İlk sevgilinin gülüşü

Bize devlet dersinde bahar mevsiminin gelişi her ne kadar mart ayı olarak öğretilse de mart her daim kapıdan baktırıp kazma kürek yaktıran kışı içinde barındırır.

Ülkemizde bahar kendini nisanda gösterir. Baharın nisanda gelişini C. S. Tarancı “Bahar Sarhoşluğu” şiirinde “ilk sevgilinin gülüşüne” benzetmiş. O ilk gülüş ile her canlı kanatlanıp dünyaya açılır.

Leylekler yuvalarına nisan ile yerleşir. Turnalar kuzeye göçerken nisanda göğümüzde gezer. Şeker kaymak bal söylemeye bir dönem dinlenirler.

Nisan’da sığırcık kışları da sökün sökün gelir. Sığırcıkları ibibikler takip eder. Baharın tüm renklerini kendilerinde barındıran ibibikler nisanın gökte çiçek açması gibidir. Kırlangıçların gelişiyle ağaçlar neşelenir.

Sonra da kuşları dallarında ağırlamaktan memnun şekilde keyfince çiçek açarlar.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Bahar ve Biz” şiirinde ağaçların bu haline:

Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden Rabbim ne güzel çıldırır.” dizeleriyle şahit olmuş.

Ova karın ak tülümü üstünden atmış olmanın vecdini yaşar. Toprakta bir telâş, bir telâş . Kımıl kımıl. Dağ başlarında karın hakimiyeti bir dönem daha devam eder. Ancak cemrenin düştüğü toprak karın altını oymakta. Çağıl çağıl çağıldayan sular başını taşa toprağa çarpa çarpa dağdan ovalara yol alır. Dererler yılın en coşkun ayında. Değme keyiflerine. Neşeden çıldıracak gibiler.

F. H. Dağlarca’nın “Ağır Hasta” şiirindeki çocuklar, değnekten atlarına bu çağıldayan derelerin suyundan verirler.

Meşe henüz baharın farkında değildir. Ancak kengerler kendi kökünden tatlanıp güneşe göz kırpar. Yemlikler tarlalarda sütlenir. Kuzu kulakları ekşiyen gözlerini dünyaya açar. Boy veren papatyanın açmaya henüz vakti var. Dağ başını tutan leylak toprağın yakasına yapışır. Dere ağzına düşen gelincikler en güzel kırmızıya bürünmenin yarışına girer.

Kuş otu çorbaya şifa olmak için yavaş yavaş can bulma uğraşında. Süt tazeliğinde ısırgan otları diş çıkarır. Veysel’in türküsünden çıkıp gelen çiğdem toprağa tutunur. Eğri boyunlu lale güneşe boyun büker. Ak gerdanlara dizili sümbül gök gözlü göğe tutunur. Menekşe mendilini nisan rüzgarında sallaya sallaya büyür. Lavanta, morun ruha şifasına dikkat çeker. Patır patır toprakta biten kasımpatılar.

“Yaşamaya başlar insan bu mevsimde

Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya” dizesi böyle bir baharda ilham olmuş olmalı Melih Cevdet’e.

Bakmayın İngiliz şair T. S. Eliot’ın “Nisan ayların en zalimidir” deyişine.

Eliot şiirin akabinde “Nisan

Leylakları ölü topraktan çıkartır

karar bellekle arzuyu,

karıştırır kasvetli kökleri bahar yağmuruyla.” bizi metafiziğin sırrına ve evrenin bilincini aşılamaya yöneltir. Düşündürür.

Nisanda dünyanın hangi köşesine gözlerimizi çevirsek tabiatın rahminden dünyaya düşen hayatın ve hülyaların sevinci bakışımızı karşılar.

Kainat nisanın saltanatıyla dünyaya hayatın nefesini üfler. O nefes yağmur ve rüzgar olup her yere bereket olur. Bizi de ak bir güle döndürüp diri olmanın anımsatmasını kulağımıza fısıldar.

Ziya Osman Saba “Baharı Beklerken Yazılmış Şiir”de

“Bu bahar güleceğiz en içten bir sevinçle, Bir melek ordan bize uzatacak elini. Beni bırakma kalbim, kalbim sen bana söyle. Ümitlerin en güzelini!..”

nisanın akıldan ziyade kalbi muhatap aldığını dile getirir.

Bahar ile ilgili yazılmış şiirlerin ekseriyetinde metafizik var. Şair, tabiatın yeniden harmanlanıp şahlanmasında mutlak varlığın kapısından içeri giriyor. Evrenin başıboşluktan alıp sahibine teslim ediyor.

Evrenin sahibiyle zaman zaman söyleşerek zaman zaman onun güzelliğini överek kimi zamanda her şeye onun gözüyle bakarak şiirinin lirik pınarını coşkun kılıyor.

Ülkemizde aynı anda birçok olayı yaşadık, yaşıyoruz. Yaşadığımız olaylar dünyamızdaki duygu hali ruhumuza yansıyor.

Deprem ölümü iliklerimize kadar bize hissettirdi. Dünyanın gelip geçici olduğunu, dünyanın heva hevesine mal mülküne kendimizi kaptırmamanın uyarısını yaptı.

Nisan ise bize her zerrenin neşvünemasını gösteriyor. Bize Yeniden dirilmeyi tabiat diliyle yüksek sesle haykırıyor.

Gözlerimizi gökyüzünden, topraktan ve ikisinin arasındakilerden ayırmadan yaşamanın ne kadar güzel olduğunu yaşatıyor.

Kirli siyasetin bir kusmuk gibi yaşadığımız günlere boca edilip hayatımızı esir almasına red çekelim. Hayatın yaşamaya değer bir hediye olduğunu kendimize tekrar edelim. Hayatın bize sunulan bir kutsi hediye olduğunu anımsayalım.

Ve her şeyden ve her şeyden sonra ellerimizi göğe açıp ceketimizi ilikleyip Ziya Osman’nın bizi tefekküre davet eden şiirinde kendimizi bulalım.

Baharı Beklerken Yazılmış Şiir

O günü görmek için sade bekleyeceğiz, Göreceğiz bir sabah yeşil tomurcukları. Hazırlanıyor gibi, gökyüzü, ufuk, deniz, Bir sabah dökülecek baharların baharı.

Bu bahar yalnız mesut günler taşımaktadır, Baş başa kalacağız kenarında bir suyun, Göz alabildiğine yeşil uzanan çayır, Bir saadet içinde sessiz otlayan koyun.

Bu bahar güleceğiz en içten bir sevinçle, Bir melek ordan bize uzatacak elini. Beni bırakma kalbim, kalbim sen bana söyle. Ümitlerin en güzelini!..

(Ziya Osman Saba)

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum