Türkiye’de ekonomiyi konuşmanın artık insanlara ızdırap verdiği günleri yaşıyoruz. Ve ne yazık ki sözün, yazının bittiği bir noktadayız. Eğer bir akıl devreye girmezse, bu dehlizden kurtulmanın bir yolu yok…
Kara kışın kapıya dayandığı şu günlerde doların çılgınca yükselişiyle birlikte Türk parasının değerinin dibe vurması, zaten zamların altında ezilen insanların kabusu haline gelmiş bulunuyor.
Hal böyleyken esas itibariyle toplumu endişelendiren ise, ülkeyi yönetmekle mükellef bulunan hükümetin ortalarda gözükmemesi… Maalesef Cumhurbaşkanı dahil iktidarın bütün yetkilileri kelimenin tam anlamıyla ülkeyi kaderine terk ederek olup biteni sadece seyrediyorlar.
İnsanın zaman zaman keşke hiç konuşmasalar, hatta hiçbir şeye müdahale etmeseler belki memlekette işler daha iyi yürürdü diyesi bile geliyor.
Zira doların bir günde 13 liranın üzerine çıkmasını hiçbir ekonomik rasyonalite ile, akılla ve mantıkla izah etmek mümkün değil. Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dolar 11 lira iken her zamanki “Faiz sebep enflasyon sonuç” fantezisini tekrarlayarak bir anda doların fitili ateşleyiveriyor.
Ve en dramatik olanı da cumhurbaşkanı bu akıl dışı fanteziyi ‘dış güçler’e havale ederek ülkenin adeta bir istiklal mücadelesi verdiğine işaret ediyor ve toplumun buna inanmasını istiyor. O cümleler aynen şöyle: “Türkiye’yi denklem dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunları görüyoruz.”
Peki kim bu ‘bizi denklem dışına itmek isteyen’ dış güçler?
Bu konuda bir beyin fırtınası yapalım mesela… Ülkede her gün katlanarak artan zamlar Amerika’nın, Avrupa’nın talimatıyla mı yapılıyor?
Bugüne kadar bütün ekonomik gerçeklikleri yok sayarak attığımız her adımın sonunda biraz daha fakirleşmemizin müsebbibi Amerika mıdır?
Faiz her düşürüldüğünde doların katlanarak artmasıyla Türk lirasının değer kaybettiği tecrübeyle sabit olduğu halde, bile bile aynı yanlışta ısrar etmemizi de dış güçler mi istiyor acaba?
Merkez Bankası dahil ülkenin bütün saygın kurumlarını, ekonomiden zerrece anlamayan liyakatsizlere teslim etmemizi de dış güçler mi istiyor?
Oysa birazcık olsun ekonomiden anlayan herkes bilir ve görür ki bu akıl dışı denemenin sonu felakettir. DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ın da ifade ettiği gibi “Deneye deneye millet deneme tahtasına dönüştü. Talimatla faiz düşerse kur artar.”
‘Hukuk devleti’ olma özelliğimizi kaybettik, bu yüzden de dünyada en güvenilmez ülkeler ligindeyiz. Acaba hukukun üstünlüğünü tanımayan hükümete bu akılları da Amerika ve Avrupa mı veriyor?
Evet iktidar yarattığı bu eserle övünebilir!.. Zira günün sonunda duvara dayandık ve bu kabustan çıkış da pek mümkün gözükmüyor. Öyle anlaşılıyor ki iktidarın içinde bu gidişin hiç de hayra alamet olmadığını söyleyebilecek siyasi bir akıl yok…
Herkesin bildiği gerçeği açıkça söylemekte yarar var, iktidar en basit ekonomik gerçekleri bile umursamayan ve hukukun üstünlüğünü tanımayan haliyle yoluna devam etmekte ısrar ederse kendisini de ülkeyi de ateşe atacaktır.
Birazcık olsun bu ülkenin ve insanlarının bugününe, geleceğine ilişkin bir sorumluluk hissi taşıyorlarsa, hamasi söylemlerle toplumu uyutmaktan, ekonomiyle ve hayatın gerçekleriyle kavga etmekten vazgeçip akla ve bilime itibar ederler.
Unutmayalım ki ekonomik sıkıntıları atlatmak için eğer ‘acı ilaç’ içmek gerekiyorsa, toplum zorluklara tahammül konusunda yeterli metanete sahiptir, yeter ki iyileşme umudu yok olmasın… Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan 2020 yılındaki faiz artışında “Gerekirse bazı acı ilaçları içmemiz gerektiğinin farkındayız, dünkü faiz artışını bu çerçevede değerlendiriyorum” diyerek ekonomik gerçekliğe işaret eden bir değerlendirme yapmıştı.
Ama ne yazık ki bu iyimserlik havası uzun sürmedi ve yeniden hamaset ezberlerimize geri döndük. Görünen o ki “Din, vatan-millet, bayrak” söylemleri bundan sonra da artarak devam edecek…
