Zehirsiz Kadınlar

Ayşe Hanım her şeye rağmen misafir ağırlamayı, ikramı, sohbeti, paylaşmayı, gülmeyi, insanı, insanlığı seviyor. Her yıl çocuklarına dokunan, onların hayatlarında, hatıratlarında, hayallerinde yer edinen öğretmenleri İstanbul gibi bir şehirde ağırlıyor. Sofrası, tattan öte şifa kaynağı.

Bu yılda iki öğretmeni davet ediyor. Öğretmen, sosyal medyadan takip ettiği ev sahibine; Ayşe Hanım bakıyorum da sizler konu komşu ile hoş sohbetler, paylaşımlar, gezmeler, gülüşler, iç açıcı fotoğraflar ile kendi dünyanızda evliya çelebi yolundadınız, ironisiyle sözün ateşini yakıyor.

Büyük kız hafif gülümseyerek yüzünü eksiltiyor.

Öğretmen demek; öğrenci, insan sarrafı demek. Yüz ifadeleri, ses tonu, beden diline bakıp kafanın içinde nelerin dolaştığını hisseder muallim .

Eskiden öğretmen yoktu. Muallim vardı. Muallim alim kelimesinden gelir ki ilme vakıf olan demekti. Günümüzde öğretmen, öğreten olarak kıtlaştırıldı, kırpıştırıldı, kısırlaştırıldı, eksiltildi hem kelimenin anlamı hem mesleğin kendisi.

Öğretmen bu ifadeden evin büyük kızının, annesinin gezme ve paylaşımlarından pek de memnun olmadığını çıkarıyor. Ve ekliyor; sanki birileri bundan memnun değil mi deyip herkesin kahkaha atmasını sağlıyor.

Yüzler gülünce sohbet ocağı ısınmış demek. Baba; evinde Ayşe Hanım gibi bir huzur limanı, merhametten bir kalenin bulunmasından o kadar emin ve memnun ki geriye dönüp bakma acabası evlendiği günden beri yaşamamış. Ayşe Hanım’dan aldıklarıyla beslenip iç huzurunu her sabah heybesine koyarak çoluk çocuğunun rızkının peşine düşüp işinin yolunu tutmuş.

Çocukların da hakeza ayakları yere sağlam basıyor. Ayşe Hanım dünyanın uçarı kaçarı heyulasından çocuklarına göz kulak olmuş. Onların hayallerini beslemiş, dualarına şükrü katmış, merhametten ayrılmamayı onlara anımsatmış, eğitimin öğrenmenin önemini onlara kavratmış, yanlışın dijital hızda doğrunun önünde koştuğu çağımızda onları doğru olmanın peşine katıp sürekli eğriden uzak tutarak doğrunun adresinde onlara ikamet ortamı hazırlamış.

Annesinin gezmelerinden serzenişle gülümseyen evin büyük çocuğuna bakıp; senin annen zehirsiz bir kadın, diyor öğretmen.

Öğretmen, diyor demesine ancak abla bunun ne anlama geldiğini anlamıyor.

Bak Durucuğum diyor öğretmen; ev kadınları, özellikle de üniversite okumuş ev kadınları, topluma nitelikli insan yetiştiren memleketin abı hayatıdrılar. Onlar olmazsa topluma akan insan çeşmeleri kurur. Toplumu ayakta tutan, topluma can suyu olan; ekonomiye, sosyolojiye, psikolojiye, edebiyata renk veren insanları onlar yetiştiriyor. Üstelik hayatlarından, okumuşluklarından, işinden gücünden, kariyerlerinden fedakarlık yaparak kendilerini evine, eşine, çocuklarına adayan toplumun her türlü sosyal depremlerine dayanıklı sütunlardır. Onlar, toplumun yere düşmesini, yok olmasını önleyen sütunlardır.

Biraz daha özele inelim mi diye sorduğumda. Gülümseyip hım hımlayarak başını evet anlamında sallıyor.

Her sabah sizin evde en erkan kalkan annen. Sizleri kahvaltısız okula, babanı işe salmıyor. Hepinizin sağlığına şifa niyetine üç beş lokma hazırlıyor. Kaç yıldır seni okula gönderdiğini anımsa. Sonra siz çıkınca kardeşinin çantasını, beslenmesini, sevgisini, eksiğini, fazlalığını derleyip toplayarak kardeşini okula götürüyor. Okuldan kardeşini alıp, kız çocuğu zarif bir sanat, müzikten geri kalmasın diye piyanoya yetiştiriyor. Bunu da anımsa.

Okuldan dönüp sizin boşluğunuzu iliklerinde hissede hissede evi derleyip toparlıyor. Senin kokunu, babanın sevgisini, kardeşinin sıcaklığını yok etmeden evi silip süpürüyor.

Duvarlara, eşyalara size aitliği, gülüşünüzü, hatıranızı serpiştirip sıcak bir yuvaya dönüştürüyor evi.

Sonra mutfak, erzak, çarşı, pazar… Farklı beğenileri, iştahları, sıcaklıkları ortak bir masada buluşturmak kolay mı. Ama annen kolay olmayanı her gün masaya bırakıyor.

Hayat pahalı. İki çocuk okutmak kolay değil. Tek maaş ile ev geçindirmenin zorluğunu size hissettirmeden evde gülüşü, insan sıcaklığını, huzuru, mutluluğu, Allah’ı, duayı, şükrü, merhameti … daim kılıyor, anımsatıyor.

Şimdi annenin de bu yoğunluktan nefes alıp içinde biriken zehri dışarı akıtması gerekmez mi?

Arkadaşlarıyla, mahalledaşlarıyla, gönüldaşlık kurduğu dostlarıyla buluşacak. Konuşacak. İnsan, insanın zehrini alır, demiş eskiler ve eklemişler insan insanın hem yurdudur hem kurdudur. Anen hem size hem arkadaşlarına yurt oluyor. Kurt olmaktan ve kurttan uzak tutuyor evini, sizleri.

Onlarla sohbetlerinde, kahve içişlerinde, çay buğusunda, sosyal medya paylaşımlarında annen zehrini dışarı akıtıp size zehirsiz bir anne, babanıza zehirsiz bir eş oluyor.

Aksi taktirde bu kadar yükü hangi kadın kaldırabilir. Bu sorumluluğu dağlara versen zehrini akıtmayan dağlar bile paramparça olur.

Ben anlattıkça mahçup gülümsemesi yerini ceviz kabuğu kırığı kikirdemelere bırakıyor.

Yazımı bir ev kadını olan Yasemin Hanım’ın resim sergisini gezerken yazma kararı aldım.

Üniversite mezunu av kadını anneler ülkenin insan pınarına temiz ve netilikli nesil akıtan toplumun gizli kahramanlarıdır. Zehirlerini dışarı akıtma fedakarlığına katlanıp her sabah yeni güne dair eşlerine ve çocuklarına liman olmaya hazırlanırlanırlar.

Oluk oluk kirin dünyamıza, ülkemize akıtıldığı çağımızda onlar halen temiz nesil, örnek insan yetiştirmeye devam ediyor.

Wilhelm Genazino “Aşk Aptallığı” romanında

“Kızgın dünyaya haysiyetini veren kızgın sözcük sadece zehirsiz kadınlardır.” diyor.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum