İYİ Parti iyi olacak mı?
Meral Akşener seçim sonrası süreçte bir kere daha herkesi şaşırttı. Partisinin kongresinde kendi kurduğu Millet İttifakına ilişkin olumsuz duygularını ve pişmanlıklarını açıkladı. Partisinin 2018 seçimlerine katılmasının önündeki engeli aşmak için CHP’den 15 milletvekili alarak yaptığı -ve bugüne kadar hep övünerek anlattığı- taktik hamleden dolayı pişman olduğunu, çünkü bunun karşılığında CHP’ye diyet borçlandıklarını söyledi.
“Bileğimizin gücüyle o seçime girmeliydik. Yapamıyorsak o seçime girmemeliydik. 15 milletvekili istedik, Sayın Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum. Hala o 15 milletvekilinin diyetini ödeyemedik” diye konuştu.
Bu açıklama şaşırtıcıydı. Çünkü daha önce aynı hususta başka türlü bir yaklaşım ortaya koymuş, 2019 yerel seçimlerinde CHP’ye borçlarını ödediklerini söylemişti. Neden yeniden bu konuyu gündeme getirdiği ve neden diyetten söz ettiği anlaşılamadı. Muhtemelen parti içi muhalefete “ayar verme” amaçlı kongreye yönelik bir çıkıştı bu.
Kaldı ki 2018 seçiminde Kılıçdaroğlu’nun ısrarla istediği ortak “çatı adayı” formülüne bile rıza göstermemişken şimdi diyet borcundan söz etmesi hiç anlaşılır değil.
***
Aslında konuşmanın geneline bakıldığında Millet İttifakı’nın kurulmasından da bilahare Altılı Masa içinde yer almış olmaktan da rahatsızlık ifade etmiyor Akşener ama sert üslubu ve sözlerinin “ortaya söylenmiş” olması yüzünden ittifak içindeki ortaklarını hedef almış gibi anlaşıldı. Siyasi sicilinde “Masadan kalkma sabıkası” da olduğu için böylesi bir amaç yakıştırıldı belki de açıklamasına.
Oysa aynı konuşmada şunları da söyledi Akşener: “Savaşmadık, 15 milletvekili aldık o bize kuyruk siyasetine mal oldu. Bu aynı zamanda Türkiye’ye büyük bir iyilik yaptı. Demokrasinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. CHP’ye her renkten, siyasi görüşten insanların ön yargısının değişmesine neden oldu. O değişim 6’lı masayı doğurdu.”
Kimi yorumcular da İYİ Parti liderinin, söz konusu konuşmada verdiği mesajlarla merkez siyasetinden vaz geçip milliyetçi bir siyasete yönelme kararını açıkladığını ileri sürdüler. Bu yönelimin yanlış olduğunu, siyasi intihar anlamına geldiğini de ekleyerek.
Oysa, dinlediğimiz konuşmadan böyle bir mananın nasıl çıkarıldığını anlamamakla beraber, Akşener’e bir eleştiride bulunmak gerekirse toplumdaki milliyetçi hassasiyetleri ihmal etmiş olduğu söylenmelidir.
Kendisi milliyetçi bir kimliğe ve geçmişe sahip olmasına rağmen partisindeki bazı arkadaşlarının da yanlış yönlendirmesiyle “merkez parti” olma fikrine kendini kaptırdığı için eleştirilmelidir. Şahsen ben hep bu bakımdan eleştirdim İYİ Parti’yi.
***
Daha 2018’de şunları yazmıştım: İYİ Parti, başta söylendiği üzere “MHP’nin daha demokrat, daha vizyoner, toplumsal yeniliklere daha açık bir versiyonu” olmadı. Tabiri caizse “CHP’nin daha yerli versiyonu” oldu. Bunun sebebi bence Meral Hanım’ın “merkez partisi” takıntısına yenik düşmesi.
Neden öyle oldu derseniz, komplo teorilerine itibar etmeyeceksek bunun psiko-politik bir cevabı olabilir ancak: Klasik Türk siyasetçisinin zihninde öteden beri “merkez partisi” diye bir hayalet dolaşıp durur.
Toplumun ortak değerlerine dayanan, ideolojik aşırılıklardan uzak duran bir partinin halkın çoğunluğunun teveccühünü kazanacağı varsayılır. Özal’ın ANAP’ı bunu az çok başarmıştı. Daha sonra Millî Görüş partilerinden ayrılan bir kadronun kurduğu AK Parti bu modelin daha parlak bir başarı örneği. Ne var ki bu iş “kokmaz bulaşmaz” politikalarla olmuyor. Halihazırda merkezde olanları ikna etmek değil merkez siyaseti. Fikriniz, renginiz, çizginiz belli olacak, sizin peşinizden gelen kitleleri toplumsal anlamda bir merkez haline getireceksiniz. Bunun haricinde bir merkez siyaseti olmaz.
Topluma önereceğiniz bir Türkiye vizyonu, alternatif bir gelecek vizyonu olması gerekir en basitinden. Gerek ANAP gerekse AK Parti örnekleri iyi incelenirse bu görülür. Buna mukabil Türkiye’nin en ideolojik partisinden kopan bir kadronun kurduğu partinin neredeyse Atatürk ve anıtkabir dışında hiçbir şey söylemeden, sadece genel başkanın cerbezesine ve cazibesine güvenerek halktan oy istemesi ancak aşırı cesaret ve özgüvenle açıklanabilir! ("İYİ Parti’nin bir geleceği var mı?", KARAR., 24 Temmuz 2018)
***
2018’in üzerinden beş yıl geçti. Üstüne üstlük bir genel seçim daha geçti. Muhalefet blokunun aldığı netice ortada. Hiç kimseyi günah keçisi haline getirmeden, başarısızlığı kişiselleştirmeden nerede yanlış yapıldığının muhasebesini yapmak lazım artık.
Akşener’in “diyet” çıkışı bu anlamda samimi ve gerçekçi bir arayışın işareti olarak görünmüyor.
Söylemeye bile gerek yok ki İYİ Parti’nin temsil ettiği önemli bir toplum kesimi var. Seçmenin yüzde onu.
Ancak ağırlıklı olarak şehirli ve eğitimli insanlardan oluşan ve esas itibarıyla seküler milliyetçi çizgide yer alan bu seçmen tabanını genişletmek yolunda izlenen parti politikalarının amacına ulaşmadığı ortada. 2018 orada, 2023 burada. Bir şeyleri değiştirmek gerekiyor. Açıkça söyleyelim: “Meral Akşener’in partisi”nde Meral Hanım’dan başka her şeyin değişmesi gerekirdi. Hiçbir şey değişmedi.
Şimdi bir kere daha değişeceğiz mesajları verildiyse de bunun nasıl yapılacağı İYİ Parti’nin bundan sonraki adımları görülmeden konuşulabilecek bir konu olmayabilir. Ancak belki de perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğu için parti tabanında da ümitli bir bekleyiş gözlemlenmiyor. Benden söylemesi…