Erdoğan ve Bahçeli’nin bilek güreşi…
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM’lilerle tokalaşarak başlattığı, 22 Ekim’de PKK lideri Öcalan’a yaptığı “Gelsin TBMM’de konuşsun, terörün bittiğini, örgütünün lağvettiğini ilan etsin” çağrı ile devam ettirdiği ismi konulamayan “sürecin” arkasında devlet aklının olduğu söyleniyordu.
Deniliyordu ki bu sürece kolay kolay gelinmedi, devlet ve İmralı arasında aylardır yürütülen görüşmelerin neticesinde Bahçeli bu adımları atmaya başladı.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin içinde olduğu ama 22 yıldır ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise içinde olmadığı bir “devlet aklından” bahsetmek mümkün mü?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar, kamuoyunda “devletin aklını” temsil eden büyüklerimizin (her kimlerden oluşuyorsa bu konsey, biraz sürpriz yapmayı seviyor olmalılar) başlattıkları bu “sürecin” kendisi içinde sürpriz olduğu algısının oluşmasına sebep oldu.
Ya da ne bileyim belki de MHP lideri Bahçeli Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir jest yapmak istedi ama yaptığı jest Erdoğan’ı çok da memnun etmedi, çünkü Bahçeli’nin beklenmedik jesti Erdoğan’ın evindeki hesabına, dışardaki çarşısına uymadı.
O yüzden de Bahçeli’nin başlattığı süreci tam anlamıyla sahiplenmedi, kendi sürecini yürütmeyi tercih etti.
30 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan MHP lideri Devlet Bahçeli’ye dönüp dönüp teşekkür etti, övgüler dizdi, allayıp pullayarak Bahçeli’ni elini yükselttiği yerden alarak indirdi ve aynı günü kayyum atamalarının da startını verdi.
CHP’li Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in “PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla tutuklanarak yerine kayyum atanmasıyla başlayan ve 4 Kasım’da İçişleri Bakanlığının eşzamanlı olarak Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük’ü ve Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan’ı “silahlı terör örgütü üyeliği ve propagandası” suçlamasıyla görevden alarak yerlerine kayyum atamasını bir de böyle okumakta fayda var.
İki lider otursalar birlikte bir karar vermiş olsalardı, süreç böyle mi gelişirdi?
Dolayısıyla artık Bahçeli’nin başlattığı sürecin arkasında ne varsa vardır ama artık gönül rahatlığı ile bir “devlet aklının” olmadığını, dahası Erdoğan’ın Bahçeli’nin başlattığı süreçten haberinin olmadığını da net bir şekilde söyleyebiliriz.
Kaldı ki “Kürt meselesini çözen bir politikacı olarak 40 yıllık siyasi hayatımı taçlandırmak istiyorum” diyen bir lider, yüzde 49 oylar alan belediye başkanlarına kayyum ataması yapmanın ne anlama geldiğini, nasıl bir sonuçlar doğuracağını, Kürt seçmende nasıl bir duygu yaratacağını bilmez mi?
Bu siyasi lider bir de Erdoğan ise…
Dolayısıyla artık Bahçeli’nin başlattığı sürecin arkasında ne varsa vardır ama artık gönül rahatlığı ile bir “devlet aklının” olmadığını net bir şekilde söyleyebiliriz.
Net olarak söyleyebileceğimiz bir şey daha var o da şudur:
Bahçeli’nin başlattığı bu “süreç” MHP lideri Devlet Bahçeli ile Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın arasında AK Partili Ali İhsan Yavuz’un söylemiyle “hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler olduğunu” gösteriyor.
Cumhur İttifakı’nın iki lideri arasında 1 Ekim’den bu yana yaşanan bir bilek güreşi var.
Kayyum atamalarından habersiz olan MHP Lideri Devlet Bahçeli 5 Kasım tarihli TBMM Grup konuşmasında Öcalan’a yaptığı çağrının arkasında olduğunu söyleyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a elini yükselttiği yerden indirmeyeceği mesajını verdi:
“Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan teröristbaşı, terörün bittiğini, PKK’nın lağvedildiğini, ihanet ve bölücülüğün çıkmaz sokak olduğunu söyleyecekse, haydi DEM grubuna gelsin, bunları teker teker söylesin, ak koyun kara koyun ortaya çıksın, umut hakkından da istifade etsin. Sözümün arkasındayım ve teklifimde ısrarlıyım.”
Bahçeli sonrasında, tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Ekim’de yaptığı gibi ittifak ortağına “güvencedir, milletin sevdalısıdır, tecrübesiyle, birikimiyle bize göre tek seçenektir” övgüleri dize dize aba altından sopayı gösterdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aday olmak istiyorsan, duracağın hiza burası dedi:
“Diyorlar ki Sayın cumhurbaşkanımızı seçtirmek için yol arıyormuşuz... Eğer terör hayatımızdan sökülüp atılırsa, eğer enflasyon canavarına darbe indirilirse, Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarın zirvesine çıkarsa cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih değil midir? Ne yapacağız CHP’nin içinde 4 yıl kala aday mı arayacağız? Bu kapsamda lazım gelen anayasal düzenlemeyi yapmak önümüzdeki görevler arasında olmayacak mıdır?”
Ne acayip değil mi?
Soru şu: Bahçeli’nin saydığı bu sorunlar olmamış olsaydı, enflasyon canavara dönüşmeseydi, bugün ülkemizde her üç vatandaşımızdan biri işsiz olmasaydı, vatandaş evine ekmek götüremez hale gelmeseydi… AK Parti iktidarı “çözüm sürecini” başarıya ulaştırsaydı… Terör sorunu olmazdı… Reformist dönemlerindeki gibi başarılı olsaydı… Ülkenin ekonomik olarak uçurumun kenarında sallanıp durmazdı.
AK Parti açısından işler tıkırında gitseydi AK Parti MHP’ye bu kadar mecbur olur muydu?
50 artı 1 sisteminde Erdoğan’ın MHP oyları olmadan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması mümkün değil. Şimdi bir de buna Erdoğan’ın yeniden aday olması sorunu eklendi.
Bahçeli işte Erdoğan’a “övgüler eşliğinde” Erdoğan için hayati öneme sahip bu durumu hatırlatıyor.
İki lider arasında yürüyen bu bilek güreşini kim kazanır, nasıl sonuçlanır, nereye varır bilmiyorum. Bu kez kestirmek çok zor.
Ama net olan bir şey var ki, o da Cumhur İttifakı bozulmayacağıdır.