Cemaat-tarikat muhabbeti yeni bir FETÖ yaratmasın da…
Bu çerçevede parantezi biraz açarak ifade etmek gerekirse, halihazırda bu tarikat-cemaat yapılarından Cumhuriyeti tehdit edecek bir tehlike gelmesi söz konusu değildir.
Ancak toplumun belli kesimlerinde, cemaat ve tarikatların toptan yok edilmesi gerektiği gibi bir kanaat var, bu anlayışı demokratik bir zihniyetle bağdaştırmak da elbette mümkün değil. Bir kere hemen belirtelim, Türkiye dahil dünyanın hiçbir yerinde tarikatlar asla yok edilememiştir, Amerika’daki sapık tarikatlar dahil…
Bir toplumda farklı inanç gruplarına, cemaatlere, tarikatlara, ideolojik gruplara mensup insanlar olabilir, bu toplumsal bir çeşitlilik ve zenginliktir aynı zamanda… Ama hiçbir demokratik hukuk devletinde cemaat ve tarikat yapılarının devlet kurumlarını kontrol etmesi, hatta ele geçirmesi gibi bir garabetten de söz edilemez.
Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığı’nın, içinde bazı cemaatlerin de yer aldığı kimi sivil toplum yapılarıyla protokol imzalaması tartışmalara neden oldu. Milli Eğitim Bakanı da son bütçe konuşmasında, protokol imzaladıkları cemaat yapılarını da ‘sivil toplum kuruluşu’ olarak niteledi ve gençlerin dağa çıkışını engellemek için bu işbirliğine devam edileceğini söyledi.
Kuşkusuz Milli Eğitim, gençleri terör ve uyuşturucu gibi belalardan uzak tutmak için eğitimde tedbirler alabilir, sosyolog ve psikologlardan, din eğitimi uzmanlarından yardım alabilir, almalıdır da…
Ancak cemaat ve tarikatların Milli Eğitim Bakanlığı ile protokol imzalaması söz konusu olunca, haklı olarak hepimiz bu meseleyi endişe ve tedirginlikle karşılıyoruz.
Çünkü yakın tarihte yaşadığımız bir FETÖ tehlikesi var ki hala o travmadan kurtulabilmiş değiliz. Cemaat, sivil toplum ve ‘hoşgörü’ rüzgarıyla başlayan o paralel yapı, devletin adeta kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş ve sonunda 15 Temmuz’da kalkıştığı darbe girişimiyle sivilleri öldürmüş, parlamentoyu bombalamıştı.
Hal böyle olunca şimdi devletin bir bakanı gençleri eğitiminde cemaat ve tarikatlardan destek almak için protokol imzaladıklarını söylediğinde hemen alarma geçiyor ve “Eyvah devlet kurumları, Fetullah örneğinde olduğu gibi yeniden tarikat ve cemaatlerin tapulu arazisi haline mi dönüştürülecek” diye haklı bir endişeye kapılıyoruz.
Açıkçası yakın bir tarihte yaşanan böylesine acı tecrübeye rağmen, eğer devleti yönetenler 15 Temmuz’dan bile hala ders almamışlarsa işimiz gerçekten zor demektir.
Son yıllarda Milli Eğitim bakanlarımızın dünya ile rekabet edebilecek bir eğitim sistemi inşa etmek yerine, ‘arka bahçe’ mantığı ile cemaat ve tarikatlara bel bağlaması büyük bir talihsizlik.
Bu çerçevede belirtmem gerekiyor ki İslam’ı bugünün diliyle anlatmada çağın gerisinde kalmış, dinin mesajını belli ritüelle indirgemiş cemaat ve tarikatlara çocuklarımızı teslim etmek hem yanlış hem de çok tehlikeli…
Maalesef, 22 yıllık AK Parti iktidarı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da belirttiği gibi eğitimde başarılı bir performans sergileyememiş ve de sınıfta kalmıştır. Büyük görkemli binalar yapılmış ama ne hikmetse eğitimde kalite standartlarını arttıracak en küçük bir adım bile atılamamıştır.
PISA’daki halimiz ortada… Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) testinin 2022 sonuçlarına göre Türkiye 81 ülke arasında matematikte 39., fen bilimlerinde 34. ve okumada 36. sırada yer aldı, öğrencilerin bazıları okuduğunu anlamıyor. Bakanlık, cemaat ve tarikat gibi boş işlerle uğraşacağına eğitimde kaliteye kafa yorsa herhalde daha faydalı bir iş yapmış olur.
İtiraf etmem gerekiyor ki kişisel olarak hiçbir zaman kendimi cemaat ve tarikatlara yakın hissetmedim ama bazı antidemokratik kesimlerin bu yapıları ‘potansiyel tehlike’ olarak görmesini de hakkaniyetli bulmam.
Hangi mezhepten, meşrepten, tarikattan ya da kimliksel aidiyete sahip olursa olsun herkes hukuk devletinin güvencesi altındadır. Ama hiçbir grup ya da cemaat de devletin kurumları içinde örgütlenme hakkına sahip değildir.
Umarız AK Parti iktidarı cemaat-tarikat muhabbetine biraz ara vererek eğitim sistemimiz için kafa yorar…