Suriyeliler ne olacak, Afganları ne yapacağız?
Göç elbette bu dünyanın bir realitesi. İnsanlar keyiflerinden veya sırf macera olsun diye yaşadıkları topraklardan ayrılıp bilmedikleri diyarlarda kendilerine yeni hayatlar arıyor değiller. Demografik yapısını büyük ölçüde son iki asır içindeki -imparatorluğun merkezine geri çekilme şeklindeki- göçlerin oluşturmuş olduğu bugünkü Türk toplumu bu gerçeği en iyi bilen milletlerin başında geliyor. Nitekim Suriye iç savaşının doğal bir sonucu olarak ülkemize yığılan perişan kitleleri tereddütsüz bağrına bastı bu millet.
Ne var ki milletin gösterdiği merhamet ve insani dayanışma duygusu başka bir konu, ülkeyi yönetenlerin bu problemi yönetme sorumlulukları ayrı bir konu. Maalesef göçmen veya sığınmacı meselesinde hükümete ne zaman yerine getirmesi gereken birtakım görevleri hatırlatılsa cevap olarak derhal bu milletin şefkati, merhameti, yardımseverliği üzerine nutuklar atılmaya başlanıyor. Oysa mesele bu değil.
Mesele ülkemizdeki Suriyeli göçmenlerin varlığının kimin eseri olduğu konusu da değil artık. Mesele bu insanların bir gece trenlere, otobüslere bindirilip ülkelerine geri gönderilip gönderilemeyecekleri tartışmasına indirgenen karşıt görüşler de değil. Zaten bugün artık hangi görüşün haklı hangisinin haksız olduğunu tartışmanın fazlaca pratik bir faydası yok.
Her iki ucun da keskinlikleri bir çözüm sunmuyor önümüzdeki meseleye. Rasyonel olmak lazım, hayalci olmamak lazım. Slogan atarak değil proje üreterek, yeni politikalar geliştirerek, önümüzdeki gerçeklerin farkında olarak çözüm aramak lazım.
Bu noktadan bakıldığında konu hakkındaki en önemli meselemiz bir göçmen politikamızın mevcut olmaması. Öyle ki Türkiye Avrupa’da müstakil bir “göçmen bakanlığı” olmayan az sayıda ülkeden biri.
***
Beş milyon Suriyeli sığınmacının ülkelerine geri dönmeleri bugün için Suriye’deki ve bölgedeki siyasi konjonktür itibarıyla mümkün değil. Üstelik bu insanların bu ülkedeki kalış süreleri uzadıkça geri dönüş şartlarının oluşması her geçen gün daha da zorlaşacaktır. Burada iş güç sahibi olanlar, burada evlenenler, burada doğup büyüyen nesiller sayıca arttıkça geri dönüş arzusu da imkânı da azalacaktır.
Buna mukabil bizim bu konuda ne A ne de B planımız var. Ülkemizdeki sığınmacılar ister hemen yarın ayrılacak olsunlar isterse ilanihaye burada kalsınlar, bu insanların her halükârda bir toplumsal uyum programına tabi tutulmaları gerektiği aşikâr.
Ne var ki Suriyeli çocukların eğitimi başta olmak üzere beş milyon kişilik bir kitlenin entegrasyonu için bugüne kadar tek adım atılmadı. Bunun yerine slogan atıldı bol bol. Çünkü çerçevesi ve içeriği belirli bir göçmen politikası yok hükümetimizin. Bu hususlarda başımız sıkıştıkça hemen Türk milletinin misafirperverliğini övmeye girişmek göçmen politikası değil.
Diğer taraftan, “Sınır kapılarını açıp bunları Avrupa’ya göndeririz ha!” tehdidiyle Batılı müttefiklerimizin mali desteğini elde etmeye çalışmak da göçmen politikası değil. (Ekonomi politikası hiç değil.)
***
Bugünlerde önümüze gelen “Afgan göçü” gündemiyle birlikte yeniden AB desteği konusunun masaya getirilmiş olması, göç politikası geliştirmek yerine milli haysiyetimizi rencide edecek bir tutumun politika olarak benimsendiğinin işareti maalesef.
KARAR.’ın bugünkü manşetinde okudunuz. ABD ve müttefiklerinin askerlerini çekerek birçok bölgesini yeniden Taliban’ın kontrolüne terk ettikleri Afganistan'dan göç etmek zorunda kalan kitlelerin Avrupa’ya sokulmamaları için formüller açıklayan Avusturya Başbakanı Kurz, bu insanların sığınmaları için “doğru yer”in Türkiye olduğunu söyledi.
Bu adama kızdık hepimiz ama böylesi densiz bir açıklamayı yapma cesaretini nereden aldığını sorgulamadık pek. Yoksa Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği iddia doğru muydu?
“Brüksel'in Afganistan'dan kaçan sığınmacıları Avrupa'dan uzak tutmak için Türkiye'ye yeni bir rüşvet paketi önerme hazırlığı” yaptığını öne sürmüştü. CHP lideri.
Merkel’in Türkiye’ye “Avrupa Birliği'ne giremezsiniz ama AB'ye gelmeye çalışan mültecilerinizi ağırlamaya devam edebilirsiniz” dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, Alman hükümetinin “Ankara’ya 3 milyar avro daha fon aktaralım, 5 yıllık da bir mülteci anlaşması yapalım” teklifinde bulunduğunu söylemişti.
Nitekim Avrupa basınında da son bir haftadır tartışılan konu Afganistan’dan göçmen akınını durdurmak için ayrılan AB fonundan Türkiye’nin de yararlanıp yararlanmayacağı konusu.
Göç, göçmen ve Türkiye kelimelerinin yanında hep Euro, fon, mali destek sözlerinin geçmesi nasıl yorumlanmalı?
Bu arada AB ülkelerinin kimi liderlerinin açık açık “Nasıl olsa Türkiye’ye üç beş kuruş verirsek bu göçmen kitlelerini Avrupa’nın dışında tutarız” yaklaşımını yansıtmaları bizim için ne ifade ediyor?
Önce bu soruların cevabını verelim. “Suriyeliler ne olacak, Afganları ne yapacağız?” diye bilahare düşünürüz yine…