Fado’nun hüzünlü divası Amelia Rodrigues
Tam da yeni yıl arefesinde ‘nereden çıktı bu hüzün ve arabesk dolu şarkılar’ itirazlarını anlıyorum. Keşke 2024’ü daha coşkulu duygularla karşılayabilseydik. Ama ne yapalım ki İsrailli bir faşistin Gazze’de çocukları katlettiği, her gün yeni silahlar üreten ölüm tacirlerinin dünyamızı zehirlediği zalim bir dünyada yaşıyoruz.
İçeride ise çocuğuna harçlık veremediği için gözyaşlarını gizlemek zorunda kalan babaların, annelerin belini bütün derin yoksulluk ve hüzün… Yeni yıl kusura bakmasın ama hayatımızda çok fazla acı ve gözyaşı var, dolayısıyla hüzünlü şarkılara devam…
Dünyanın hemen bütün coğrafyalarında hüzünlü melodilerin dili yoktur, dinlersiniz, hissedersiniz ve yaşarsınız… Kuşkusuz hüzün ve melodi kelimelerini birlikte kullanarak ‘müziğe hüzün yakışır’ gibi bir yaklaşım içinde değilim.
Ama dünyada hüznü anlatan farklı müzik türlerinin olduğu da bir gerçek. Nasıl İspanyollar hüzünlerini Flamenko (Cante Jonto - Derin Şarkı), Arjantinliler Tango, Afrika kökenli Amerikalılar Blues ile anlatıyorlarsa, Portekiz’de de bu duyguların karşılık bulduğu müzik Fadodur.
Kader, alın yazısı anlamına gelen ‘Fado’, Latince kökenli ‘Fatum’ sözcüğünden geldiği sanılmaktadır.
Esas itibariyle kadercilik ve hayal kırıklıklarına dayalı küçük hayat öyküleri anlatan ‘Fado’, melankoli ve nostaljinin zirvesidir adeta…
Tıpkı bizde yüzyıllardır çalınıp söylenen türküler, uzun havalar, bozlaklar gibi. Tabii ki yoksulların, kaybedenlerin, itilmiş-kakılmışların acılarının en büyük ilacı olan bir de arabesk var.
İşte Lizbon tavernalarının melankolik gitar ezgilerini, büyüleyici sesiyle dünyanın en ünlü konser salonlarına taşıyan ‘Fado’ müziğinin divası Amalia Rodrigues de her zaman kaybedenlerin, alın yazısına yenilenlerin sesi oldu.
Amalia, ailesinin karşı çıkmasına rağmen sürekli içinde hissettiği fadonun peşine düştü. ‘Kader’ anlamına gelen ‘fado’ bir anlamda Amalia Rodrigues’in de alın yazısıdır aynı zamanda.
Acılı sesiyle kısa sürede herkesin sevgilisi olan Amelia gür, siyah saçlarını arkaya atıp, gözlerini kapayıp şarkısını söylemeye başladığında, izleyiciler gözyaşlarına hakim olamazlar.
New York, Paris, Melbourne ve Tokyo’da kapalı gişe konser veren, bu arada Türkiye’ye de gelen Amelia Rodrigues, fado müziğini bütün dünyada geniş kitlelere tanıttı.
Melankolik gitar ezgileri ve acılı sözleriyle Arabeskin Portekiz tarzı olan fadonun kraliçesi kabul edilen Amalia, Fado ile olan gönül bağını şöyle ifade ediyordu: “Fado gizemli bir olgudur, onu duyumsamak için insanların ıstırapla doğması, arzuları, tutkuları olmayan, sanki hiç var olmamış biri gibi hissetmesi gerekir ve bu kişi benim. Bu nedenle ben, Fado söylemek için doğdum.” Rodrigues, önemli Portekizli Şairler Manuel Alegre, Homem de Melo, Camoens ve Fernando Pessoa’nun dizelerine, Fado’nun sesini ve duygusunu katarak dünya sesleri arasındaki önemli yerini almıştır.
Rodrigues’in 1999’da vefatından sonra, Fado’nun yeni kraliçesi, sesi ve tekniği ile de Rodrigues’in devamı niteliğindeki Mariza olmuştur. Bugün Mariza’da Grammy ödüllerine aday gösterilmiş dünya çapında bir Fado sanatçısıdır.
Portekiz’de balıkçıların, yoksul insanların müziği olarak ortaya çıkan Fado, bugün bütün dünyanın sevdiği bir müzik haline dönüşmüş bulunuyor. Öyle ki, Kasım 2011’de UNESCO tarafından İnsanlığın Kültürel Mirası listesine alınarak bir anlamda hak ettiği yere ulaşmıştır.
Fado müziği, genellikle Portekiz’e özgü 12 telli gitar, İspanyol gitar ve mandolin eşliğinde, kadın ya da erkek, bir adet solist tarafından icra edilmektedir. Bu türü icra eden şarkıcılara Fadista adı verilmektedir.
Fado müziği sözlerinin Luis Vas de Camoes, Fernando Pessoa gibi ünlü Portekizli şairlerden beslenerek güçlendiği bilinir.
Bu arada Fado’nun, diktatörlük döneminde yaşadığı macerayı da bir yere not etmekte yarar var. Bilindiği gibi Portekizli Diktatör Salazar, (1926-1974) halkın kültürel ifadesini kontrol altına almak için Fado’yu 3F üzerinden (Fado, Futbol, Meryem ana imgeleminin görüldüğü iddia edilen Fatima köyü) sahiplenmiştir.
Kuşkusuz bu sahiplenme, 3 F’yi halkın kültürel ve toplumsal değerlerinden arındırarak Fado’ya sansür uygulamasını da beraberinde getirmiştir. Kısacası Fado duygu ve düşünce içeriğinden arındırılarak Salazar’ın isteği doğrultusunda Portekiz’in simgesi haline getirilmiştir