Ahmet Güneştekin'in bitmeyen sancısı
Sabah'taki köşesinde Engin Ardıç'tan okumuştum, usta romancımız Kemal Tahir'in vefatı üzerine İlhan Selçuk ya da Aziz Nesin'in "fırtına dindi" dediğini yazıyordu.
Tutkulu bir sanatçının, ateşli bir yazarın içindeki fırtına, yaşadıkça dinmez; o sözü kim dediyse bunu biliyordu.
Ömrü uzun olsun, sanatçı dostum Ahmet Güneştekin'in fırtınası da esmeye devam ediyor. Hem de ne esmek, dur durak tanımadan.
Adını dünyada duyurması, Diyarbakır ve İzmir sergilerine milyonların akın etmesi yetmedi. İkisi de açıldığında o güne kadarki en büyük kişisel sergileriydi.
Şimdi ise Artİstanbul Feshane'de onlardan daha büyük kişisel sergisi için gün sayıyor.
Güneştekin, mumdan muma gezen bir alev gibi sürekli daha iyisini arıyor. Son nefese dek sürecek bir arayış. Tatminsiz zekâlar böyledir.
Onun, sergilerine hazırlanışını izlerken hep aynı sancıyı sezdim. Bana her defasında Nobelli yazar Peter Handke'nin kitabına seçtiği ismi çağrıştırdı: Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi.
Nefesler tutulmuş, tribünlerin gözü üzerinde; penaltı vuruşunu kaleci nasıl atlatacak? İzleyiciler için bile heyecanla karışık bir endişenin doruğu. Varın, kalecideki yankısını, içini tutan sancıyı siz hesap edin.
Sanatçının üretme süreci, kalecinin penaltı anındaki bekleyişine benzemiyor mu? Karna saplanan bir iç sancısıyla kıvranmadan çıkmaz zaten o eserler.
Alâyıvâla ile bir sergi açacaksınız, sanatseverler merakla bekliyor, tüm gözler üzerinizde; beğenisine sunacaklarınız görünce ne diyecek, mesajınız yerine ulaşacak mı?
Tamam, sonunda sanatçıyı bekleyen ödül ve tatmin de büyük. Eserlerin hak ettiği ilgiyi görmesi, beğenilmesi, takdir edilmesi bütün yorgunluğunu unutturur. Stresini alır götürür. O zaman sanatçının çektiği sancıya değer. Ama başarılı olursa. Peki ya başarısız olur, tutmazsa!
İşte bu belirsizlik bile yer, bitirir insanı. O sergilerin nasıl ömür törpüsü bir baskı altında ve sancılanmayla meydana getirildiğini buradan tahmin edersiniz.
Artİstanbul Feshane, Türkiye'nin en büyük tek parça kapalı kültür-sanat alanı. 400 sanatçının eserlerinden oluşan bir sergiyle açılmıştı...
Güneştekin, bu devasa alanı solo bir sergiyle dolduracak. Hem de çoğu yeni, son dönem işlerinden. Deli bir yükün altına girdi. Bütün sanat hayatına yayılan retrospektif bir sergiden söz etmiyoruz. Gerisini düşünün.
2 yılı buluyor hazırlıklarına başlaması. Arkasında muazzam bir emek ve üretim sancısı var, tanığıyım.
Geçen cumartesi, Artİstanbul Feshane'de son hazırlıklarını görmeye gitmiş, sosyal medyada paylaşmıştım.
Kayıp Alfabe, Güneştekin'in bugüne kadarki en iddialı kişisel sergisi. 17 Ocak'ta ziyaretçilere açılıyor, 20 Temmuz'a kadar sürecek...
Eserleri yine birçok disiplini kapsıyor. Tabloları mı daha göz alıcı, seramik işleri mi? Arada kalacaksınız.
Gösterişli heykelleri, enstalasyonları da görücüye çıkacak, video art işleri de.
Lahitler arasında dolaşacaksınız; kitapların sansür baskısına direncini, direnme gücünü anlatıyor.
Hangisi daha çarpıcı, şaşıracaksınız. Harf ağacı enstalasyonları, birbirine benzemez kuru kafalarla yarışacak.
Bir de Güneştekin'in, antik kapı koleksiyonunu kullandığı tabloları olacak ki... Bayılacağınıza bahse girerim.
Sanatseverleri başka sürprizler de karşılayacak, tek tek anlatmayayım şimdi.
Gezdiğimde henüz tamamlanmamıştı, eserler yerleştiriliyordu. O kadarı dahi bana şunu dedirtti, bundan öncekileri unutun. Bu, başka bir şey.
Mübalâğasız tekrar söylüyorum, çok konuşulacak büyük bir sanat olayı yaklaşıyor. Önümüzdeki cuma günü başlayacak, tarihi not alın.