Ankete bakmadan Türkiye’ye verilecek puan...
Ekonomide işlerin son beş yılda kötü gittiği, ekonominin yönetilemediği ve hatta birçok kararın olumsuz istikamette sonuçlar ürettiği sır değil. Dolayasıyla herhangi bir ankette sonuçların kötümserliğe işaret etmesi şaşırtıcı sayılmaz. Hatta anket yapmadan bile üç aşağı beş yukarı, toplumda ekonomiye ilişkin güvensizliği tespit edebilmek zor olmayacaktır.
Malum, ekonominin yolunda gitmesini sağlayacak birçok faktör Türkiye’de bilerek isteyerek ihmal edildi. En başta da enflasyonun yüzde 100’leri vurduğu ortamda düşük faizde ısrar edildi. Sadece bu yanlış bile Türkiye’ye daha ağır faiz yükü ve daha yüksek açığa mal oldu. Ekonomiyi makul ve mantıklı yönetmeyi tercih eden ülkeler faizi zamanında artırıp şimdi indirerek enflasyonu dizginlerken Türkiye, beş yılı heba ettikten sonra yeni yeni o yola giriyor. Mecburen…
Defalarca fiyaskoyla sonuçlanan tek haneli enflasyon hedefini bir kez daha ilan ediyor. 2026’ya kadar zaman ve bahane var. Hedef tutmazsa -ki yüksek ihtimal böyle olacak- o zaman “faiz faiz” diye tutturanlar hesabını verir! Bir ekonominin tek girdisinin faiz kararı olmadığını, başta hukuk ve demokrasiyle birlikte, ekonomide de bir dizi regülasyonun şart olduğunu kimse anlatamaz. Anlatan da kendi söyler kendi dinler…
Türkiye’nin de, ekonomisinin de aşamadığı problem bizatihi burasıdır. Ülkeye bütüncül bir politika nasip olmuyor. Tam, rasyonalite günleri başladı derken sorunun kaynaklarından birisi olan yargı sistemi kendi rekorunu kırarak Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyor. Siyaset ise, planlanmış bu krizden istifade AYM’yi tümden tasfiye pususuna yatmış bekliyor.
Siyaset, hukuk dahil demokratik ortamı böylesine gergin ve kuralsız olan bir ülkede kalıcı ekonomik düzen beklemek iyimserliktir. Olmaz, olamaz… Ekonomide bazı göstergeler bir süreliğine düzelebilir. Mesela risk primi/CDS düşüyor. Ya da 2023’te gereğinden fazla arttığından, gelecek yıl doğal olarak bu kadar artmayacağı için enflasyon bir süreliğine düşebilir. Dünya ticareti zaten sürekli genişlediği için ihracat gelecek yıl bir ölçüde artabilir. Ama bütün bunlara ekonomik gelişme diyemeyiz. Esasen, ortadaki planların ve hedeflerin ve sözlerin ortalaması da böyle demiyor. Zımmen, durumun daha kötüye gitmemesi çabasını fısıldıyor. Yani, bir beş yıl daha eksi üzerine eksi olmasın, temennisini…
Gerçek bir ekonomik büyüme; yani, kalkınma, istikrar ve üretim için o kadar çok malzeme gerekiyor ki sadece seçim kaygısı yüzünden bile bunlara el atılması mümkün değildir. Güçlü, güvenilir ve kalıcı istikrara sahip bir ekonomi için neler lazım sayalım.
En başta hukuk lazım ama yetmez, iyi bir eğitim de gerekir.
Eğitim tek başına sonuç üretmez, liyakat ve ehliyet şarttır.
Liyakat ve ehliyet tek başına eksik kalır, ortak akıl zarurettir.
Ortak akıl da yetmez geniş bir ifade hürriyeti tesis edilmelidir.
İfade hürriyetine hürriyet diyebilmek için ise gerçek bir ‘demokrasi’ lazımdır.
Demokrasi şeklen işe yaramaz; kuvvetler ayrılığı, denetim, şeffaflıkla örülmüş bir sistem olmazsa olmazdır.
Sistem de asla kendi kendine işlemez, kurumlara ve kurumsal tecrübeye riayet gerekir.
Bunlar da yetmez; ayrıca ve muhakkak toplumsal gerilim bitmeli, hamaset silinmeli ve komplo teorileri unutulmalıdır.
Biraz zor değil mi? Hem yapmadıklarımızı yapacağız hem de yapmaktan çok zevk aldığımız ne varsa vazgeçeceğiz. Zor ama gerçeğimiz de bundan ibarettir.
Olması ve olmaması gerekenlerin hepsinin birden tatbik edilebilme ihtimali neyse Türkiye’de ekonominin ayağa kalkma ihtimali o kadardır. Olduğu gibi kalsın, dedikçe de Türkiye’nin puanı anketli veya anketsiz ezberden bellidir.