CHP ‘ortanın sağında’ olsa
Türkiye’de sağ seçmenin oranı yüzde 70, sol seçmenin oranı yüzde 30 civarında kabul edilir. Bir başka hesapla her üç seçmenin ikisi sağ partilere, biri sol partilere oy veriyor. Bazı partilerin sağda mı yoksa solda mı olduğuna ilişkin tartışmalardan dolayı söz konusu oranlar zaman zaman bir miktar değişkenlik gösterse de işin esası değişmiyor.
AK Parti’yi bunca yıldır iktidarda tutan seçmen kesimi bu. İsmet Paşa’nın “Ortanın solundayız” dediği günden bu yana CHP de geri kalan yüzde otuzluk kesimin desteğini almak ve elde tutmak için uğraş verdi hep. Ana muhalefet partisi ancak son yıllarda bu yüzde otuzun fazlasına talip olması gerektiğinin farkına varmış görünüyor.
Öte taraftan, bugün AK Parti ciddi bir iktidar yorgunluğu yaşıyor. Bilhassa tek adam yönetimine geçtikten sonra sergilenen yanlış uygulamalar, isabetsiz kararlar, akıl dışı politikalar, yani özetle kötü yönetim seçmeni kızdırdı.
İki ay önce gerçekleşen yerel seçimin ardından ise AK Parti’nin bir dönem daha iktidar olma şansının kalmadığı düşüncesi kamuoyuna hakim oldu. Bugünkü şartlar çerçevesinde bakıldığında bunun aksini düşünmek rasyonel bir yaklaşım olmaz zaten. Bir iktidar değişimi ihtimali her zamankinden daha fazla artık.
Ancak seçmenin üçte ikisinin sağ partilere oy verme eğilimi taşıdığı bir ülkede iktidar olmanın yolu belli demektir. Sağda bir boşluk oluşması ve bu boşluğun doldurulması gerekir.
Kim ne derse desin mevcut iktidarın sağında bir alternatif oluşmadı. “Eski AK Partililer” olarak etiketlenen Gelecek ve DEVA kadroları eski partilerinin tabanını harekete geçiremediler. Ciddi bir oy potansiyeli yakalamış olan İYİ Parti ise tabiri caizse harakiri yaparak kendi kendisini oyundan çekti.
Buna karşılık CHP özellikle 2019’dan bu yana hem dilini revize etmesi hem de milliyetçi/muhafazakar seçmenin “oy vermekten imtina etmeyeceği” profildeki adaylar göstermesi sayesinde “sağda oluşmakta olan boşluğa doğru” bir hareketlilik içinde.
Peki ama ortanın solundaki parti ortanın sağını da kolayca işgal edebilir mi?
Evet, CHP son yerel seçimde büyük bir başarıya imza attı. Evet, AK Parti görülmemiş bir hezimet yaşadı. Evet, seçmen her iki partiye de birer mesaj verdi. Birine olumlu, birine olumsuz. Birine ödül, birine ceza.
Bunlar doğru. Ancak aşağı yukarı aynı şartlarda yapılmış olan son cumhurbaşkanlığı seçiminin mesajı da halen geçerliğini kaybetmiş değil. O mesaj özetle “Ne olursa olsun siyasetin ekseni sağda kalmalı” iradesini yansıtıyordu.
Bunun anlamı kimilerinin düşündüğü gibi “Türkiye’de iktidar olmanın kapısı CHP’ye ebediyen kapalı” demek mi? Elbette hayır. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere en önemli merkezlerde yerel iktidarı aldığı gibi genel iktidarı da alabilir bu parti. Siyaset dilinin ve aday profilinin sağ seçmeni ürkütmemesi yeterli şimdilik.
Mevcut iktidarın karnesinde mucize kabilinden bir düzelme olmadığı takdirde AK Parti adayının karşısında bir CHP’linin cumhurbaşkanı seçilmesi tabii ki mümkün. Geçen sefer iç çekişmeler yüzünden kaçırılan fırsat bu sefer pekala yakalanabilir.
Ancak böyle bir durumda da AK Parti’nin dağılıp gitmesi beklenmemeli. Muhtemel bir CHP iktidarında da siyasetin sağ kanadında güçlü bir muhalefete ihtiyaç olacak. Çünkü bizde -bütün dünyada olduğu gibi- “iki ana parti” işleyişi var. Sağda ve solda birer merkez bunlar.
Yeni bir partinin ortaya çıkıp bu iki merkezden birine oturabilmesi olağanüstü şartlarda mümkün olabiliyor ancak. Mamafih her anlamda olağanüstü olan şartlara rağmen son cumhurbaşkanlığı seçimi siyaset yelpazesinin sağ tarafında AK Parti’nin alternatifinin bulunmadığını gösterdi. Buna rağmen iktidar yorgunu partinin kendisini toparlaması çok düşük bir ihtimal. Toparlayabilse şimdiye kadar çoktan toparlardı.
Gelgelelim sağdaki “ana parti”nin artık ana muhalefet partisi olacağı bir tablonun teşkili paradoksal biçimde CHP’nin de iyice sağa açılması şartıyla mümkün olabilecek.
Böyle bir tabloda ise bu kez soldaki boşluğun doldurulması zorunluluğu karşımıza çıkabilir. O boşluğu kim nasıl dolduracak? Bunu da düşünelim.