Yeni AK Parti eski CHP gibi
Erdoğan, siyasi yasağını kaldırmak için dışarda hak mı aradı...Kendi yargımızda bulamadığı adalet için AİHM’in kapısına mı gitti...Mahkumiyetini adli sicilden silmeyen kendi Yargıtay’ımızı, AİHM’e mi şikayet etti...
Abdullah Gül, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde, Erdoğan’a siyasi yasak getiren yargımıza karşı imza mı topladı...
Veya Erdoğan, iktidara geldiği 2002 seçimlerinden önce ABD’ye mi gitti...Seçimden sonra henüz siyasi yasaklıyken, AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla Avrupa başkentlerini turlayıp Beyaz Saray’da mı ağırlandı...Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlığını mı üstlendi...
Veyahut başörtüsü yasağını, yasakçı mahkeme kararlarını, “kusura bakmayın ama zorundayım” diyerek dış platformlarda başbakanken eleştirdi mi... Antidemokratik askeri müdahalelerden, vesayetçi baskı ve dayatmalardan yakındı mı...
Yahut da AK Parti, kapatma davası açıldığında demokrasi, hak ve özgürlük mücadelesi adına AB, ABD ve Avrupa Konseyi’nin destek ve dayanışmasından mı yararlandı...
CHP hemen başlardı; kendi yargımıza güvenmiyor, dış güçlerden medet umuyor, ülkesini karalıyor, el kapısında arzuhalcilik yapıyor, Türkiye’yi yabancılara kötülüyor, bizi dünyaya şikayet edip iç işlerimize müdahaleye çağırıyor teraneleri okumaya.
2013’ten sonra ufak ufak yer değiştirdiler.
Şimdi bu statükocu ağızları AK Parti devraldı. Dün maruz kaldığı ne suçlama varsa bire bir aynılarını CHP’ye söylüyor.
Dünyayla hak, özgürlük ve demokrasi dayanışmasını artık CHP savunuyor, AK Parti ters rollerde.
2005’lerde CHP’yi Amerikan karşıtı olmakla suçlayan o eski AK Parti gitti. CHP’yi, Amerikancılıkla suçlayan yeni bir AK Parti geldi.
CHP’yi, 2007’de Sosyalist Enternasyonal’e şikayet eden kimdi? 2011’de bile hala demokratikleşme reformlarından yana değil diye CHP’nin, ordan atılmasını, burdan dışlanmasını isteyen?
2013’lere kadar...Avrupa sosyal demokratlarıyla yakın çalışmakla övünen, aynı yakınlığı göstermediği için CHP’yi ülkemizi dünyaya rezil etmekle suçlayan Erdoğan değil miydi?
Eskiden Batı’yla ilişki kurmamayı, görüşmemeyi kınardı AK Parti.
Batı’nın takdirini kazanmaya çalışmamayı, övgü ve beğenisine mazhar olmamayı ayıplardı AK Parti.
Batı’nın hayat kalitesine, hak ve özgürlük standartlarına özenmemeyi, kişi başı milli gelirine gıpta etmemeyi kusur görürdü AK Parti.
CHP’yi, bu eksiklikleri sebebiyle az kınamadı, ayıplamadı, yermedi.
“Batı görüyor, dünya bize bakıyor, rezil oluyoruz” diye bir kriteri vardı eskiden, şimdi nerede o AK Parti!
Artık dünyadan kopmayı, Batı düşmanlığını ve içe kapanmacılığı AK Parti savunuyor.
CHP’nin Batılı diplomatlarla görüşmesi, dünyanın tepkisini dikkate alması ve önemsemesi kabahat, hatta ihanet.
ABD büyükelçisiyle İBB başkanı olarak görüşmek, Batı’nın desteğinden yararlanmak Erdoğan’a haktı, İmamoğlu’yla Bay Kemal’le yasak oldu.
AB ile ABD’den yargımıza, ordumuza, siyasetimize gelen eleştiri ve kınamalara sevinen, CHP kadar yargı ve askere karşı da bunları kullanan başkasıydı sanki.
CHP, tam da AK Parti’nin istediği demokratik, özgürlükçü ve dünyaya açık çizgiye geldi. Bu kez AK Parti, eski adresinde yok.
AK Parti, demokratikleşmesine memnun olacağı yerde, eskisi gibi olmadığı için CHP’ye yükleniyor.
Nereden nereye!
ANAYASA’MIZ İKTİDARI BAĞLAMIYOR MU?
Avrupa Konseyi, AİHM’in Kavala kararına uymadığı için Türkiye’ye karşı yaptırım süreci başlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisi şöyle:
“Bizim mahkemelerimizi tanımayanları biz tanımayız. Şu anda bizim mahkemelerimizin de vermiş olduğu karar var. Bu konuda AİHM ne demiş, Avrupa Konseyi ne demiş, bizi ilgilendirmiyor.”
Yargı kararlarımızla ilgili söz söyleme hak ve yetkisini, Avrupa Konseyi’ne niye verdik öyleyse?
Hak, hukuk ve demokrasi standartlarımızı denetlesin diye neden kurucu üyesi olduk?
AİHM’in yargı yetkisini Menderes’le tanımışız, Özal’la güçlendirmişiz.
Erdoğan da kendi mahkemelerimize karşı hakkını ararken buraya defalarca başvurmuş. Sıra başkalarının hakkına gelince mi tanımıyoruz!
AİHM’i, Anayasa’da kendi yargımızın üstüne çıkaran da Erdoğan. 2004 reformuyla ‘kararları yargımızı bağlar’ hükmü koydurmuş.
Avrupa Konseyi, şimdi bize “kendi Anayasa’nıza uyun” diyor.
Bizi ilgilendirmiyor, bizi bağlamıyorsa kendi Anayasa’mız kimi ilgilendiriyor, kimi bağlar?