Daron Acemoğlu ve Diyanet…
Nobel Ekonomi Ödülü, “kurumların nasıl oluştuğu ve refahı nasıl etkilediği konusundaki çalışmaları nedeniyle” bu yıl Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James Robinson’a verildi.
İlk kez Orhan Pamuk ile yaşadığımız Nobel ödülü sevincini bir kez daha yaşıyoruz.
Aziz Sancar ve Daron Acemoğlu bu topraklarda doğmuş ama önce lisans eğitimlerini daha sonra da hayatlarını ABD’de şekillendirmiş bizim insanlarımız… “Bizim insanlarımız” kısmı gurur vesilesi ama “gidenlerimizden” olmaları iç burkan hüzün gibi.
Akademi’den yapılan açıklamada Türkiye’yi yüreğinden yakalayan tespitler var:
“Ekonomi bilimlerinde bu yılın ödül sahipleri, uluslararasındaki refah farklılıklarını anlamamıza yardımcı oldular.”
Beni daha da fazla çarpan anlatımlar ise şunlar:
“Ödül sahipleri bir ülkenin refahı için toplumsal kurumların önemini ortaya koydular. Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu ve halkı sömüren kurumların bulunduğu toplumlarda büyüme ya da daha iyiye doğru değişim gerçekleşmez. Ödül sahiplerinin araştırmaları bunun nedenini anlamamıza yardımcı oluyor.”
Garip bir tesadüf; Daron Acemoğlu’nun Nobel’i aldığı günden bir süre önce Türkiye’de de “kurumlara güven” anketi yayınlandı.
Anket sanki Daron Acemoğlu’nun Nobel kazanan teorilerinin laboratuvarı gibi…
“Türkiye'de en güvendiğiniz kurum?” sorusuna verilen cevap oranları sarsıcı:
Ordu:%19.7, Polis:%16.5
Cumhurbaşkanlığı:%11.1, TBMM:%10.2
Bankalar:%4.2 ÖSYM:%4.0
YSK:%3.5
Belediyeler:%2.9
Diyanet:%2.0
Yargı:%1.4
Politikacılar:%1.0
Medya:%0.9
Hepsine güveniyorum:%4.4
Hiçbirine güvenmiyorum:%18.2…
Belli ki tek adam rejimi ortalıkta kurum bırakmayınca kurumlara da güven kalmamış… Dikkatinizden kaçmamıştır en çok güvenilen kurum ile hiçbir kuruma güvenmiyorum diyenlerin oranı neredeyse başa baş.
Düşünün ki halkın yarısının, yarısını bırakın dörtte birinin bile güvenini kazanmış tek bir kurum yok ülkede…
Bir devletin ve toplumun "temel direği” olması gereken yargıya olan güven yüzde 1.4…
Yüz kişiden 98’i yargıya güvenmiyor.
Sadece bu rakam bile devletin yok olduğunu gösteriyor.
Kimse bu ülkede adaleti bulabileceğine, hakkını savunabileceğine inanmıyor.
Siyasal İslam döneminde Diyanet’e güvenin erimesi ise dindarlık adına yapılanların bu toplumu nasıl kızdırdığını gösteriyor… Bütçeden milyarlarca lira Diyanet’e aktarılıyor, binlerce imam camilerde propaganda yapıyor ve insanlar bu kuruma güvenmiyorlar.
Diyanet başkanının şatafatı, camilerde imamların dini bir siyasi propaganda aracına döndürmesi, insanları Diyanet’ten soğutmuş.
Hırsızlık, yolsuzluk hakkında tek kelime edemeyen “din adamları”, utanmadan “fakirliğin” övgüsünü yapıp, paraları yöneticiler tarafından çarçur edilen bu halkı kelimenin tam anlamıyla “kazıklamaya” çalışıyorlar.
Bu anlayışın cevabı da “güven endeksinde” geliyor… Nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman olduğu söylenen ülkede resmi din kurumuna güven yüzde 2.
Bu ülkede “din kurumuna” olan güveni hiçbir ateist, hiçbir Hristiyan, hiçbir Yahudi böylesine yok etmeyi başaramazdı… Bunu bu ülkeyi yöneten Müslümanlar başardı.
Anket sonuçları, Türkiye’de bütün kurumların çöktüğünü gösteriyor. Çöken kurumlarla artan sefaletin el ele gitmesi, Acemoğlu’nun “kurumlarla refah arasındaki ilişkiyi” ortaya koyan teorisinin de doğruluğunu kanıtlıyor.
“Kapsayıcı kurumları” olan ülkeler gelişiyorlar Acemoğlu’na göre.
“Kurumların kapsayıcılıkları” kavramı da toplumun tüm bireylerinin sürecin bir parçası yapılması anlamına kullanılıyor.
Bir de dışlayıcı kurumlar var (extractive institutions), bu kurumlar karar süreçlerinde, uygulamalarda vatandaşların önemli bir bölümünü dışarıda bırakıyor, sürecin bir parçası yapmıyor.
Dışlayıcı ülkelerde gelir artışı sınırlı kalıyor, gelir bölüşümü de çok bozuluyor, bir avuç grup çok zengin oluyor, geniş kesimler fakirleşiyorlar.
Aynı Türkiye gibi…
Bu topraklardan çıkan bir düşünce insanı Nobel’i aldı… Tespitleri çıkmaz bir sokakta kıvranan Türkiye’ye yol gösteriyor.
Herkesi perişan eden bu tarihi çöküşten kurtulabilmek için kurumlara ve hukuka gerek var… Demokratik bir devletin inşasına.
Soru şu: Bunu nasıl yapacağız?
Belli ki bu yönetimle bu iş olmayacak.
Önce onlardan kurtulacağız sonra kurumları yeniden inşa edeceğiz.
Yoksa gün günden daha fazla çürüyüp yok olarak, Acemoğlu’nun teorilerinin doğruluğunu bir kez daha kanıtlayacağız.