Fransız askerinin Türkiye algısı
Fransa-Türkiye ilişkileri bildiğiniz gibi bir süredir gergin. Fransa, Suriye’den Libya’ya, Kafkaslardan Afrika’ya, Kıbrıs’tan Doğu Akdeniz’e pek çok konuda Türkiye’nin karşısında yer alıyor ve bunu bazen AB dayanışmasıyla, bazen de uluslararası hukuka olan saygısıyla açıklıyor. Bariz bir şekilde Türkiye’nin artan askeri ve siyasi ağırlığından rahatsız. Geri çekilmesini, kendi çıkarlarını gölgelememesini, Kıbrıs’ta, Ege’de, Akdeniz’de ve daha pek çok yerde benimsediği prensiplere uymasını bekliyor.
İlişkilerin bu denli gerilmesinde Türkiye’nin benimsediği siyasi üslubun, demokrasi açığının, insan hakları sorunlarının katkısı olduğuna şüphe yok. Ancak bu sorunlar giderilse, hatta Türkiye’de iktidar değişse dahi ikili ilişkilerin köklü şekilde değişmesi pek mümkün görünmüyor. Fransa Türkiye’yi giderek daha fazla rakip addediyor. Suriye, Libya ve diğer sorunlar bir şekilde sonlandırılsa bile Fransa Yunanistan’ın ve GKRY’nin yanında yer almayı sürdüreceğe benziyor.
***
Geçtiğimiz yıl Eylül ayında bir silah alışverişinin parçası olarak imzalanan içinde her açıdan tuhaf bir Fransa-Yunanistan ittifakını barındıran belge de bu “köklü” ilişkinin uzun soluklu olacağına işaret ediyor. Görünen o ki, Türkiye’de iktidarın da iktidara gelebilecek olan muhalefetin de Fransa’yı, Fransa ile yaşanabilecek sorunları hafife almamasında yarar var. Unutmayalım ki, kazanımlarından feragat etmek istenmediği sürece “üslup değişimi” olsa olsa sorunların daha kolay yönetilmesi sağlar ama çözmez.
Çünkü belli ki Fransa da iktidarında kimin bulunduğundan bağımız olarak giderek artan bir hız ve iştahla kendisini Avrupa güvenlik mimarisinin kurucu ve kurgulayıcı unsuru olarak tanımlayacak. Almanya’nın askeri güç olmaktan kaçınması, İtalya ve İspanya’nın rakip olmaması sayesinde Akdeniz’i etki alanı olarak görecek. Fransa muhtemelen güvenlik devşirebileceği, güç üretebileceği sorunların peşinde koşacak, Yunanistan-Türkiye gerginliğine, Kıbrıs konusuna fırsat diye bakacak.
İşte tam da bu yüzden Fransa’nın Türkiye’den değil Fransa’dan okunması, anlaşılması şart. Yine tam da bu yüzden Fransa’nın etkili düşünce kuruluşlarından IFRI tarafından Aris Marghelis imzasıyla Kasım 2021’de yayınlanan, Fransa’nın etkili bir kesiminin, askerlerinin Türkiye’ye, Türk askerlerine bakışını anlatan, kırılma noktasının Libya açıklarındaki Türk savaş gemilerinin atış kontrol sistemlerini Courbet firkateyne Haziran 2020’de kilitlemesi olduğunu iddia eden rapor önemli.
42 sayfalık IFRI raporunda Fransa’nın Courbet olayından ne şekilde etkilendiği, daha da önemlisi hangi konuların ve alanların Fransa için önem taşıdığı ilk ağızdan, ikili ilişkilerin askeri boyutunu yaşayanlar tarafından anlatılıyor. Raporda ayrıca Fransız akademik cemaatinin Doğu Akdeniz’deki sorunları nasıl gördüğü ve değerlendirdiği de var. 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin sathi bir yorumunun Yunanistan ve GKRY’ni haklı çıkartmak, Fransa’nın tavrını meşru göstermek için kullanımı da tabii ki mevcut.
Fakat ne raporun yaklaşımı ne de konuşulan askerlerin tavrı Türkiye’ye karşı düşmanca. Türkiye’yi ve Türkiye’nin askeri gücünü önemsiyorlar ve saygı duyuyorlar ancak çıkar ve beklentilerini dikkate almıyorlar. Mesela Türkiye’ye komşu küçük bir ada adına nasıl olup da Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de 40 bin kilometre kareye yaklaşan bir münhasır ekonomik bölge (MEB) talep ettiğini sorgulamıyorlar.
Raporda Kıbrıs sanki salt bizim sorunumuzmuş gibi bir anlatı var. Güvenlik Konseyi kararlarına referans veriyor ama sadece GKRY’nin egemenlik iddiaları desteklenmek istediğinde. Sorunun çözümsüzlüğünden, çözümü kimin reddettiğinden söz eden yok. Libya’da Türkiye’nin neden bulunmaması gerektiği gönderilen silahlara ve onların Fransa etkisindeki Afrika ülkelerine gidebileceğine indirgenmiş. Ama benzerinin Suriye’ye gönderilen silahlar için de geçerli olabileceği nedense kimsenin aklına gelmemiş.
***
Doğal olarak bunlar rapordan benim çıkarttıklarım. Eminim başkaları başka sonuçlar çıkartacak, başka noktaları önemseyecektir ve muhtemelen karar vericilere başka tavsiyelerde bulunacaktır. Benim tavsiyem Fransa ile ilgili herkesin öncelikle bu raporu okuması. Sonra da Fransa’ya her alanda ve her yerde Türkiye’nin MEB konusu başta olmak üzere duruşunu ve tutumunu hukuki gerekçelerle anlatması.
Pandemi öncesinde Dışişleri Bakanlığı Washington’da böylesi bir çaba içine girmiş, düşünce kuruluşlarını toplanmaya, kendileriyle konuşmaya, onları Türkiye’nin hukuki tezlerini dikkate almaya teşvik etmişti. Umarım benzeri Paris’te de tekrarlanır. IFRI’nin yayınladığı rapor IFRI’de yapılacak toplantıya zemin oluşturur. Ve aynı zamanda pek çok alanda yönetilmesi gereken uzun erimli bir stratejik rekabete de hazırlıklı olunur…