Türkiye’nin sabahları
Her şeyin bir vakti vardır. Hayat anbeandır. Ölüm de.
Bazen zaman geçer ve bir şeyler devrilir. Devir değişir böylece. Bazıları yine de geçmişte yaşamak ister, saatini ileri alamaz bir türlü. Oysa herkes bilir ki eski sadece eskidir. Onu inatla sürdürmek, ondan nostaljiler çıkarmak boşadır. Eskiyi eskide bırakmak, saatleri ileri almak gerekir.
Her sabah boğucu bir karanlığa uyanıyoruz. “Sabah değil ki bu” diyoruz. Hükümet hayır diyor, “İşte sabah, birazdan mesai başlayacak.”
İstanbul’da otobüs seferleri saat 5’de başlıyor. Mesai başlangıçları çoğunlukla saat 6 ile 10 arasında değişiyor. 6’da işe gitmesi gereken biri, muhtemelen saat 5’te, gecenin karanlığında uyanıyor. Havaya bakıyor gece, saate bakıyor sabah.
Zifiri karanlığın içinde, henüz sabah ezanı okunmadan işe gitmek için yola çıkıyor. Ne bedenin ritmi kalıyor, ne yüzün neşesi. Gecenin soğuğunda yürümeye başlıyor. Eziyet değil de nedir bu?
Türkiye’nin sabahlarını karanlık kaplıyor uzun süredir.
Zaten onca kriz içinde her sabah bir başka kaosa uyanan milyonlarca insana bunu yapmaya kimin ne hakkı var?
Berat Bey, enerji bakanıyken gün ışığından daha fazla yararlanacağımızı iddia ederek böyle bir garipliği başlattı. Gördük ki gün ışığından daha fazla yararlandığımız yok, aksine güneşsiz sabahlara uyanıyoruz. Hala bu kararda ısrar etmenin kime ne faydası var?
Berat Beyin birbirinden garip ekonomik yaklaşımları terk edildi de bu saat uygulamasından neden vazgeçilemiyor?
Artık alıştık sanılıyor olabilir. Ekonomik kriz kadar can yakmadığı için sorun fark edilmiyor olabilir. Bunları hiç kimse düşünmüyor da olabilir. Orasını bilmiyorum.
Zaten resmi saat başlı başına ilginç bir şey. Sanayi devriminden sonra seri üretimle insani ritmi kaybedip “seri ritme” teslim olduk. İnsan onurunu hiçe sayan çalışma şartları ile birlikte insan fıtratını hiçe sayan bir düzene ulaştık. Saat kuleleriyle dalga dalga büyüdü “mesai”miz. Sonra cep saatlerimiz oldu. Kol saatlerimiz ve nihayet cep telefonları… Zamanın içinde zamana esir oluyoruz. Üstelik bizim olmayan bir başka zamana.
Elbette saate bakacağız, tarım toplumu değiliz artık. Fakat ekrana bakmadan da vakti tahmin edebilelim biraz. Saat yıl içinde kışa ve yaza göre değiştiğinde fıtrata biraz daha yaklaşıyorduk. Büyük bir ilahi sistemin saati oluyordu o saat. Şimdiki saat yalnızca mesaiyi ölçüyor, patronların saatine işçiler yetişmeye çalışıyor.
Elbette saatleri normalleştirmek Türkiye’nin sabahlarını yeniden aydınlatmak için yeterli olmaz. Belki sadece bir başlangıç olur.
İnşallah çok yakında Türkiye’nin aydınlık sabahlarına neşeyle uyanırız ve bu bir rüya olmaz.