İyi ki bekamız tehlikede değil!
Son yıllarda İktidarın en kullanışlı icadının ‘beka’ meselesi olduğunu artık sokaktaki insan bile biliyor. Beka her kapıyı açıyor, bütün başarısızlıkların üzerini örtüyor, ekonomik krizi ‘dış güçler’e bağlamada sayısız kolaylıklar sağlıyor, muhalefeti itibarsızlaştırmada antidepresan etkisi yapıyor, kısacası ‘beka tehlikesi var’ dediğinizde akan sular duruyor…
Memleketimizde ‘beka tehlikesi’ni yaratan bu karanlık odaklar, dış güçler, lobiler ve yerli işbirlikçileri var ya, işte onlar tam güçlü Türkiye olacağımız anda ekonomimize karşı Haçlı savaşı başlatıyorlar… Ayağa kalkmaya niyetlendiğimiz anda sanayimizi baltalıyorlar, dövizi, faizi yükseltip enflasyonu azdırıyorlar…
Bilimde, sanatta, eğitim ve kültürde büyük hamleler yapmaya hazırlandığımızda tepemize çöküyorlar…
Bir gece ansızın üstelik de 15 Temmuz selaları verilirken akaryakıtın fiyatını arttırıp dünyada lider ülke olmamızı engelliyorlar…
Aslında biz mükemmeliz, güçlüyüz, dört dörtlük bir hukuk devletiyiz, bağımsız ve tarafsız bir yargımız var, özgürlük baharı yaşıyoruz ama bekamıza göz diken bu melun güçler birleşip bize saldırıyorlar…
Nitekim AK Parti’nin kuruluş yıldönümünde bir mesaj yayınlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türk ekonomisine karşı savaş açan bu güçleri şöyle tanımlıyordu: “Küresel krizlerin ülkemize etkilerinden kaynaklanan hayat pahalılığının son dönemde milletimizi bunalttığının farkındayız. Ülkemize siyasi olarak diş geçiremeyen, milletimizi birbirine düşüremeyen çevrelerin ekonomimiz üzerinden çevirdikleri oyunları da biliyorduk. Ülkemizin her meselesini çözdüğümüz gibi inşallah bu sıkıntıyı da hal yoluna biz koyacağız.”
Her vesileyle ‘beka’mızın tehlikede olduğunun altını çizen iktidarın çizdiği fotoğraf böyle… Ama esas ‘beka tehlikesi’ arzeden bir başka Türkiye fotoğrafı daha var ki işte o vicdanları sızlatan bir durum.
Bu konuda geleceğini Türkiye dışında arayanların hikayesine bakmak bile meselenin vahametini anlamaya yetecektir. Mesela her alanda beyin göçü artarak devam ediyor. Doktorlardan sonra akademisyenler de yaşadıkları ekonomik sorunlardan dolayı yurt dışına gitmeye başladı. Akademik Dayanışma Platformu, 12 bin civarında akademisyenin yurt dışına gittiğini açıkladı. Oysa Türkiye’nin problemlerine çözüm bulabilmesi için akademinin verimli olması şart ama ne yazık ki bu konuda durum hiç de iç açıcı değil.
Şu anda ülkemizde 200 civarında üniversite var ama verimliliğe baktığınızda gelişmiş ülkelerle maalesef rekabet edemeyecek bir haldeyiz.
Dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında Türkiye’den sadece üç üniversite var. İlk bin üniversite arasında ise sadece 15 üniversitemiz bulunuyor.
Yurt dışına giden hekim sayısında ise durum daha da vahim…
TTB, 2022 yılında yurt dışına gitmek için “İyi Hal Belgesi” alanların sayısını bin 344’ü uzman, bin 341’i pratisyen olmak üzere toplam 2 bin 685 olarak açıkladı. Alınan belge sayılarının son üç yıldaki dağılımına göre 2020 yılında 931, 2021 yılında bin 405 hekim İyi Hal Belgesi için başvururken, 2022’de bu sayı yaklaşık iki katına çıktı.
Bu arada, Batı ülkelerine iltica edenlerin sayısı hepimizin yüzünü kızartacak bir tabloyu ortaya koyuyor. Başta Almanya olmak üzere Türkiye’den Avrupa Birliği üyesi ülkelere yapılan “iltica”, patlama yapmış durumda. Turist ya da başka vizeyle gidip dönmeyenlerin iltica başvurularının yanı sıra, bir şekilde ya da ‘örgütler aracılığıyla kaçak’ gidenlerin iltica başvuruları da adeta rekora koşuyor.
Son 6 yılda sadece Almanya’ya 81 bin 388 Türk iltica etmiş. Diğer AB üyesi ülkelerle bu rakam, 200 bine yaklaşmış durumda. Üstelik bu rakamlara iş bularak, evlenerek ya da başka şekilde yasal yollardan giden Türkler dahil değil.
Doğrusu insan bu dramatik tabloyu görünce, yaşadığı ülkede nefes almakta zorluk çeken, yıllarca ailesinin katkılarıyla okuyup doktor, mühendis ya da başka bir alanda kariyer edinen başarılı beyinlerin hak ettikleri ücretleri alabilmek için başka ülkelerde umut aramasını hangi ‘beka’ sorunuyla açıklamak gerektiğine bir türlü karar veremiyor.
Kim nasıl bir gerekçe ile izah eder bilemem ama ülkede yaşanan bu halin en net ve gerçekçi tanımı, kelimenin tam anlamıyla bir ‘beka sorunu’dur.
Kem bilir belki de her şeyi unutup ya da görmezden gelip “İyi ki bekamız tehlikede değil!” diyerek kendimizi mutlu etmeye çalışmak, sağlığımız açısından daha doğru bir tavırdır…