Bugün vicdanın günü olsun
Ne yani böyle bir günü “Vicdan günü” haline getirmekle içinizi mi rahatlatacaksınız?
Yoo, öyle değil, hani vicdandan yola çıktığınızda bu ülkede her günü “vicdan günü” ilan edebilir, başka başlık açmaya fırsat bulamayabilirsiniz, demek istiyorum sadece. 16 yaşında veya herhangi bir yaşta, evinde, sokakta, markette çocuklarının gözü önünde katledilen Özgecanlar’ın, Sılalar’nın, Ayşeler’in, Fatmalar’ın günü, Enes Kara’nın günü, kelepçelenen Migros işçisinin günü, atanamadığı için canına kıyan öğretmen İsmail Karahan’ın, ekmek kuyruğunda bekleyen 80 yaşındaki insanların günü, sokağa atılan bebeklerin günü… Acıyı mı tüketeceksin?
Cezaevlerinden mektuplar alırım sık sık. Eminim “vicdanlı olduklarına inanılan” pek çok yazara da gelir bu mektuplar… Bu ifademe de dikkat etmişsinizdir mutlaka. “Vicdanlı oldukları düşünülmeyen”ler de var demek ki… İsterseniz bir “Vicdan günü” de onlar için ilan edebilirsiniz. Göz yaşları kurumuş olanlar için… (bkz. Reis Bey)
Evet mektuplar geliyor cezaevlerinden… Neler neler? Geçen gün “Kimden yanayım?” diye yazdım ya… Bir mektupta “üzerine cip sürülüp öldürülen köpeği, başlarına vurula vurula öldürülen fok balıklarını yazmışsınız da şunları unutmuşsunuz” diye sitemler vardı. Hasta, kimisi çok ileri yaşlarda, ölümü bekleyen ama Adli Tıbbın “durumu içerde kalmaya uygundur” şeklinde rapor verdiği mahkumları… Hala nefesi tükenmemiş, ama adeta diğer mahkumların gözleri önünde çürümekte olan insan bedenlerini… Aysel Tuğluk “şanslı” ne de olsa, dermişim. Osman Kavala şanslı. Ne şans ama, diyeceksiniz biliyorum. Tamam demans yaşamaktaymış Aysel hanım, tutukluluğu bilmem kaç yıl olmuş Kavala’nın falan ama gene de medyada adından söz edenleri var. Ya unutulmuşlar… Ya annelerinin, evlatlarının göz yaşından başka kimsenin haberi olmayanlar…
Cezaevlerinden mektuplar var… Kimisi avukatlara ait. Adamın aldığı cezanın yatarı bitmiş, ama dosyası henüz Yargıtay’da sonuçlanmadığı için tahliye edilmiyor. İsim isim, dosya dosya veriliyor. Bir saniye içerde tutmayacaksın. Öyle bilinir bunun hukuku. Ama bu açık hukuksuzluk kimseye anlatılamıyor. Neden diye baktığınızda, devletin “düşman hukuku” uyguladığı gibi algılara sebep olan şu tarz dosyaları ilgilendiriyor, diye düşünüyorsunuz. Adamın ailesi Diyarbakır’da söz gelimi, kendisi Edirne Cezaevinde… Aile her görüş günü için taşınıyor Diyarbakır’dan Edirne’ye… Şimdi “Gene mi Demirtaş?” diye seslenenler olacak ordan bir yerden, yoo, bu halde olan bir tek Demirtaş yok ki, say sayabilirsen… Başak Demirtaş, “Aşıka Bağdat sorulmaz” deyip her seferinde yollara düşebilir belki, ama evinden çıkmaya üç kuruş parası olmayan anneler, babalar, eşler ne yapacak?
Kim duyacak cezaevi çığlıklarını?
Bir adam var. Ömer Faruk Gergerlioğlu. Evet, kendisi HDP milletvekili. HDP’den oldun mu “Allah” desen inandıramıyorsun birilerine. Adam acılara açmış yüreğini. Gelip buluyor herkes onu. Sen açsan yüreğini seni de bulur, senin vicdanına, insanlığına değil, “devlet oluşu”na emanet edilmiş insanların sorunları… Cezası yargıda belirlenmiş adama, ne bileyim senin intikam, öfke, kin duygularından kaynaklanan ikinci bir ceza çektirmeyeceksin. İşte onlar arıyor, arıyor, devletten arıyor bir duyarlı, bir hukuk hassasiyeti taşıyan, hiç olmadı bir ruz-i mahşer kaygısı taşıyan, bir yürek taşıyan yetkili… Kim bilir oralarda böyle ortada görünen, böyle ilk hamlede göze çarpan, böyle hemen kapısı çalınabilir olan, böyle hiç olmazsa ilgili makamlara ulaşabilir olduğu düşünülen birisini bulamıyor ki, ortalıklarda dolaşan ve ”mazlumun hakkı” konusunda ilk başvuru insanı gibi gözüken bu Gergerlioğlu’nun kapısını çalıyor.
Böyle adamlar, insanı günahtan korur diyeceğim, günah duyarlılığı olanlara. Hani “kul hakkı” hassasiyetiniz varsa, burada “İnsan hakkı” var be arkadaş. Hayvanın hakkını, ağacın, suyun, göğün hakkını koruyacaksın. İnsan hakkı çiğneniyor devr-i iktidarınızda. Görülmüyor, birisi göstermeden… Elini taşın altına koymuş birisi. Keşke insan hakları komisyonundan birileri daha baksaydı her yerden yükselen çığlıklara… Viran olası hanede evladü ıyal var gibisinden duyguların, gelecek seçim hesaplarının, dışlanma – suçlanma - damgalanma korkusunun, hatta hatta Meclis’teki odanızdan alınıp cezaevine götürülme endişesinin yol kestiğini mi söylersiniz?
İşte böyle zamanlarda hani “aktivist” falan deniyor ya, işte onlar, yani “insan hakları davası”na soyunanlar, size de vicdanınızı harekete geçirebilme vasatı haz ırlarlar… En azından “Şu Gergerlioğlu’nu susturmak için ele alalım şu hukuksuzlukları” dersiniz.
“Vicdan günü” demiştim. Herkes yoklasın içini diye bitireyim. Orada ne var ne yok?