Çürümüş bir şeyler var Türkiye’de

Önceki gün açıklanan “En yüksek yaşam kalitesine sahip 10 ülke” listesinin ilk sırasında Danimarka yer alıyordu. Oysa yaklaşık dört asırdır bu ülkenin adı çürüme kavramıyla bir arada anılıyor bütün dünyada.

Bunun da müsebbibi Shakespeare… Bildiğiniz gibi, Hamlet oyununun ilk perdesinde aralarında sohbet eden nöbetçi askerlerden biri yönetimdeki bozulmayı “Çürümüş bir şeyler var Danimarka devletinde” (Something is rotten in the state of Denmark) diyerek tarif eder. Bu söz İngilizcede deyim olarak kullanılıyor bugün. Devlet makinasında ortaya çıkan problemlerin ciddiyetini anlatmak için tekrarlanıyor tiyatro edebiyatının en meşhur tiratlarından biri.

Çekinmeye gerek yok, biz de bu tiradı ülkemizdeki durumu ifade etmek üzere kullanabiliriz: Çürümüş bir şeyler var Türkiye’de. Çürüyen birçok şey var gerçi ama en önemlisi tuzun çürümesi, Türkçesi tuzun kokması.

Devlet denen kadim kurumun varlık sebebi vatandaşların güvenliğini temin etmektir. Yani insanı insanın şerrinden korumak. Ama insanlar, diğer insanları bırakın, devlet gücünü kullananların şerrinden emin olamıyorsa tuz kokmuş demektir. Et kokarsa tuzlarsın, tuz kokarsa...

Vatandaşı arasında ayrım yapan, insanların hepsini güvende hissettirmeyen, adaleti herkesin eşit derecede hak ettiğini kabullenmeyen bir yönetim artık tuzun kokmuş olduğu anlamına gelir.
Adalet mülkün (ülkenin) temelidir, yani devletin temelidir. Devletin olduğu yerde memuriyete adam alırken de üniversite sınavı yaparken de ihale açarken de kamu bankasından kredi verirken de adalet gözetilir. Yasalar ve kurallar ülkedeki yoksullar ve güçsüzler için de para ve güç sahipleri için de muhalifler için de muvafıklar için de eşit şekilde uygulanır.

Bu ülkede durum böyle mi? Emniyet ve yargı kurumlarına yolu düşenlerin kaçı bu kurumlara güvenini muhafaza edebiliyor?

Özveriyle görev yapan, vicdanından başka hiçbir sesi dinlemeyen emniyet ve yargı mensuplarımız var tabii. Ama sistemin işleyişi çürük elmaları öne geçiriyor.

KARAR yazarı Elif Çakır’ın maruz kaldığı hadiseye bakın… Ortada kurumları çalışan gerçek bir devlet olsa böyle bir hadisenin yaşanması söz konusu olabilir mi?

Elif Çakır’ın başına gelenler devletin ne hale geldiğini görmenin üzüntüsü yanında, bizim için ailevi anlamda da üzüntü verici oldu. Çünkü arkadaşım ve meslektaşım Elif, kızım Elif’in düğünü için Bursa’ya gelmişti. Neler yaşandığını biliyorsunuz…

Ama buradaki temel mesele söz konusu beş polis memurunun yaptıkları “hata” değil. İşlenen usulsüzlükler değil, vatandaşa davranış tarzları değil. Bunlar elbette suç, kabahat, ayıp, günah... Ama her insan gibi devlet memuru da hata eder, suç işler. Bu durumda sistemin nasıl işlediğine bakılır. İşlenen hata görmezden mi geliniyor, cezası mı veriliyor? Yoksa hatanın kime karşı işlendiğine mi bakılıyor? Güçlüler ile güçsüzler veya “Bizimkiler” ile “Onlar” farklı farklı davranışlara mı muhatap oluyor?

Elif Çakır’ın maruz kaldığı olayda işte bu var. Normal şartlar altında böyle bir “yanlışlığa” maruz kalan vatandaştan en azından bir özür dilenir. Bu özür dilenmedi. Hadisenin mağduru tanınmış bir gazeteci olduğu için normal olarak herkes “Neler oluyor” diye merak etti. Ancak olanların basına yansımasından sonra Bursa Emniyeti konu hakkında kamuoyunu yanıltıcı şekilde yanlış ve çelişkili iddialarla dolu talihsiz bir açıklama yaptı. Açıkça bir suçu örtbas girişimiydi bu.

Memlekette yaşanan hukuk ihlallerinin, kanunsuzlukların, adaletsizliklerin yanında sizin yazarınızın başına gelen olayın ne önemi var diyebilirsiniz. Bir bakıma öyle ama çürümenin hangi seviyeye ulaştığını kendi gözlerinizle görmek, “tuzun kokusunu” bizzat hissetmek önemsiz bir tecrübe sayılmaz bence…

Artık yüksek sesle söylememiz lazım: Çürümüş bir şeyler var Türkiye’de.

YORUMLAR (191)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
191 Yorum