Hakikaten biz bize benzeriz…
Cinayet tartışmaları, hayvanları katil yasası, kadın, çocuk, beden, kimlik, siyasi tarz ve yöntemlerin ve diğerlerini...
Her taşın altından o çıkar.
Zihniyet...
Büyük tarihçi Fernand Braudel, zihniyeti şöyle tanımlar:
“Her dönemde dünyaya ve şeylere dair belli bir tahayyül, hâkim kolektif bir zihniyet, toplumun tümünü kuşatır ve ona nüfuz eder. Davranışları belirler, tercihleri yönlendirir, önyargıları üretir ve toplumun hareketlerini şekillendirir. Bu, zihniyettir. Zihniyet, bir medeniyet gerçeğidir. Zihniyet, belli bir dönemin toplumsal ve tarihsel koşulları ile gelişmelerinin ürünü olmaktan çok, uzak ve köklü bir mirasın, sıkça adeta bilinç altına yerleşmiş eski inançların, korkuların ve endişelerin eseridir. İlk tohumları geçmişte kaybolmuş, kuşaktan kuşağa, insan nesilleriyle aktarılan ve bulaşan devasa bir salgının sonucudur. Bir toplumda güncel hadiselere verilen tepkiler, bu hadiselerin o toplum üzerindeki baskısı, rasyonel mantık ya da egoların yönlendirdiği çıkarlar yerine, bu formüle edilmemiş, sıkça da edilemeyen, ortak bilinçaltından fışkıran ‘emir’e itaat ederler. Zihniyetler zamanın az etkilediği, çok yavaş değişen olgulardır. Çok uzun ve her zaman farkında olunmayan kuluçka dönemlerinden sonra, yavaş yavaş değişirler.”
Velhasıl, zihniyet altında pek çok farklı toplumsal yapının ve siyasal eğilimin yaşadığı büyük tarihsel bir çatıdır.
Peki, Türkiye’deki çatı nedir?
Bizde bu çatının temel direği, bir bakıma, “benzerlik-benzeştirme” anlayışı, “benzetme ve zıtlık” üzerinden anlamlandırma halidir. Merkeze, farklıya mesafeyle otantik olanı, soyuta mesafeyle somutu yerleştirerek bunları yücelten bir akıl yürütme şeklidir.
Akıl yürütmenin toplumsal referansları doğal olarak, benzeştirmede esas alınan ben ve bize dair unsurlarla, velhasıl kimi değişmezlerle, kültürel kırılma ve kurgularla ilgilidir. Kök; (inanç, etni, topluluk, fikri dayanışma, kadın, beden gibi) makro ve mikro kültürel kimlik ve mensubiyette yatar. Akıl yürütmede, ideal düzeni tanımlayan, gruplar arası/içi bir ekonomi politik üreten, esas olarak parçası olunan mensubiyetin değerleri ve diğer mensubiyetlere bakışıdır.
Mensubiyet duygusuna gelince…
Bu duyguda, geçmiş tasavvuru ve geçmişin ütopya kılınması, geçmiş (ve elbet kimlik) üzerinden güç, doğruluk ve haklılık algısı, bu zihniyetteki “kimlik ve kişilik refleksleri”nin en önemli unsurlarıdır.
Geçmiş, siyaset babında örnek verecek olursak, kimileri için Osmanlı, kimileri için Kemalist dönem, bazıları için yakın sol mücadele, şu veya bu hocaefendi devri üzerinden ütopya kılınır.
Bir yönüyle, bugüne, hatta geleceğe yönelik beklenti ve tasavvurların tarihi referanslar, semboller ve öykünmelerden hareketle oluşturulmasını ifade eder.
Diğer yönüyle, fiili eylem planlarında, bu planların alt yapısını oluşturan “anlama ve açıklama” faaliyetlerinde ve bunlara yönelik zihinsel alıştırmalarda düşünce haritası işlevini görür.
Ne denli kentleşirseniz kentleşin ne denli modernleşirseniz modernleşin, ne denli solcu veya evrenselci olursanız olun, bu bakıştan, mensubiyetin ağırlığından ve cezbesinden kurtulamazsınız. Braudel’in sözünü ettiği, tüm toplumsal farklılıklara ortak akıl yürütme ve
anlamlandırmayı bu topraklarda derin bir cemaatleşme fikrinde, kuvvetli ben-öteki ayrımında, buna dair korkular ve endişelerde aramak gerekir.
Tarihi, günceli, hayatı, ben ve öteki arası çatışma, kültürler arası gerilim olarak tanımlayan ve süreli bir seferberlik hali olarak “devlet-siyaset-toplum-insan” özdeşliği kurma eğiliminin kaynağı da buradan doğar.
Akıl yürütme kendi etrafında dönen bir yılan gibidir.
Nitekim, mensubiyet duygusuna verilen gizil ya da açık bu referans, hatta zaman zaman reddedilerek yapılan vurgu, “içine kapalı doğal düzen” algısını her aktörün içine doğduğu doğal bir değer kılar. İçe kapalılık, doğal olarak kuvvetli bir öteki mefhumunu besler ve kimlik tanımında “öteki” fikrini hatırı sayılır bir şekilde araçsallaştırır. Böylece, zihniyet fasit ve kapalı bir daire oluşturur.
Ahvalimiz işte biraz böyledir.
Hakikaten biz bize benzeriz…















Bunun dışında zihniyetsiz insan veya "primat" veya "homo sapiens" denir.
Yanıtla (1) (1)Bakın size ne diyecem: hiç bir insan dünyaya gelirken geçmişten bir şey getirmez. Dünyaya gelen her insan her bakımdan sıfır olarak doğar. Bir kalabaligin içine doğması hiç bir şey ifade etmez.
Hz. Adem'in hz.Havva'dan önce tek başına olduğunu ve Hz.Havva ile hayatı yapayalnız öğrenmek zorunda olduğu üzerinde düşünme imkanı bulmuş muydunuz daha önce?
Adem masallarinizdan bıktık usandık.
Yanıtla (0) (0)Bireyin aklı ve düşünsel gelişimi için Hz. Adem'in hikayesi olmazsa olmaz. Hz. Adem ile empati yapamayani bari ilkel insan primatlarla empati yapsın. Cokbogreticidir emin olun. Bireyselleşmeye birebir.
Yanıtla (0) (0)Bu yöneliş bu coğrafyaya uymaz. Burası Osmanlı bakiyesi kadim halklardan Kürtler dışında kimse yok. Toplama toplumlarda yukarıda ileri sürdükleriniz oluşa bilir mi? Bu toplumları kesen bir ortak zemin olabiliyor. Din- mabet. Öyle de. Özetle kadim toplumlarda ileri geri duygusal yürüyüşler olur. Kapanıp açılırlar. Bizde kapanma oluşamaz ki; açılma olsun. Her dem açık. Yabancı göç cenneti olmamız da bundan. Sorumsuzlukta benzeşiyoruz, doğru. Coğrafya ile duygusal bağ aidiyet binlerce yıl ister.
Yanıtla (2) (0)Sayın hocam; bir taraftan ünlü tarihçi Fernand Braudelin yazdıklarının anlaşılırlığına bakın, bir de sizin ve Perspektif ve Açı mahlaslı yorumcununkine.
Yanıtla (1) (0)Hülasa İlkokulu isimli yorumcuya ben de katılıyorum.Lütfen biraz daha anlaşılır olun. Saygılarımla.
Hata bende farkındayım ancak gerçekten anlamadım biz bize hangi konuda benziyoruz
Yanıtla (1) (0)''Yok birbirimizden farkımız, hepimiz içine doğduğumuz koşulların, miras aldığımız kabullerin artığıyız/ortağıyız'' cinsinden bir benzerlik(?)
Yanıtla (0) (0)Çeper dışına çıkaracak ''burda bana ters gelen, eğreti birşeyler var'' demezliği. ''Bir bölünensem bile doğal bölenlerle mikro kümede dar kalıpsal bölünerek değil geniş şemsiyeli ''insan'' böleninin (''onto'' geniş böleni) altında var olmalıyım'' dedirtemeyecek bilinç yetmezliği. Benzerliğimiz perspektifsel düşün yetmezliği bazında gibi geliyor bana
Hakikat çok daha sade olmalı. İnsan bilinci, mantığı, zekası mensubiyeti aşar. Gelişimde bir açıdan zaten böyle olur. Mensubiyet aşılabildiği için.
Yanıtla (0) (1)Gayet tabii ki biz bize benzeriz , kime benzeyecektik ki !
Yanıtla (6) (0)Bence bu yazıda ; bir toplumda kültürel anlayışın veya genel zihniyetin çeşitli etkilerle ve zamanla nasıl oluştuğu anlatılıyor. Iyi de bizim burdan çıkaracağımız bir sonuç var mı yani ne anlamalıyız!
Şehirde yaşayan oğlunun yanına bir süreliğine misafir olarak gelen baba akşam oğluna dert yanar,
-- Yolda selam verdiğim insanlar niye selamımı almıyorlar!?
Oğlu,
-- Baba burası şehir kimseye selam vermene gerek yok , geç git !
bize özel değil ki küresel konular. örn, batıda sokaklarda gezen sahipsiz köpek gördünüz mü? ben görmedim. (sahiplilerde çip takma/ kısırlaştırma (isp.)/sahipsiz köpeği uyutma (ing )… keyfi kategorizasyon olmuş.
Yanıtla (2) (4)her şeyde batıyı yerden yere vur ama işine gelince de batıda hic böyle birşey gördünüz mü de bu arada burası batı değil ortadoğu
Yanıtla (5) (1)“Her dönemde dünyaya ve şeylere dair belli bir tahayyül, hâkim kolektif bir zihniyet, toplumun tümünü kuşatır ve ona nüfuz eder. Davranışları belirler, tercihleri yönlendirir, önyargıları üretir ve toplumun hareketlerini şekillendirir….”. Nedense bana “yetmez ama evet” hezeyanı dönemini hatırlattı. Bir zihniyetin ortamı kuşattığı, bu günlere yol veren, arkadaki gerçek zihniyeti göremeyen bir başka hastalıklı zihniyet. O da ortada ve hala canlı.
Yanıtla (4) (4)gidip bir yerde avrupai içecek muhabbeti yaparak itibarınıs ve oylarınız artıyor ise bir tarafta garip gureba yemek derdinde zengin son model telefon.büyük resme bak beka meselesi nelermiş anlamak önemli
Yanıtla (1) (1)Aslında "her taşın altından çıkan" şu zihniyeti bir de şöyle anlamlandırsak daha kolay anlaşılır belki.
Yanıtla (0) (0)"Zihniyet meselesi" derken de gerçek anlamını bulduğu üzere, zihniyet, belli bir zaman dilimi ile kayıtlı sıralı zihin faaliyetleri neticesinde ulaşılan anlayış ve bu anlayışa bağlı bir bakış. Zira zihin hiç durmadan çalışır ve çalıştıkça da değişir. Eksiklerini farkettikçe noksanlarını tamamlayarak olgunlaşan zekanın ürünü bir aklı ifade eder.
Bunun dışında zihniyetsizlik anlamına gelir
Hocam! uzatmadan, zihniyet yani aklî ve vijdani fonksiyonlarin çatısı bizde "Merkeze, farklıya mesafeyle otantik olanı, soyuta mesafeyle somutu yerleştirerek bunları yücelten bir akıl yürütme şeklidir." Bu ifadenizi anlayabilmem için kaç üniversite bitirmem gerektiğini söyleseniz bana yeter aslında:)))
Yanıtla (0) (1)Dün kendileri defalarca AİHM ne başvuran AKP liler, bugün AİHM kararlarını tanımıyor, uygulamıyorlar,
Yanıtla (3) (0)Gücü eline geçiren, kendini adaletten hukuktan üstün görüyor, bir zaman sonra bilerek veya bilmeyerek maddi manevi menfaatleri doğrultusunda bizzat eleştirdiği şeye dönüşüyor..