Sorunu dondurmak...
Takip etmeye çalıştığım Foreign Affairs, Foreign Policy, New York Times, Guardian gibi mecraların ana gündemi 7 Ekim’den bu yana beklenebileceği gibi Hamas saldırısı ve İsrail’in bu saldırıya gösterdiği tepki. Çin, Rusya ve Ukrayna arkadan geliyor. Diğer konular daha seyrek işleniyor.
Okuduğum bir çok makalede İsrail’in tepkisinin haklı ama orantısız olduğu konusunda neredeyse ortak bir anlayış oluşmuşa benzer. İsrail’in kara savaşına kalkışmaması için de çoğu yazar ya kendi ülkesinin siyasi otoritelerini ya da İsrailli yetkilileri uyarıyor.
Genelde beklenen bugün İsrail’i ziyaret edecek olan Biden’ın Netanyahu’yu karadan müdahaleden vazgeçirmesi. Bazıları İsrail’in hem askeri hem de politik anlamda zarar göreceğinden, Arap dünyasıyla ilişkilerde kopma yaşanabileceğinden endişeli.
Netanyahu’nun ülkesi için doğru kararlar veremeyeceğini düşününler de var. New York Times’ın kıdemli yazarı Thomas Friedman bunu yazısında açıkça vurgulamış. Netanyahu ve hükümetinde sağ kanat “çılgınların” zafer kazanmış olmak için İsrail’i uçuruma sürükleyebileceğini anlatmış.
Bazıları da sorunun seyrini Amerika’nın çıkarları açısından değerlendirip savaşı tırmandıracak, daha da çözümsüz hale getirecek teşebbüslerden kaçınılması gerektiğinin altını çizmiş. Tam da Ukrayna’da savaş varken, Çin bizimle rekabet ederken, İran nükleer silah yapmaya çalışırken İsrail’in abartılı tepkisi ortalığı karıştırmasın demiş.
Çekinceleri bariz bir şekilde Gazze’deki insanların çektiklerinden ziyade çektiklerinin dünyaya yansımasın yaratabileceği sonuçlar, daha çok kaybın daha fazla tepki doğurması. Krizin tırmanıp, bölgesel bir savaşa dönüşmesi, bu savaşın dolaylı kazananının İran, Rusya ve Çin olması. Bir de İsrail’in kayıplarının artması.
Ama sebebi ne olursa olsun krizin tırmanma olasılığından rahatsız olmaları önemli. Böylece savaşın durdurulması, çekilen acıların daha da fazla büyümemesi, insani kayıpların artmaması sağlanabilir.
Güçlü kanaat önderleri belki Biden ve İsrail’e giden diğer Amerikalı yetkililerle birlikte Netanyahu’yu ikna edebilir.
Belki diyorum çünkü belli ki İsrail yönetimi 7 Ekim’de yediği darbenin acısını çıkartmak, Hamas’ı bir daha değilse bile uzunca bir süre eylem yapamaz hale getirmek, fırsatını bulurlarsa da Gazze’yi Filistinlilerden temizlemek istiyor. İktidar bloğu içinde Gazze yine Yahudi yerleşimine açılsın diyenler dahi var.
Oysa İsrail’in güvenliği için de, Ortadoğu’nun istikrarı için de Filistin sorununun çözülmesi gerekiyor.
Filistin konusunun devletler arası ilişkileri, bölge insanlarının refahını ve esenliğini daha fazla rehin almaması, siyaset meydanının iki tarafta da aşırılara bırakılmaması için çözüm şart. Fakat kimsenin elinde de sihirli bir formül yok.
1930’lardan bu yana çok şey denendi, hiç biri başarılı olmadı, barışa ve bir arada yaşamaya yol açmadı. Ne BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararı ne de Arap Barış İnisiyatifi sorunun çözümünü sağladı.
Oslo Barış Süreci de doğurduğu tüm umutlara rağmen sonuçsuz kaldı. Sonuçsuzluğu ise El Kaide’ye ve sonraki türevlerine yaradı.
İki tarafın canı bu denli yanmışken, Hamas’ı Gazze’de ikame edecek bir örgüt bulunamazken ve Mahmut Abbas’ın yönetiminin meşruiyeti sorgulanırken taraflar arasında müzakerelere başlamak, bu müzakerelerden sonuç beklemekse gerçekçi değil.
Geliştirilebilecek en makul inisiyatif bana sorunu, daha doğrusu 7 Ekim öncesi statükoyu dondurmakmış gibi geliyor. Bu da en kolay Dışişleri Bakanı Fidan’ın Türkiye’nin önerisi olarak iki gün önce Ankara’da gazetecilere açıkladığı ama içini doldurmaktan bilinçli bir şekilde kaçındığı garantörlükle mümkün.
Fidan, her ne kadar nihai çözüme bağlansa da garantörlüğün öncelenmesiyle Türkiye ve başka bazı ülkelerin Gazze’den gelecek saldırıları önleme ve belli ölçüde yönetimine katılmalarına karşılık, diğerlerinin de İsrail’in saldırmamasını, özellikle de statükoyu sarsacak atılımlar yapmamasını temin etmeleriyle sorun dondurulup, kapsamlı müzakereler için zemin hazırlanabilir.
Sorunun idamesinde siyasi fırsat gören ülkeler böylesi bir sistemin kurulmasına karşı çıkabilir. İsrail egemenliğinin kısıtlanacağını ya da önüne çıktığına inandığı tarihi fırsatı kullanamayacağını, Hamas da bu sürecin kendisini tasfiye anlamına geleceğini düşünebilir.
Ama umarım elinde zaten daha iyi bir alternatif olmayan ABD ve bu konu nedeniyle kendi içinde sorunlar yaşayan AB, Türkiye’nin bazı bölge ülkeleriyle, sanırım Çin ve Rusya’yla da şimdiden konuştuğu anlaşılan bu teklifini dikkate ve ciddiye alır, muhataplarıyla konuşur, müzakere eder…