Gazze için ağlayıp İsrail’e giden gemilere mendil sallamak…
Mesela her gün şeytan taşlar gibi Batı’ya karşı emperyalizm karşıtı nutuklar atıyoruz ama Batı başkentlerinde ağır baskılara rağmen, her gün İsrail’in katliamlarına karşı yürüyen milyonlara, yüzbinlere sadece gıpta ile bakıyoruz. Ama ne hikmetse Türkiye dahil, hemen bütün Müslüman ülkelerde milyonlarca Müslümandan bir tek protesto sesi bile yükselmiyor.
Peki neden?
Çünkü ‘Batılılar kendilerine demokrat’ diye palavradan nutuklar attığımız bu ülkelerde demokrasi ve güçlü bir sivil toplum anlayışı var. İşte bu sivil toplum kuruluşları, Gazze’de çocuklar katledilirken onların dini aidiyetlerine bakmadan, vicdanlarının sesini dinleyerek kendi iktidarlarına karşı bile seslerini yükseltebiliyorlar.
Tüdkiye’de ve henüz demokrasiyle tanışmamış diğer Müslüman ülkelerde ise geniş toplum kesimleri ya iktidarlarının şerrinden korkarak ya da yılların ‘itaatçi’ anlayışı yüzünden seslerini bile çıkaramıyorlar. Düşünün ki Türkiye’de yıllardır Filistin üzerinden hamaset üreten dindar-muhafazakar kesimler bile iktidarın işaretine bakıyor, o miting yapınca koşa koşa gidiyorlar ama kendi inisiyatifleriyle kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Kuşkusuz duyarsızlık sadece muhafazakar kesimlere ait bir durum da değil, geçmişte Filistin davasını ilk bayraklaştıran sol kesimlerin de Gazze’deki katliamlar karşısında sesleri çıkmıyor, çünkü onlar da artık konformist oldular, hatta ruhlarını yitirdiler.
Kimse kusura bakmasın, bunun anlamı bu ülkede sivil toplum yok demektir. Geçmişte az da olsa var olduğunu sandığımız sivil toplum kuruluşları ise, bugün iktidarın nimetlerine alıştıkları için ne yazık ki konforlarını terk edemiyorlar.
Hal böyle olunca memlekette Gazze duyarlığı, cafe basıp kahve ve kola döken, sosyal medyada dua seansları düzenleyen ucuz ‘Gazze mücahitleri’nden ibaret oluyor.
Kısacası muhafazakarlarımız da solcularımız da topyekun siyasetçilerimiz ve iktidarımız da Gazze konusunda iyi bir sınav vermiyor. Haksızlık etmeyelim, Batılı liderlerin Netanyahu’nun önünde el pençe divan durduğu bir ortamda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, söylem düzeyinde de olsa daha doğru bir duruş sergiliyor. Bu çerçevede şu sözleri önemli: “İnsanlıktan nasibini almamış İsrail yönetimi, Gazze’de 16-17 bin Filistinliyi öldürecek, bunlara yemek, su ilaç ulaşmasını engelleyecek, yaralıların hastanelere taşınmasının önüne geçecek ve vicdan sahibi insanlar bunun karşısında durmayacak öyle mi? Böylesi bir tavır vicdansızlık ve insafsızlık olur ki, buna asla biz eyvallah edemeyiz.”
Erdoğan ayrıca geçtiğimiz günlerde “Bugün Gazze’yi savunmak demek; Kudüs’le birlikte, Mekke’yi, Medine’yi, İstanbul’u, Şam’ı, Bağdat’ı savunmak demektir” şeklindeki sözleriyle dindar-muhafazakar kesimleri heyecanlandıracak mesajlar da vermişti.
Evet verdiği bu mesajlar önemli, ancak iktidar makamında olanların sadece doğru mesajlar vermesi yeterli değil. Çünkü biliyoruz ki iktidar sadece söylem değil, aynı zamanda icraat makamıdır. Dolayısıyla İsrail’e yönelik sert söylemlerin anlam kazanabilmesi için iktidarın, Netanyahu ve savaş çetesine karşı ne tür somut yaptırımlar uyguladığı önem kazanmaktadır.
Ama bildiğimiz kadarıyla iktidar şu ana kadar henüz bir yaptırım adımı atabilmiş değil. Bu çerçevede, İsrail’le ticaretin tam gaz devam ettiği iddiaları var ki işte bu biraz kafa karıştırıcı…
İddialara göre, İsrail’in saldırıları başladığından beri Türk limanlarından her gün ortalama 7 gemi hareket ediyor. Ham petrol ve akaryakıt taşıyan tankerler, demir çelik, çimento, gıda ve diğer ürünler aralıksız bir şekilde İsrail’e ulaşıyormuş.
Bir yanlış anlamaya mahal vermemek için hemen belirtelim, elbette bütün ülkelerle olduğu gibi İsrail’le ticaret yapılabilir, yapılmalıdır da ama katliamın acımasızca devam ettiği bir süreçte, sanki hiçbir şey olmamış gibi belli bir sınırlama getirilmeden ticaretin bütün hızıyla sürmesi de kabul edilemez. Bu arada iktidarın şu ana kadar tek kelimelik bir açıklama yapmamış olması da manidar… Mesela çıkıp “Bu iddialar külliyen yalandır, şu alanlarda sınırlamalar getirdik” diyebilir, demelidir de…
Bu suskunluk karşısında eğer insanlar “Gazze’yi, Mekke’yi, Medine’yi, İstanbul’u, İsrail’e gemilerle demir-çelik ve petrol taşıyarak mı savunacağız” derse kimse kusura bakmasın. Bir taraftan Gazze için ağlayıp, diğer taraftan İsrail’e giden gemilere mendil sallamak bize yakışmaz…