Ankara'nın kapalı kapıları ardında neler oluyor?
Şu tür cümleleri bakalım hatırlayacak mısınız:
"Kapalı kapılar ardında, karanlık dehlizlerde yürütülen siyaset mühendislikleriyle bu milletin kaderini belirleme dönemi geride kaldı."
Bingo, bildiniz. Bunları, AK Parti sözcülerinden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan duyardınız.
İktidara gelmeden önce bu tarz siyaseti bitireceklerini, geldikten sonra da artık bittiğini söylerlerdi.
Kapalı kapılar ardında millete rağmen, milletten saklayarak yapılanlar, siyaset mühendisliğiydi.
AK Parti, milletle birlikte ve millete açık siyaset yapacaktı, yapıyordu.
Öyle mi oldu? Kapalı kapılar ardında siyaset bitti mi şimdi?
Bittiyse Erdoğan'la Bahçeli'nin kapalı kapılar ardında ne konuştuklarını niye tahminle anlamaya çalışıyor millet?
Son bir aydır kamuoyunu meşgul eden sorulara bakalım...
Acaba Bahçeli'nin, Öcalan'ı Meclis'te konuşturma teklifinden Erdoğan'ın haberi var mıydı?
Acaba kayyum atamaları, MHP liderine sürpriz mi oldu?
Öcalan teklifi devlet aklından çıktıysa Cumhurbaşkanı, neden bu konuda ısrarla sessiz; sorusu bile sordurulmuyor?
Yoksa Cumhur İttifakı liderleri arasında bir görüş ayrılığı mı var?
Bir araya geldiler, ne konuştuklarını yine öğrenemedi kamuoyu.
Erdoğan'ın, parti kurmaylarıyla toplantısında bir görüş ayrılığı yaşamadıklarını söylediği sızdı.
Bahçeli de dünkü MHP grubunda, görüş ayrılığını sorgulayanlara bir daha çıkıştı.
Şu kızgınlık, Mümtazer Türköne gibi MHP ve Şamil Tayyar gibi AK Parti saflarından "çatlak ses"lere olsa gerek:
"Sayın Cumhurbaşkanımızla aramızdaki diyalogda hiçbir problem yoktur... İttifakımıza çamur atmaya çalışan ahmaklara 'gök girsin kızıl çıksın' diyorum."
Onla da kalmadı Bahçeli.
"Fitne yayan siyasetçileri, gazetecileri, bölücü ve FETÖ'cü mihrakları, casusları rezil rüsva etmek için sabırla bekliyoruz" dedi.
Ve ekledi:
"Öküz altında buzağı arayacaklarına gitsinler, kendilerine münasip kapak arasınlar. Sanıyorum onlar için daha yararlı olacak. Bu sözüm de alayına kapak olacak. Vakit tamamdır, söz konusu vatandır."
Fakat sorular hâlâ somut cevap bulmuş, konu açıklığa kavuşmuş değil.
Ne için vakit tamamdır, Öcalan'ı Meclis'te konuşturmak için mi? Yoksa Erdoğan'ın bu tekliften haberli olduğunu ve desteklediğini açıklaması için mi?
Erdoğan'la Bahçeli arasında tam mutabakat var ama her konuda mı, Öcalan teklifi de buna dahil mi?
Son görüşmelerinde ne konuştular, bu teklif ele alındı mı, konusu nasıl geçti; bilmiyoruz. Onu söylemiyorlar.
Orası milleti ilgilendirmiyor mu? Kapalı kapılar arkasında neler oluyor, sormayalım mı?
Görüş ayrılığına düştükleri spekülasyonlarından rahatsızlar. Bu, iktidar ortaklarını kızdırıyor. Nedeni de anlaşılabilir.
Ama spekülasyonları gidermenin yolu, açıklıktan geçiyor.
Kapattıkları kapıları millete hafif aralamaları, biraz kındırık bırakmaları bile yeter. Bir kaç cümlelik basit ve düz bir açıklama, merakı giderir; varsa fitneciler, ağızlarını kapatırdı.
Üstüme hışım çekmek, hedef olmak istemem. Elçiye zevâl olmaz. Benden önermesi.
İÇ CEPHEYİ GÜÇLENDİRİRKEN TEĞMENLER İHRAÇ MI EDİLİR?
Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde, dönem birincisi Ebru Eroğlu'nun ettirdiği kılıçlı alternatif yemin...
Birkaç teğmenle bölük, tabur ve alay komutanları disipline sevk edilmiş. İhraçları bekleniyor.
Bunun sorun olduğunu, iktidar başta fark etmedi bile.
Önce Bahçeli, sorun gördü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'sa ancak bir hafta sonra, imam hatipliler kurultayında damar bulup şerbet verirken mesele etti.
Teğmenlerin kılıçlı yemin görüntüsü, bir anda demokrasiye ve hukukun üstünlüğüyle kanun düzenine aykırı gelmeye başladı.
Her şeyimiz demokrasiye, hukuka uyuyordu da bir bu aykırıymış gibi. Her rengi boyamışlar da, bir fıstık yeşili kaldı sanırdınız.
2 buçuk ay sonra, bu kez meğer sadece askerî disipline aykırı olduğu anlaşıldı.
İktidardan da kimse demiyor ki...
Savaş tehlikesi kapımızda, diye şurada iç cepheyi güçlendiriyoruz, Öcalan'ı Meclis'te konuşturmayı dahi düşünüyoruz...
Çiçeği burnunda yeni teğmenlerle komutanları, bunun için ihraç mı edilir? Hayatları mı karartılır? Ordu bununla uğraştırılıp morali mi bozulur? Disiplini bozdularsa bir daha olmasın, diye uyarmak yetmiyor mu?