İyi şeyler de oluyor…
Gündelik hayatımızda o kadar çok sorun var ki bazen olan biten iyi şeyleri kaçırıyor ya da önemini idrak edemiyoruz. Bir de buna siyaseti, ekonomiyi ve dünyanın halini katarsanız ufkumuz daralıyor, gözlerimiz köreliyor. Yaşadığımız hayatı olduğundan da karamsar görüyoruz. Gelecek hakkında kuşkuya kapılıyor, her şeyi olumsuzlayarak yorumluyoruz.
Aslına bakarsanız haksız da sayılmayız. Nihayetinde hukukun üstünlüğünün dahi tartışmalı olduğu, AİHM ve AYM kararlarının uygulanmadığı, sabit gelirlilerin sürekli fakirleştiği, tarımın çöktüğü, hatalı yönetimin ekonomiyi, daha doğrusu makro dengeleri zorladığı, siyasetin gerilim ürettiği bir ülkede ve savaşların insanlığı felakete sürükleyebileceği, katliamların soykırım boyutlarına vardığı bir dünyada yaşıyoruz.
İklim değişikliği bile başlı başına bir kaygı konusu. Sıcaklık artışlarından, orman yangınlarından, sellerden, kuraklıktan artık birebir etkileniyoruz. Sıcaklık artışını durdurmak için alınan çoğu tedbirin göstermelik olduğunu, daha da büyük felaketlere yol açacak endüstri kaynaklı bu değişimin durdurulması için samimi çaba harcanmadığını da anlıyoruz.
Fakat bunların hiç biri mesela üç genç kızımızın kara, hava ve deniz harp okullarından birincilikle mezun olmalarına sevinmememizi ya da Paralimpik sporcularımızın başarılarından onurlanmamamızı, Paris Olimpiyatı’ndaki atış müsabakasında hali ve duruşuyla dünyayı fetheden Yusuf Dikeç’ten gururlanmamızı gerektirmiyor.
Benzeri siyaset ve ekonomi için de geçerli. AB ile yaşadığımız tüm sorunlara rağmen ülke olarak Brüksel’deki Gymnich toplantısına beş yıl aradan sonra davet edilmemiz, Etiyopya ile Somali arasında arabuluculuk yapmamız, Ukrayna ve Gazze sorunları karşısında dengeli tutumuzu sürdürmemiz, çatışmadan çok çözüme odaklanmamız bence önemli.
Bir başka önemli ve sevindirici gelişme de Türkiye’nin Latin Amerika açılımı. BBC Türkçe’nin aktardığı gibi son 20 yılda ticaretin 14 kat arttığı, diplomatik temsilcilik sayısının 18’e çıktığı, THY’nın hemen her ülkeye uçtuğu, Kordsa, Balsu, Karpower, ASELSAN, TUSAŞ, Yıldırım Holding gibi şirketlerin önemli yatırımlar yaptığı bir coğrafyadan söz ediyoruz.
Ağustos ayında ihracatın tarihi rekor kırarak 22,1 milyar dolara ulaşmasını, son 34 ayın en düşük dış ticaret açığını elde ettiğimizi de bir yerlere not etmemizde yarar var. Tekfen Holding’in normalleşen siyasi ilişkilere paralel olarak Suudi Arabistan’da Aramco’dan boru hattı yapım ihalesi almasını da sanırım görmezden gelemeyiz.
AB’nin ticari anlamda alternatifi olabilecek BRICS’e resmen başvuru yaptığımıza ilişkin Bloomberg haberiyse bu yeni ve büyük oluşumun içinde yer alma iradesi göstermemiz açısından kayda değer. AB üyesi olmayı, Amerika’nın bize yaptırım uygulamadığı bir düzende yaşamayı tercih etmeme rağmen var olan koşullarda seçeneklerin açık olmasın bence önemli.
Türkiye’nin savunma sanayinde yaptığı hamle de bir başka kayda değer durum. Savunma Sanayi Ajansı’nın elimdeki 2022 tarihli 154 sayfalık kataloğunda neredeyse yok yok. Sadece dokuz ayrı tank ve benzeri silah sistemi var, lastik tekerlekli zıhlı araçların türleri de önemli bir sayıya ulaşmış. Roketten robota, toptan uçağa ve drona hemen her türlü silah sistemi Türkiye’de imal ediliyor ve dışarıdan alıcılarını bekliyor.
Biliyorum diyeceksiniz ki bunlar bardağın dolu tarafı, bir de boş tarafı var. Üstelik bana da faydası yok. Haklısınız keşke hepsi dolu olsaydı. Sadece bunlar ve benzeri iyi şeylerle değil gelir düzeyimizle, yaşam standardımızla, yargımızla, siyasetimizle, insan haklarına saygımızla da iftihar edebilseydik. Keşke daha adil ve daha insancıl bir dünyada yaşayabilseydik.
Ama yine de bazı şeylerin kötülüğü iyi olanları görmemize engel olmamalı. Kötüyü eleştirelim, iyiyi övmesek de görelim, görmeye çalışalım ki siyasetten bağımsız olarak geleceğe ilişkin umudumuzu yitirmeyelim. Bir de faydayı anlık ve doğrudan diye düşünmeyelim. Çok sıkıldığınız, günlük gündemden boğulduğunuz anlar için tavsiyemse dün benim yaptığım gibi Kemerburgaz Kent Ormanına gidip İBB’nin neler başardığını görmeniz. Tabii daha önce görmediyseniz…