Davos’ta barış...
Resmen Pazartesi günü başlayan toplantı aslında Pazar günü açıldı ve 83 ülkeden ulusal güvenlik danışmanlarının katılımıyla Ukrayna’ya barışın gelmesi için yapılması gerekenler, daha doğrusu Ukrayna’nın maksimalist talepleri Rusya’nın gıyabında konuşuldu. Zelenski’nin 10 maddelik barış planı tekrar masaya yatırıldı. Toplantıyı takip edenlerin aktardığına göreyse Malta’da düzenlenen benzeri toplantıya kıyasla katılım arttı, ancak barış yolunda ilerleme kaydedilemedi.
Takip edebildiğim kadarıyla da bu bir barış girişiminden ziyade Ukrayna’ya tanınmış propaganda fırsatıydı. Ama özel oturum sonrasında düzenlenen basın toplantısında İsviçre Dışişleri Bakanı Iganizo Cassis farklı ülkelerin barışa farklı yaklaşımlarının olduğunun altını çizdi, geçtiğimiz yıl 12 maddelik bir plan, daha doğrusu ilkeler bildirgesi açıklayan Çin’in barışa desteğinin önemli olduğunu vurguladı.
Cassis’in amacı belli ki bu yıl kalabalık bir delegasyonla Bern’e gelen ve Politico’ya göre Amerika’nın huzurunu kaçıran Çin Başbakanı Li Qiang’ın pozisyonunu değiştirmek, onu Rusya ile geliştirdiği özel ilişkiden vazgeçirmek değildi. Amacı kendisinin de söylediği gibi Çin’in Rusya üstündeki etkisini kullanması, bir de sanırım Ukrayna planında olmayan bazı şeylerin Ukrayna, AB, özellikle de ABD tarafından kabülünün sağlanmasıydı.
Umarım Davos’ta, Bern’de ya da başka bir yerde yapılacak ikili ve çok taraflı müzakerelerde ortaya gerçekçi bir yol haritası çıkar, dünyayı hala büyük felakete sürükleme potansiyeli olan bu sorun bir an önce çözüme ya da daha makul riskler içeren bir yönetim biçimine kavuşur. AB ve ABD’nin savaşın yüküne katlanmaktan bıkması, Rusya’nın uzunca bir süre yaralarını sarmak zorunda kalacak olması, Ukrayna halkına ve dünyaya biraz rahat nefes alma imkanı tanır.
Çünkü İsrail’in insanlık dışı, soykırım sınırlarını bariz bir şekilde zorlayan Gazze müdahalesi sonrasında genişleme potansiyeli taşıyan savaşının, Kızıldeniz ve Yemen’den sonra Erbil’e taşan çatışmaların kontrol altında tutulması için de, bizi ve dünyanın hemen tamamını doğrudan etkileyen enerji fiyatlamasında astronomik sıçramaların yaşanmaması için de Ukrayna’daki savaşın bitmesi şart.
Biden yönetiminin de tarihten dersler çıkartarak, mademki Osmanlılar, Habsburglar, Sovyetler çöktü, yeterince hırpalandıkları takdirde Ruslar da çöker anlayışında vazgeçmesi, Soğuk Savaş’ta olduğu gibi etki alanlarının sınırları üstünde Rusya ile mutabakata varması gerek. NATO zaten yeterince genişledi, hiç hesapta olmayan Finlandiya üyesi oldu. İsveç de Amerika Kongresi’nin keyfini, Türkiye’ye satılacak F16’lara onay vermesini bekliyor.
Ukrayna ve bence Gürcistan’ın NATO üyeliği fikrinin buzdolabına kaldırılması da Rusya’yı rahatlatır, barışın yolunu açar. Fakat kabul edelim ki barış olsun diye Rusya işgal ettiği topraklardan çıkmaz. Olsa olsa ileride yapılabilecek, uluslarası gözlemcilerin de katılacağı bir plebisite razı edilebilir. Ukrayna’ya da barış ve toprak kayıpları karşılığında NATO yerine AB üyeliği verilebilir. Bölünmüş Kıbrıs için bulunan özel protokol yöntemi uygulanabilir.
Unutmayalım; Ukrayna savaşı Avrupa üstünde ciddi bir yük oluşturdu. Polonya’da dahi Ukraynalı mülteciler eski hüsnü kabulü görmüyor. Ambargolar, karşı ambargolar, kapatılan ve patlatılan boru hatları nedeniyle artan enerji fiyatları Almanya ve Fransa başta olmak üzere pek çok AB ülkesinde ortalama yaşam standardının düşmesine, siyasi hoşnutsuzluğa, grevlere ve aşırı sağın yükselişine yol açıyor.
Savaşın finansmanı ve ondan da önce yaptırımlar AB içinde gerilimlere neden oluyor. Hayal edilen stratejik otonomi hayal olmaktan öteye geçemiyor, AB bu krizde de ABD’nin vasalı olarak davranmaktan başka bir şey yapamıyor. Tahıl krizi yoksul Afrika ülkeleri kadar Avrupa’yı da etkiliyor. Karadeniz Ruslar tarafından Ukrayna tahılının taşınmasına kapatılınca bulunan alternatif güzergah ve pazarlar Ukrayna’ya en sempatik bakan komşularının tepki göstermesine sebep oluyor.
Savaş uzarsa bu sorunlar listesinin de uzaması ve daha derin komplikasyonlar yaratması olasılığı çok güçlü. ABD’nin değilse bile AB’nin artık gerçekçi bir çözüm için tavır alması, Ukrayna’yı sonuna kadar destekleyemeyeceğini anlaması şart. 1938 Münih analojisi üstünden strateji geliştirmek, Rusya ile uzlaşmanın dünya savaşına davetiye çıkartacağını varsaymak anlamsız. Rusya’nın kağıttan kaplan olduğu, bir başka konvansiyonel saldırıya kalkışmaya uzun süre gücünün yetmeyeceği daha savaşın ilk günlerinde belli oldu…