Gençler ve Dış Güçler
Sözün yorulduğu zamanlardayız. Ne söylesek içimiz ferahlamıyor, sabır diyebiliyoruz sadece. Biraz daha sabır.
Canımızı sıkan çok şey oluyor, söylemek bile istemiyoruz. İnsanlar hala sokaktayken, ölüm hızla büyürken ne tartışabiliriz bilmiyoruz. İşimiz bu, o zaman yapalım ama az olsun. Çünkü her şeyin azını istiyoruz bu günlerde. Az haber, az söz, az zaman, az ölüm. Ölümün azı olur mu, bunu da bilmiyoruz.
***
Tüm bu şeyler olurken bir yanda büyük bir kavga görünürlüğünü büyütüyor. Genç-Yaşlı kavgası. Yüzyıllardır devam eden bu kavganın temelinde çok şey yatıyor, hayat tarzı arasındaki makas açıldıkça da kavga büyüyor. Gençlerin bir çoğu yaşlıları bu çarpık düzenin esas sorumlusu olarak görüyor. Yaşlılar neden bu kadar öfkeli peki? Onu yaşlanınca anlayabilirim herhalde.
Bu kavgada ilk kez gençler bu kadar öne çıkmış durumda fakat sonuçların da çok iyi olduğunu söyleyemeyiz. Yaşlılara bir şey anlatamamaktan, onların katı fikirlerini asla değiştirememekten yakınan gençler; bu kez onları evlerine döndüremezlerse hep birlikte hızla öleceğimizi düşündüler ve omuzlarında bir “kriz yönetimi” sorumluluğu hissettiler. Buraya kadar çok bilinçli gittiler, gittik. Sonra bir yerlerde ne yazık ki ölçüyü kaçıranlar oldu, onlara da ilk tepkiyi yine gençler verdi. Makul bir dengeye bir an önce oturur inşallah.
Farkında mıyız bilmiyorum ama artık halk tepkisi dediğimiz şey temelde gençlerin sesi. Artık kahvehanelerde konuşulan, sokakta veya televizyonda konuşulandan çok sosyal medyada yazılanlar önemli. Şu an sürecin gidişatında da gençlerin tavrı büyük oranda belirleyici.
Tecrübelilerin, gençlerin sesine ve bilim kurulunun yaklaşımına göre bir karar veriyor olması güzel bir kazanım aslında. Bu belalı durum bittiğinde bir nesil büyük bir tecrübe kazanmış olacak. Gençler, ilk kez bu kadar çok “halk” oluyorlar. Bu da sürecin bir başka detayı olarak önümüzde duruyor.
Peki yaşlıların büyük bölümü neden eve girmedi, girmiyor? Olup bitenden habersiz olan, yalnızlıktan bunalanları hariç tutarsak bir kesimin hala virüsün varlığına bile inanmadığını görüyoruz. Bunun bir biyolojik savaş veya dış güçlerin saldırısı olduğunu iddia eden veya bize bir şey olmaz çünkü biz Anadolu çocuğuyuz, Müslümanız, Türküz vs gibi garip şeyler söyleyenler de var.
Bunları söyleyen insanlara çok fazla kızamayız. Zor zamanlarda büyüdü bir çoğu. Hayatları darbelerle, içi boş politik kavgalarla, ekonomik krizlerle ve başka saçmalıklarla geçti. Bu virüs Çin’de ilk çıktığında, televizyonda onlara bunun bir biyolojik savaş olduğu anlatılmaya başlanmıştı zaten. Devamlı “üst akıl”, “derin güçler” palavralarıyla zihinlerine saldırıldı. Sabah programlarında hiçbir işe yaramayacak örgü maske önerildi, akşam saatinde ise hukukçular virüsün bedene etkisini konuşuyordu.
Bu belalı günler geçtiğinde, kızmamız gereken asıl yer tam da burasıdır.
Bir toplumun zihnini her gün farklı masallarla uyuşturan, bilmiyorum demeyi bilmeyen, komplo teorilerini sabah akşam ilan edenlerdir.
Bir de “biz”le başlayan masalları anlatanlar var. “Biz dünyanın en zeki milletiyiz, bizim genimize virüs işlemez, biz şuralılar bununla besleniyoruz, virüs bize bir şey yapamaz!”
Kuru kabadayılık ve hamasetçilik yüzünden toplumsal algımız sarsıldı ve artık can kaybımız da artıyor.
Artık hamasete, komplo teorilerine asla izin vermezsek birçok sorunu daha kolay çözebiliriz. İnşallah bunu başarabiliriz.
***
Geçen haftaki yazımda bahsettiğim Güncel Şiir Antolojisi ciddi bir talep gördü, teşekkür ederim. Bu hafta onu pdf olarak paylaşma imkanı buldum. Linki bırakıyorum:
https://drive.google.com/file/d/1X_xSivqTM2IYEpvet9sGBk3T7UZ-eckc/view?usp=sharing
Serçe Dergimizin de “Evde Kal” hareketine destek vermek için bir özel sayı hazırladığını iletmiştim. Onun da linki şöyledir:
https://drive.google.com/file/d/1SgfWcbLYgwnfR7I4wfC1XOnKFG9iL2er/view
İyi okumalar dilerim.
Kendinize iyi bakın, evde kalın.
Selam ve sabır.