Barcelona, bu tahrik de neyin nesi?
Galatasaray’ın deplasmandan 0-0 beraberlikle avantajlı döndüğü Barcelona rövanş maçını izliyorken futbol adına utanç duyulacak hareketlere şahit olduk…
Barcelona’nın dünyaca ünlü yıldızları, özellikle de Gerard Pique ve Jordi Alba’nın tribünleri tahrik etmeleri fair play’e uymadığı gibi cezalandırılması da gerekiyordu…
***
Bilhassa Jordi Alba’nın… Tribünler önünde yaptığı hareketler, bir taç atışını geciktirerek olaylara davetiye çıkarması kabul edilebilir değildir… Bu olayın bir tarafı…
Başka bir tarafı da ev sahibi ekibin, Galatasaray taraftarlarının bu tahriklere kapılıp sahaya attığı yabancı maddeler…
Nereden bulurlar, stada nasıl sokarlar, güvenlik kuvvetlerinin gözünden nasıl kaçar ve sahaya niçin atılır, doğrusu izahı yok…
***
Yurtdışı tecrübesi çok fazla, sayısız dev maç oynayıp da sadece takımına odaklanan taraftarlar, Galatasaray’ın aleyhinde olacak bir fiile neden başvurur…
Üstelik hala hafızalardan silinmeyen ve UEFA yönetim tarihine bir kara leke gibi geçen bir Neuchautel faciası varken…
Bütün bir Türkiye seferber oldu da, UEFA, yanlıştan döndü ve Galatasaray’ın hükmen mağlubiyetini kaldırarak 5-0’lık galibiyeti ve turu tescil etmişti…
Ayrıca Marsilya maçındaki havai fişekler yüzünden alınan ceza da çok yeni…
***
Uluslararası kurallar çok net... Bir kulüp, evinde oynadığı maçların güvenliğini sağlamakla yükümlüdür.
Tabii ki deplasman takımları da organize ettiği, kefil olarak getirdiği taraftarların eylemlerinden sorumludur ve bir olay vuku bulduğunda da sonucuna katlanır...
Her kulüp, kendi taraftarını eğitmeli ve maçlara organize bir şekilde götürmelidir...
***
Hiçbir eyleme karışmaması ve şiddete bulaşmaması için çaba göstermelidir...
Kesici-delici, yanıcı-yakıcı, patlayıcı-parlayıcı maddeler taşımasına müsaade etmemeli, edenleri dışlamalı ve güvenliğe teslim veya ihbar etmelidir...
Aksi halde içeride de, dışarıda da kurallar sizi bağlar... İstanbul’daki sahaya yabancı maddelerin atılması, tabii ki de Galatasaray Kulübü’nün ve yerel kolluk kuvvetlerinin hatasıdır…
***
Ancak koskoca Barcelona takımının tahriklerine ne demeli?.. Galatasaray taraftarına oynayan Barcelonalı oyuncuların hiç mi suçu yok…
Üstelik Barcelona, Türkiye’de sempatisi yüksek bir takımdı, oldukça yıpranmasına da sebep oldular
Ne olursa olsun Galatasaray Kulübü’nün de takımın da, taraftarının da bu tuzağa düşmemesi gerekirdi...
Ders olsun… Yoksa bedeli çok ağır olabilecek daha vahim olaylar da yaşanabilirdi…
MESUT ÖZİL, LÖW'LE BARIŞIR MI?
Almanya’nın 2014 Dünya Şampiyonu olmasında büyük rol oynayan, Şansölye Merkel’in bile “Kahraman Türk” diye övdüğü Mesut Özil, Arsenal’de oynarken, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Londra’ya gittiğinde karşılamış, fotoğraf çektirmişti...
Hem de yanında, Everton’da oynayan Cenk Tosun ve Manchester City’deki diğer gurbetçimiz İlkay Gündoğan’la birlikte.
Almanlar, yemediler, içmediler, Mesut ve İlkay’a öfke kustular...
Açıklama yapan yapana...
***
Başbakan Merkel’den, hem Beşiktaş, hem de Fenerbahçe’yi şampiyon yapan ve Türkiye’nin ekmeğini yiyen Christoph Daum’a, Hamburglu eski efsane oyunculardan Matthaus’a, Alman medyasına, taraftarına kadar...
Bir tek yürekli bir adam, tek başına kahramanca mücadele etti... Joachim Löw...
Almanların hocası, her ikisini de kadro dışı bırakmadı ve 2018 Dünya Kupası finallerinde oynatmak üzere Rusya’ya götürdü, üstelik de seyircinin tepkisine rağmen oynattı...
***
Almanya 2018, tam bir hayal kırıklığı yaşadı Rusya’da.
Kavga ve gerilim ortamıyla morali bozulan son şampiyon Almanya, Rusya’da berbat sonuçlar aldı, havlu attı, ülkesine erken dönmek zorunda kaldı…
Bu sefer de Mesut’la İlkay’ı, günah keçisi yaptılar…
Ancak Löw, bu defa, bu iki oyuncuyu yeterince savunamadı… Yıkıcı ve yıpratıcı eleştirileri göğüsleyemedi…
Çünkü takım iflas edince eli çok zayıflamış, o da savunulacak duruma gelmişti… Dolayısıyla özellikle Mesut, bütün bir ülkenin topuna tüfeğine karşı tek başına kaldı…
***
Alman Futbol Federasyonu Başkanı Wolfgang Niersbach, yolsuzlukla suçlandığı için 2016’da görevden ayrılmak zorunda kalmıştı.
Yerine gelen siyasetçi, Merkel’in partisinden milletvekili Federasyon Başkanı Reinhard Grindel, resmen sporu politikaya alet etmişti… Irkçılığın bayraktarlığını yapmış, Mesut’u linç ettirenler arasında başrolü oynamıştı....
Mesut ve İlkay’ı savunması ve sahiplenmesi gerekirken, en büyük provokasyonu o yaptı...
***
Çok büyük tepkilere rağmen Mesut Özil, hiç taviz vermemiş ve aslanlar gibi kendini savunarak arkasına bakmadan Almanya’ya veda etmişti.
“Kazanırken Alman, kaybedince göçmen oluyoruz” diye de tarihi bir cümleyle Almanların genel politikalarını özetlemişti…
Daha sonra politikacı Grindel de gönderilince spor kökenli Freiburg Kulüp Başkanı Fritz Keller göreve getirilmişti.
Keller, gelir gelmez, toparlayıcılığa başladı. Mesut’a zeytin dalı uzattı… Bir nevi özür diledi ancak tam barış için bu yeterli olmadı…
***
Bize gelen bilgilere göre Löw de belli aralıklarla iletişim kurmak istediyse de, hatta Arsenal’de oynarken Londra’ya kadar gidip ikna etmeye çalıştıysa da Mesut, hep mesafeli durdu ve barış çabalarını sonuçsuz bıraktı.…
Fenerbahçe’nin başına önümüzdeki sezon Löw’ün geleceği konuşuluyor. Mesut ise hala Fenerahçe’nin futbolcusu…
Birlikte Dünya Kupası kaldırmış ikili, bu sefer barışacak mı, doğrusu merak konusu…
Bekleyip görmekten başka seçeneğimiz de yok zaten…