Görüşler

Süleyman Faruk Gözen yazdı: Ekonomiye nasıl davranırsan öyle karşılık bulursun

Süleyman Faruk Gözen yazdı: Ekonomiye nasıl davranırsan öyle karşılık bulursun

Chicago Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Süleyman Faruk Gözen, ekonomide yaşanan süreç üzerine değerledirmede bulunuyor.

Döviz kuru, uzun zamandır ekonomilerin gidişatı hakkında bilgi edinmek için en sık başvurulan göstergelerden birisi. Son dönemlerde Türkiye dahil gelişmekte olan bazı ülkeler için ise, döviz kuru bu fonksiyonundan daha fazlasını ve zorunu üstlenerek, ekonomi sorunlarına çözüm aracı olarak görülmeye başlandı. Ancak, bu yaklaşım, yaşanan sorunsalların köklerine odaklanmamakta ve ortaya konulan politika araçları palyatif çözümler haline gelmektedir. Nihayetinde de ekonomik sistem, içinde bulunduğu dengeden çıkamamaktadır. Bunu tetikleyen hataların başında da bir fiyat mekanizması olan döviz kurunun, ekonomik sistemdeki denge sürecinin bir sebebi olarak görülmesi geliyor. Halbuki, mikro ve makroekonomik denge dinamiklerini doğrudan etkileyen temel unsurlar; kaynakların etkinlik, verimlilik ve sürdürülebilirlik çerçevesinde ekonomik aktörler tarafından kullanımının ve yeniden dağılımının sağlanabilmesi ilkesinde gizlidir. Peki, bir fiyat olgusu olarak döviz kurunun ekonomik denge içerisindeki fonksiyonu nedir ve ne değildir?

18-09/28/screenshot_4.jpg

Ekonomide gözlemlediğimiz her türlü fiyat, çeşitli ekonomik aktörlerin (hane halkları, şirketler, devlet kurumları gibi) bazen birbirleriyle çarpışan bazen de birbirlerini besleyen ekonomik tercih ve davranışlarının dengedeki etkileşiminin sonucunda oluşan bir göstergedir. Bir başka deyişle, fiyat olgusu denge sürecinin bir sonucudur, sebebinden ziyade. Dengeye yön veren sebepler ise ekonomiyi sağlıklı büyüme ve kalkınmışlık seviyesine götürecek temel faktörlerde aranmalıdır. Bu faktörler, dengede oluşan ekonomik çıktıların (mesela hane halkları için tüketim ve tasarruf, şirketler için üretim ve yatırım, devlet kurumları için maliye ve para politikaları gibi) etkinliği ve sürdürülebilirliğine bağlıdır.

Dolayısıyla, gerçekleşen fiyatın ekonomik dengenin iyileştirilmesi için bir çözüm aracı olarak görülmesi çok kolaycı bir yaklaşım. Çözüm araçları ise her bir aktörün ekonomik davranışlarını şekillendiren temel faktörlere yönelik yapılan iyileştirilmeler ile doğrudan ilintili. Somutlaştırmak gerekirse, bu faktörlerden bazıları hane halklarının tüketim ve tasarruflarının iyileşmesine yönelik verimlilik merkezli insan sermayesine olan yatırımlar, şirketlerin üretim ve yatırımlarını güçlendirecek inovatif ve katma değerli üretimi sağlayan proje ve stratejiler, ekonomik dinamiklerin sosyal refaha dönüştürülmesini sağlayacak maliye ve para politikası araçlarının geliştirilmesi gibi.

Kısacası, genel anlamda fiyat, böylesi bir denge patikasının tohumu değil, meyvesi gibidir. Üretkenlik, verimlilik ve kaynakların yeniden etkin dağılımı ilkesi etrafında şekillenen ve kurumsal ekonomi yapılanması çerçevesinde ilerleyen bir patikanın meyvesi istikrarlı ve sürdürülebilir bir fiyat seviyesi iken, bunun aksine gerçekleşen ekonomik sürecin meyvesi ise kırılgan ve kontrol edilemez bir fiyat seviyesinin mevcut olması şeklinde betimleyebiliriz.

Buradan döviz kurunun piyasadaki ekonomik beklentileri şekillendiren önemli bir gösterge olmadığı anlamının çıkmasını istemem. Tabii ki, döviz kuru kısa vadeli beklentileri, fırsatları ve maliyetleri değiştirerek ekonomik aktörlerin davranışlarını etkileyebilecek kadar önemli bir fiyat mekanizmasıdır; ancak bahsi geçen dengenin niteliklerini iyileştirebilecek özelliğe sahip değildir.

Bunun aksine, döviz kuru gibi bazı fiyat araçlarının cazibesinden faydalanarak büyüme hedefini gerçekleştirmeyi bir yaklaşım olarak benimsemiş ekonomi örneklerini çok da uzakta aramayalım. Türkiye ekonomisi, küresel krizin hemen öncesi ve hatta sırasında dış finansman kaynaklarının başlıca fiyatları olan döviz kuru ve piyasa faizini avantaja dönüştürmeye çabalamış ve sonrasında sağlanan bol likidite kaynakları hızlıca büyüme uğruna düşük katma değer ve verimlilik getiren, başta inşaat sektörü olmak üzere, birimlerdeki tüketim ve yatırım kaynaklarına aktarılmıştır. Bu da borçlanılan finansmanın sürdürülebilirliğini sağlayacak üretim kapasitelerinin geliştirilmesine engel olmuş ve kendi kaynaklarını küresel ekonomi ve piyasadaki kalite standartlarına göre üretemeyen ve verimlilik esasına göre yeniden dağılımını sağlayamayan bir ekonomik sürece zemin hazırlamış ve sonucunda da dış finansmana daha çok bağımlı ve dolayısıyla da kırılgan bir sistem olmaya yol alınmıştır.

Ekonomik sistemin niteliği, hedefler ile bunu hayata geçirebilecek tüm aktörlerin ilgili kaynaklarının potansiyelleri arasında gerçekleşecek ‘sinerji’ye bağlıdır. Kötü bir denge kötü bir ‘sinerji’nin tezahürüdür. Kötü bir ‘sinerji’nin bir başka kötü özelliği de aynı zamanda diğer anomalileri de beraberinde getirmesi. Bu anomalilerden en önemlileri ise ekonomik sistemin bazen denge içinden bazen de dışından gelen ekonomik şoklara karşı dayanaksız bir yapı haline gelmesi ve beraberinde dengede oluşturduğu yüksek oynaklıklar. İşte günümüzde yaşanan döviz kuru dalgalanmaları, yıllardan beri süre gelen kötü ‘sinerji’nin başlıca tezahürlerinden birisi.

Ekonominin işleyişiyle ilgili çözümler için fiyat olgusunu etkin ve sürdürülebilir bir ekonomik dengenin sebebi değil sonucu olarak görebilecek yapısal vizyon değişikliğine ihtiyaç var.

Kötü ‘sinerji’nin böylesi etkilerini daha da derinleştiren bir başka önemli unsur da ekonomi yönetimi ve diğer ilgili birimlerin kurumsal niteliğinin (Merkez Bankası başta olmak üzere bazı ekonomi kurumlarının bağımsızlığı tartışması, ekonomi rasyonalitesinden kopuk tartışmaların politika söylemi haline gelmesi ve daha benzeri birçok kurumsal ekonomi kalitesini zedeleyen gelişmeleri içeren hatalar zincirinin sonucu olarak) yıpranması oldu. Tüm bu hatalı yaklaşımlar sonucunda ekonomik sistem dinamiklerinin sebeplerinden biri (yeri geldiğinde hızlı büyüme için ‘gaz’, yeri geldiğinde ise kademeli küçülme için ‘fren’) olarak görülen döviz kuru, gerçek fonksiyonunu yerine getirerek sistemdeki dengenin acı bir sonucu olduğu açıkça göstermiştir. Bu süreci, bir halk deyişi çok güzel özetliyor: “Ne ekersen onu biçersin”. Ekonomiye nasıl davranırsan öyle karşılık bulursun.

Peki, ekonomiye nasıl davranılmalı? Uzun vadede sağlıklı büyüyen ve öncesinde kendine yetebilecek, sonrasında da dünyaya seslenebilecek seviyeye ulaşmak isteyen bir ekonomik süreç arzu ediliyorsa, bu hedef, kaynakların etkin kullanımını, stratejik yönetişim eşliğinde dünya pazarına hitap edebilecek üretim kapasitelerinin geliştirilmesini ve ekonomik girdi ve çıktıların verimlilik esasına göre ekonomik aktörler arasında yeniden dağılımını sağlayacak bir ekonomik sistem anlayışı etrafında şekillenmeli.

Aksi takdirde, döviz kuru hareketlerinin kötü dengeyi iyileştirmek için bir araç olarak görülmesi temel ekonomi politika vizyonu olarak benimsenmeye devam edildiği sürece, dengedeki yapısal sorunların köklerinin irdelenmesi yine es geçilecek ve kötü ‘sinerji’nin acı ama gerçek tezahürleri tekrar döviz kuru üzerinden görülmeye devam edilecek. Bu şekilde ekonomi rasyonalitesinden uzaklaşıldıkça da muhtemel bir ‘olması gereken’e dönüş sürecinin işleyişini tıkayacak sistemik bir engel oluşma riski de doğabilecek. Başka bir halk deyişi bu durumu güzelce özetliyor: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”. Ekonomik sistem içerisinde ‘doğrular’ zamanında uygulanmaz ve bu alışkanlık haline gelir ise, artık ne söylenildiğine değil, geçmişte ne yapıldığına bakılır. Neticesinde de ekonomik sistemin dengedeki ekonomi aktörlere gelecek için bir rota çizmesi zorlaşabilir ve ‘politika işlevsizliği’ sorunu ortaya çıkabilir. Bu aşama ise kötü bir ‘sinerji’nin en dip noktalarından bir tanesidir.

Sözün özü, ekonominin işleyişi ile ilgili çözümler için fiyat olgusunu etkin ve sürdürülebilir bir ekonomik dengenin sebebi değil sonucu olarak görebilecek ve her bir denge aktörünün ekonomik davranışlarını belirleyen faktörlerin tespitine ve iyileştirilmesine yönelik yapısal bir ekonomik yaklaşım ve vizyon değişikliğine ivedi ihtiyaç var.

Bu yazımda dengedeki fiyatın (döviz kurunu örnek alarak) ekonomik sistem içerisindeki rolü hakkında genel bir giriş yapmaya çalıştım. Bir sonraki yazımda ise, biraz daha spesifik bir analiz geliştirerek, öncelikle ekonomik büyüme odaklı iyi bir ‘sinerji’yi beraberinde getirerek iyi bir dengeyi sağlayan çeşitli (f) aktörleri ekonomi rasyonalitesi çerçevesinde tartışmaya ve bununla birlikte günümüzde sıkça tartışılan kur-faiz-enflasyon sarmalındaki dinamiklerin bu rasyonaliteden uzaklaşılması sonucunda oluşan kötü bir ‘sinerji’nin ürünü olduğunu daha da pekiştirmeye çalışacağım.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir