Öncülüğünü Suudi Arabistan’ın yürüttüğü Körfez ülkelerinin Katar’a yönelik ablukası devam ediyor. Türk askerlerinin Doha’ya konuşlanması ise Katar’a bir askeri müdahale olmayacağını teminat altına alıyor.
KÜRESEL KONUŞMALAR/ DENİZ BARAN
Katar’a Suudi Arabistan ve BAE öncülüğünde uygulanan ambargo uzun süredir Orta Doğu gündeminin en tepesinde yer alıyor. Her gün yeni ve önemli gelişmelerin gerçekleştiği Katar krizi, aynı zamanda Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Bu nedenle meselenin genel hatlarını, Körfez ülkeleri konusunda uzman bir isimle konuşmak büyük önem arz ediyor.
Rice Üniversitesi Baker Institute for Public Diplomacy’de ve Chatham House’de araştırmacı olan, Katar krizinin başlangıcından bu yana birçok uluslararası yayın organında analizler kaleme alan ve Avrupa’da Körfez ülkeleri konusunda öne çıkan uzmanlardan biri olarak kabul edilen Dr. Kristian Ulrichsen ile Katar krizini ve Türkiye’ye yansımasını konuştuk...
Katar’a dair mevcut ambargonun arkasındaki temel sebepler sizce nedir?
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar’ın Müslüman Kardeşler ve Orta Doğu’daki diğer İslamcı hareketlere beslediği sempatiye dair uzun süredir endişeliydiler. Bu hususta 2014’te yaşanan bir önceki krizin ise Doha’da politika değişimlerine yol açmadığını hissettiler. Bu abluka ile Katar’ın bölgesel meselelere yaklaşımında bir değişim yaratmaya çalışıyorlar ve bir önceki sefere nazaran daha sert araçlara başvuruyorlar.
Katar’a karşı yaptırımları esasen hangi aktörün empoze ettiğine dair farklı iddialar görülüyor. Bazı analistler ambargoya Suudi Arabistan ile BAE’nin beraber öncülük yaptığını vurgularken, bazıları bu iki ülkeden birini daha fazla öne çıkarıyor. Hatta aslen ABD yönetiminin ambargo için ilk talepte bulunan merci olduğunu iddia eden yazılar da okudum...
Bence Suudiler ve BAE, Riyad’da yapılan zirveden Katar’a uygulayacakları ambargoya Trump yönetiminin tam destek vereceğine dair bir inançla ayrıldılar ve bu işi beraber başlattılar. Nitekim Başkan Trump da yapılanları ilk olarak Twitter’da destekledi. Ancak Suudiler ve BAE (ve Trump), ikisi de Katar’ın ABD için finansal ve stratejik değerine kıymet veren ABD Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon’dan gelen karşı tepkiye şaşırmış olabilirler.
Katar krizine dair ABD cephesinden birbirine zıt mesajlar gelmeye devam ediyor. Başkan ile Pentagon aynı dili konuşmuyor. Sizce bu durum ABD yönetiminde esaslı bir ayrıma mı işaret ediyor?
Evet, zira Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı ile Pentagon arasında Katar krizine nasıl yaklaşılması gerektiğine dair bir ayrım var. Ancak bu daha geniş çerçevede ABD’nin genel olarak uluslararası meselelere nasıl dahil olması gerektiğine dair bir ayrılığa da temas ediyor.
Peki, Suudi veliahtı Muhammed bin Nayef’in azledilip yerine Muhammed bin Selman’ın getirilmesi… Bu değişim Orta Doğu için ne anlama geliyor ve bu değişimin Katar krizine etkisi ne olacak?
Muhammed bin Selman muhtemelen Muhammed bin Nayef’e kıyasla Katar’a karşı daha sert bir tutum izleyecek. Katar krizinin nasıl çözüleceği meselesi, Muhammed bin Selman’ın veliaht prens olarak ilk imtihanlarından biri olarak. Genel olarak da şunu söyleyebiliriz ki Körfez İşbirliği Teşkilatı (KİK) içerisinde şu an yeni bir şahin eksen oluştu ve bu eksen Riyad’daki Muhammed bin Selma ile Abu Dabi’deki Muhammed bin Zayed çevresinde şekillenmiş durumda.
Katar’ın mevcut lideri Al Sani’ye karşı bir darbe girişimi ya da Suudi Arabistan kaynaklı bir dış askeri müdahale bekliyor musunuz?
Hayır... 11 bin ABD askerinin varlığı ve Türk askerlerinin bölgeye konuşlanması Katar’a bir askeri müdahale olmayacağını teminat altına alıyor. Ayrıca Katar kraliyet ailesi içerisinde geçmişte bazı grupsal ayrılıklar bulunduysa da bu ayrılıklar aile içerisinde bir parçalanma yaratacak kadar ciddi değil.
Katar’ın bu ambargoya dayanamayıp Al Jazeera’yi kapatmak (yahut yayınlarda seslerini kısmak) gibi büyük tavizler vereceğini düşünüyor musunuz yoksa Katar bu durumun üstesinden gelebilir mi?
Katar, ticari ambargonun üstesinden gelebilecek seçenekleri takip edebileceğini gösterdi ve böylelikle bir süre mevcut durumun üstesinden gelebilmelidir diye düşünüyorum. Ancak zaten oldukça masraflı bir girişim olan 2022 Dünya Kupası hazırlıkları kapsamında ihtiyaç duyulan inşaat malzemelerinin maliyetlerine dair ciddi bir darboğaz yaşanabilir.
TAHRAN, KRİZİ KİK’TEKİ ÇATLAĞI DERİNLEŞTİRMEK İÇİN FIRSATA ÇEVİREBİLİR
Türkiye’nin Katar krizine verdiği karşılığı nasıl buluyorsunuz? Ayrıca Türkiye’ye izleyeceği politika konusunda bir tavsiyeniz olur mu?
Katar’a sunulan 13 maddelik talep listesindeki maddelerden birinin Katar’daki Türk üssünün kapatılması olması, Türkiye’nin diğer KİK ülkeleri ile olan ilişkilerini etkileyecektir. Öte yandan Türkiye, Katar ve İran ekseninde kurulan adı konmamış bloğun bir parçası olursa da Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerindeki yıpranma daha da ilerleyecek. Suriye meselesinin, mevcut durumun pratikte bir etki doğurup doğurmadığını test edebileceğimiz yer olduğunu düşünüyorum.
Dr. Kristian Ulrichsen
Son fakat önemli bir soru: Bu kriz, İran’ın bölgedeki rolünü nasıl etkiler?
İran, bu durumu, KİK ülkeleri ve on yıllardır ABD’nin Körfez’deki politikalarının mihenk taşı olan güvenlik ağı içerisinde açılan çatlağı daha da derinleştirmek için bir fırsat olarak görebilir. Mevcut krizin ironik yönlerinden biri, Suudiler ve BAE, Katar’ı KİK çizgisine çekmeye çalışırken onu daha fazla uzağa itiyorlar.