünden sonra muhalefetin nasıl hamle yapacağına bakacağız. Bunu da yol haritası ve tabii ki aday açıklandığında anlayabileceğiz.
Ancak, Türkiye’nin meseleleri ekonomiyle, dış politikayla, eğitimle bitmiyor ne yazık ki. Bütün bu alanlar bileşik kaplar gibi gerilerken hepsinin zemininde aşınan hatta kaybolan değerler vardır. Yargı geriledi ama önce hukuk ve adalet duygusu kaybolduğu için. En basit eleştirilerin bile soluğu mahkemede aldığı; kimileri bir kelime için hapse girerken kimilerinin ise daha ağırlarından dolayı takibata uğramadığı yeni gerçeklik hali kurumsallaştı. İktidar kanadında olmanın veya söz ve eylemleriyle iktidarın işine yaramanın dokunulmazlığı garanti ettiği bir düzende yaşıyoruz.
Aynı dokunulmazlık sayesinde yolsuzluk ve usulsüzlük yapanın yanına kar kaldığı bir düzen de oluştu. Yolsuzluk yapmanın kolaylaştığı, övüldüğü, teşvik edildiği, korunduğu ama ortaya çıkarmanın ve yazmanın cezalandırdığı günleri yaşıyoruz. Hemen yanında da liyakatsizliğin ve eğitimsizliğin baş tacı yapıldığı, fikrin, düşüncenin ve özgür tartışmanın kovulduğu günleri…
Kaybolan bu değerler de sandıkta oylanacak mı, kim bilir.
Yahut siyaset adına gerçeğin tamamen tersyüz edildiği, neredeyse bütün kamu yönetimi bilgilerinin güvenilmez haline geldiği gerçeği de sandığın teması olacak mı? Liyakat yerine sadakat ve mutlak bağlılık hükümfermadır. Bilimi, düşünceyi ve üretimde kaliteyi düşüren ehliyetsizlik, eğitimi, kariyeri ve çabayı alt etmiş bulunuyor. Sandığı da alt edebilecek mi bilinmez…
Utanma duygusu da silinip gitti. Hem de her türlü kötülüğü yapıp ortalıkta çalım satıp dolaşabilecek kadar. Rüşvet almak, sebepsiz zenginleşmek veya kara paraya bulaşmak da ayıp sayılmıyor, faili meçhulde adı geçmek de. Kriminal haller dahi ayıp olmaktan çıkmışken dün dediğini bugün unutmanın bahsi bile açılmaz oldu. Dün dündür, bir saat önce bir saat öncedir, o kadar.
Muhatabını aynı sıfatlarla yaftalayabildikten sonra “yolsuz”, “hukuksuz” ve “yalancı” olmak ayıp da sayılmaz oldu. Kimin elinde medya gücü varsa ve bıkmadan daha çok bunu tekrarlarsa haklıdır, Yolsuz, hukuksuz ve yalancı da karşısındakidir!
***
Kaybolup giden bütün değerlerin hepsi düzenin sermayesini oluşturuyor. Havasını, suyunu, gıdasını… Kötülük havayı kirletiyor, sonra dönüp o kirli havayı soluyarak ayakta kalıyor.
Ekonomi, yargı, diplomasi boşuna krize girmiyor; eğitimi, kültür ve insan kalitesi boşuna gerilemiyor.
Türkiye, hukuktan şeffaflığa, kara paradan basın hürriyetine kadar bütün listelerde boşuna en sonlara demir atmış bulunmuyor.
Seçim hissettiğimiz hissetmediğimiz her şeyin seçimi olursa seçim olur. Gerisi seçimlerden bir seçimden olmaktan gayrı mana taşımaz.