Kaptan pilota saygıdan düşen uçak
Siyasi tercihlerimizin oluşumunda içinde bulunduğumuz toplulukların (aile, mahalle, aşiret, etnisite, dinî camia vs.… kısaca sosyal çevrenin) etkisinden söz ediyorduk… Bu çerçevede “farklı kültürel özelliklere sahip toplumların belirli konulardaki tutumlarını belirleyen dinamikleri tespit etmeye yönelik bilimsel çalışmalara” değindik. Özellikle ünlü Hollandalı sosyal psikolog Hofstede’nin yaklaşık 40 yıldır birçok ülkede yürütmekte olduğu ampirik çalışmalar üzerinde durduk.
Bireylerin iktidarla ilişkilerinin niteliğini ve tarzını belirleyen toplumsal faktörleri ölçmeye ve değerlendirmeye çalışıyordu Hofstede. Bu parametrelerin farklı kültürlerdeki değişen ağırlıkları o kültürlerin özgün doğasını belirliyor diyordu.
Her toplumda ayrı ayrı incelenen altı ayrı parametreden ilki “iktidar mesafesi” boyutuydu. Toplumdaki eşitsizlik olgusunun tolere edilme derecesi... Bu mesafenin açık olduğu toplumlarda hiyerarşi ve itaat önemlidir, eşitsizlik kabullenilmiştir. Mesafe kapandıkça eşitlik talebi artar, müzakere kültürü ve uzlaşma öne çıkar Hofstede’ye göre.
Sosyal psikoloji alanında çığır açan bu araştırma modelinin güncel olaylar üzerinde test edilmesi zor değil. Ama özellikle iktidar mesafesi konusunun son derece net bir şekilde sergilendiği bir vaka var, ondan söz edeceğim…
***
Kore Hava Yolları bir dönem (özellikle 1990’ların sonlarında) uçakları en fazla kaza yapan uçuş firmasıydı. Ama bunun sebebi bir türlü anlaşılamıyordu (aslında bu duruma yol açan problemin ne olduğu “resmî olarak” hâlâ ortaya çıkmış değil.) Çünkü pilotlarının eğitiminde veya uçakların bakımında bir eksiklik görünmüyordu.
Bu sırada bazı uzmanlar ilginç bir iddia ortaya attılar: Problemin kaynağında Kore kültürü vardı! Önceleri biraz tepki çeken ve ayıplanan bir iddia oldu bu. Çünkü ırkçı bir yaklaşım olarak anlaşılmaya müsaitti. Ancak meselenin ırkçılıkla bir ilgisi olmadığında uzlaşıya varıldı.
Hofstede’nin dile getirdiği mesele akla geldi. Kore kültürü iktidar mesafesinin açık olduğu, hiyerarşik bir kültür. (Türkiye de öyle.) Bu tür toplumların özelliklerini Hollandalı sosyal psikolog nasıl tarif ediyordu: İş hayatında amirler çoğunlukla erişilemezdir, çalışanlar ne yapmaları gerektiğinin kendilerine söylenmesini beklerler ve yöneticileriyle ilişkileri resmîdir. İletişim dolaylı ve bilgi akışı seçicidir.
Dolayısıyla “Kore insanı”nın kültürel boyutu hesaba katılmadan düzenlenmiş olan havacılık sistemi devreye “insan” girdiğinde çok ciddi bir arıza oluşturmuştu.
Konuyu ilk defa gündeme getiren isimlerden gazeteci Malcolm Gladwell’e göre olan şuydu: Güney Kore Hava Yolları’nın filosunda yer alan Boeing ve Airbus firmalarının imal ettiği modern uçakların kokpitleri aracın “iki pilot” tarafından yönetilmesi öngörülerek tasarlanmıştı. Ancak Amerikalı ve Avrupalı mantalite iki pilotu “eşit bireyler” olarak düşünüyordu. Oysa Kore gibi ülkelerde “kaptan pilot” ile “yardımcı pilot” arasında bir hiyerarşi vardı. Çünkü Kore kültürü büyüklere ve amirlere saygı göstermeyi, sözlerine itiraz etmemeyi gerektiriyordu (bizde de öyle sayılır.)
***
Ne var ki bu “büyüklere saygı, küçüklere sevgi kültürü” batılı anlayışla uçurulması gereken uçağın kokpitinde arıza vermişti.
1990’lardaki önemli hava kazalarından biri Guam’da yaşanır. Korean Air uçağının kaptan pilotunun yaptığı hata karşısında ikinci pilot “saygısızlık olmasından çekindiğinden” sesini çıkarmadığı için başlayan aksaklıklar sonucunda uçak düşmüştür.
Ne yazık ki buna benzer başka örnekler de var. Ancak Koreli yetkililer meselenin kaynağını anladıktan sonra ciddi önlemler almışlar ve bu türden pilot hatasından -daha doğrusu Kore kültüründen- kaynaklanan kazalar azalmış, 2000’li yıllardan itibaren Korean Air dünya standartlarındaki hava firmalarından biri olmuş.
Bu örneklerden yola çıkarak -bugünlerde ABD-İran veya daha önce ABD-Kore arasında tezahür ettiği üzere- farklı kültürlere sahip ülkeler arasındaki siyasi anlaşmazlıkların müzakeresinin ve çözümünün çok daha girift bir mesele olduğu ve dikkatlice analiz edilmesi gerektiği söylenmeli.