Ele bakmak
İnsan eksilir. Yırtılan her takvim yaprağı, geçilen her sokak, solan her çiçek, kaynayan her çorba, taşınan her ev, dökülen her diş… Her birinde bir eksiliş…
Pandemi daha hızlı eskitti bizi. Bu bayram hepimiz biraz daha eksiğiz. Bayramı göremeyenlerin ahiretini bayram etsin Allah. Rahmet olsun hepsine.
Eksilirken çoğalıyoruz bir yandan. Kimsenin yeri dolmuyor ama doğum devam ediyor. Eşin dostun çocuğu hiç sevemeden büyüyor. Bir nesli ıskalıyoruz, bu üzüyor.
Pandeminin başından beri ilk kez bu bayramda bu kadar yakınız. İlk anda herkes diğerinin eline bakıyor. Elde bir şey var, hayat oradan akıyor. Gözden taşan elden geçiyor. İnsanda ne varsa ele geliyor.
Herkes diğerinin eline bakıyor çünkü bir boşluk sürüyor. O eli öpecek mi, tutup sıkacak mı, yumruk mu tokuşturacak, sadece kalbe mi uzanacak? Bayram tamam, ama nasıl bayramlaşacak?
Dar yollardan, ilginç zamanlardan geçiyoruz. Birbirimize el oluyoruz fark etmeden, yabancılaşıyoruz. Bayram eli tutmak için fırsat, kaçırmayalım.
Kurbanın ele bakmakla ayrı bir ilişkisi daha var. Kimin eli açıksa tutmanın, elindeki paylaşmanın bayramı kurban. Kimseyi el saymamanın bayramı.
Elbette paylaşmak sadece kurban etiyle olmuyor. İnsan bir sınır çiziyor, ondan gerisine el diyor. Sonra da eli düşman sayıyor. Nesiller geçiyor, sınırlar değişiyor; düşmanlık bitmiyor. Yeryüzü hepimizin, bazıları bir türlü bölüşemiyor.
İnsanın mülkiyete ikna olması, bir arsayı kendisinin sanıp etrafını çitlemesi koyunlarla oldu. Böyle diyor tarih. “Koyunlar insanları yedi.”
İnsanın yeryüzünü, gökyüzünü, dost yüzünü paylaşması; mülkiyet üzerinden kurulan zulmün son bulması da kurbanla olur inşallah.
“Koyunlar zulmü yedi.” Güzel cümle. Nasipse.