Prof. Dr. Adem Apak, Kerbela hadisesinin tarihsel arka planını ve İslam dünyasındaki neden olduğu değişimleri değerlendirdi.
İslâm tarihinde Ali-Muaviye Mücadelesi olarak bilinen rekabetinde Hz. Ali’ye destek veren Iraklılar Muaviye’nin liderliğinde hareket eden Suriyeliler karşısında kaybetmişlerdi. Bunun sonucu olarak devletin merkezi, dolayısıyla hazinesi Kûfe’den Şam’a nakledildi. Daha önce kendilerini devletin asıl sahibi gören Iraklılar yeni şartlarda yönetime bağlı sıradan bir eyalet statüsüne indiler. Onların fethettikleri büyük arazilerin gelirleri artık Şamlıların kontrolüne girmişti. Iraklılar ise yönetimin keyfî tavrına göre bazen artırılan, bazen azaltılan bazen de tamamen kesilen, hiçbir zaman da Şamlıların seviyesine ulaşamayan maaşlarla yetinmek zorunda kalmışlardı. Bu şartlar eski başkentin gururlu sakinlerini son derece rahatsız ediyor, yönetime karşı kinlerini daha da artırıyordu. Onlar bu rahatsızlıklarını göstermek amacıyla fırsat bulduklarında yönetime karşı isyan gerçekleştirdiler. Emevîler aleyhine harekete geçmek istediklerinde ilk önce Hz. Ali’nin çocuklarını ve torunlarını hatırladılar. Zira gerek geçmiş günlere duyulan özlem, gerekse Hz. Ali’ye beslenen muhabbet sebebiyle Iraklıların neredeyse tamamı bu faaliyetlere gönülden destek oluyorlardı. Ancak bu destek bir türlü gönül desteğinden kılıç desteğine dönüşmüyordu. Bunun neticesinde Ehl-i Beyt adına başlangıçta coşkun bir heyecan yaratan, ancak kısa sürede saman alevi gibi parlayıp sönen kıyamlar Emevîlerin gücü karşısında hep etkisiz kaldı. Bu faaliyetlerin pek çoğu hareketin lideri konumundaki Hz. Ali evladı için trajedi ile sonlanmıştır. İslâm tarihinde bu olaylar ve trajediler zincirinin ilk halkası, Hz. Hüseyin’in teşebbüsüne karşı sergilenen kanlı Kerbelâ hadisesidir.
Muaviye’nin ölümünden sonra Yezîd’in halîfe olmasıyla birlikte Kûfe’deki yönetim muhalifleri harekete geçerek Mekke’de bulunan Hz. Hüseyin’i şehirlerine davet etmeyi kararlaştırdılar. Bu amaçla Hz. Hüseyin’e hitaben yazdıkları mektuplarda onu Kûfe’ye gelerek dağınık durumda olan insanları mevcut yönetime karşı toplamaya çağırıyorlar, şayet gelirse kendisini halîfe ilân ederek Yezîd’e karşı savaşacaklarına dair söz veriyorlardı.
Hz. Hüseyin, hareket etmeden önce amcasının oğlu Müslim b. Akîl’i Kûfe’ye gönderdi. Müslim şehre ulaşınca halkın yakın ilgisiyle karşılaştı. Mülayim bir kişiliğe sahip olan şehrin valisi Numan b. Beşîr’in müsamahasından da istifadeyle Hz. Ali taraftarlarıyla toplantılar düzenlemeye başladı. Sonuçta şehirde önemli sayıda bir taraftar grubu toplandı. Bu gelişmeler üzerine Müslim, şehre doğru harekete geçmesi için Hz. Hüseyin’e haber gönderdi.
Diğer taraftan Kûfe’de bulunan Emevî taraftarları başkente haber gönderilerek valinin şehirde olup-bitenlere kayıtsız kaldığını, şayet Kûfe’yi elinde tutmak istiyorsa onun yerine güçlü bir valiyi görevlendirmesi gerektiğini bildirdiler. Bunun üzerine halîfenin emriyle şehrin idaresi Basra valisi Ubeydullah b. Ziyâd’a verildi. Yeni vali Kûfe’ye gelir gelmez halkı itaate çağıran aynı zamanda tehdit içeren bir konuşma yaptı. Yeni valinin ikaz ve tehdidinin ardından Müslim b. Akîl’in yanında toplanmış olan Kûfeliler yavaş yavaş dağılmaya başladılar. Ubeydullah b. Ziyâd onun her hareketini dikkatle takip ediyordu.
Diğer taraftan Hz. Hüseyin, Müslim’in kendisini Kûfe’ye davet eden mektubu alınca harekete geçmeye karar verdi. Onun gitme hazırlıklarından haberdar olan Abdullah b. Abbâs Iraklılara güvenmemesi gerektiğini, kendisini çağıran insanların kendisini her an terk etme ihtimalinin yüksek olduğunu, mutlaka bir hareket başlatmak istiyorsa Yemen’i tercih etmesinin daha uygun olacağını, zira oradakilerin kendisini daha gönülden destekleyeceklerini ifade ettiyse de, Hz. Hüseyin’in kararını değiştiremedi.
HZ. HÜSEYİN VAZGEÇMEDİ
Hz. Hüseyin yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hicretin 60. yılı Zilhicce ayının sekizinci günü (9 Eylül 680) ailesiyle birlikte Mekke’den Kûfe’ye doğru yola çıktı. Hareketi esnasından karşılaştığı herkes ona Kûfelilere güvenmeyip geri dönmesi tavsiyesinde bulundu. Bunlar arasında meşhur şair Ferazdak “Kûfelilerin kalbi seninle, kılıçları ise Ümeyyeoğulları’yla birliktedir” diyerek Hz. Hüseyin’e Irak’a gitmemesi gerektiğini bildirdi. Ancak onun ikazı da etkili olamadı.
Diğer taraftan Kûfe valisi, Müslim b. Akîl’i yakalayıp öldürmüş, Hz. Hüseyin’in Mekke’den hareket ettiği haberini alınca, onun geçeceği yolları gözetim altında tutması için Husayn b. Numeyr komutasındaki askerî birliği harekete geçirmişti. Kûfe’ye doğru yoluna devam eden Hz. Hüseyin, Zû Husum denilen yerde Kâdisiye’de konaklamış bulunan Husayn b. Numeyr’in gönderdiği Hürr b. Yezîd komutasındaki askerî birlikle karşılaştı. Onların görevi Mekke’den gelen kafileyi sürekli olarak gözetim altında bulundurmak ve Kûfe’ye ulaştırmaktı. Hz. Hüseyin muhataplarına kesinlikle Ubeydullah’ın yanına gitmeyeceğini bildirdi. Hürr b. Yezîd ise buna izin veremeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin Kûfe yolu ile Medine yolu arasında farklı bir güzergâha doğru harekete geçti. Hz. Hüseyin yanındakilerle birlikte Ninova bölgesinde yer alan ve günümüzde Bağdat’ın 100 km. güneydoğusunda bulunan Kerbelâ denilen yere indirildi. (2 Muharrem 61/2 Ekim 680).
Hz. Hüseyin kafilesinin Kerbelâ’da konaklamasının dördüncü gününde Ömer b. Sa‘d b. Ebû Vakkâs, emrindeki orduyla bölgeye ulaştı. Herhangi bir çarpışmaya meydan vermeden meselenin halledilmesini isteyen Ömer, hem Hz. Hüseyin’in tekliflerini ihtiva eden, hem de kendisinin nasıl bir yol takip etmesi gerektiğini soran bir mektubu Ubeydullah’a gönderdi. Kısa süre sonra gelen cevapta vali, ondan Hz. Hüseyin’e halifeye biati teklif etmesini, ayrıca onun su ile bağlantısının da tamamen kesilmesini istedi. Bu hadise Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinden üç gün önce gerçekleşmiştir. Hz. Hüseyin, Kûfe ordusu komutanına ya geri dönmesine, ya sınır şehirlerine gidip cihad etmesine ya da Yezîd’in yanına giderek meseleyi bizzat görüşmesine izin verilmesini istedi. Bu talep Ubeydullah b. Ziyâd’a ulaştırıldı. Vali kendisine yapılan tekliflerin hiç birini kabul etmedi. Artık taraflar arasında çatışma kaçınılmaz hale geldi. İlk saldırılar neticesinde Hz. Hüseyin’i korumaya çalışanlar sırasıyla öldürüldüler. Sonuçta Hz. Hüseyin de dâhil olmak üzere Kerbelâ hadisesinde 72 kişi Kûfeliler tarafından öldürüldü. Kaynaklarda çarpışmalar esnasında Kûfelilerin de 88 kayıp verdikleri rivayet edilir.
Hz. Hüseyin ve onunla birlikte öldürülenlerin kesik başları çarpışmaların hemen ardından vali Ubeydullah b. Ziyâd’a götürüldü. Ömer b. Sa‘d da iki gün sonra Hz. Hüseyin’den kalan kadın ve çocukları Kûfe’ye sevketti. Bunlar daha sonra Kûfe’den başkent Şam’a götürüldü. İslâm tarihi kaynaklarında Yezîd b. Muaviye’nin Hz. Hüseyin ve taraftarlarının başına gelenlere çok üzüldüğü, hadisenin bu noktaya gelmesinde Ubeydullah b. Ziyâd’ı sorumlu tuttuğu ve ona lanet okuduğu rivayetleri mevcuttur. Ancak Yezîd’in bu hususta Ubeydullah’a karşı herhangi bir yaptırım uygulamamış olması, onun gelişmeleri gerçek anlamda onaylamadığı görüşüne şüphe düşürür mahiyettedir. Anlaşılan odur ki, Yezîd, hadiseden dolayı üzüntüsünü göstermekle birlikte, bunun gereğini yerine getirmemiş, sorumlular hakkında herhangi bir tahkikat yapmamıştır. Üstelik Ubeydullah onun zamanında Kûfe’de olağanüstü yetkilerle görev yapmaya devam etmiştir. Bununla birlikte Yezîd, yanında bulundukları süre zarfında Hz. Hüseyin’in geride bıraktığı ailesine özel misafiri muamelesi yapmış, bir süre sonra her türlü ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle yanlarına muhafız birlikleri görevlendirerek onların salimen Medine’ye ulaşmalarını sağlamıştır.
SORUMLU HALİFE
İslâm tarihçileri Kerbelâ hadisesine müdahil olanların sorumlulukları üzerine bir takım değerlendirmeler yapmışlardır. Bunun sonucunda hadisede birinci derecede sorumlu olanlar halîfelik makamında bulunan ve hadisenin siyasî mesuliyetini yüklenen Yezîd, onun Kûfe’deki valisi Ubeydullah b. Ziyâd ve emrindeki komutanlar, Hz. Hüseyin’i şehirlerine davet edip sonra da yalnız bırakan, üstelik Kerbelâ’da bizzat kendi elleriyle katleden Kûfelilerdir. Zira Hz. Hüseyin’in katilleri arasında Ümeyyeli veya Şamlı hiç kimse yoktur. Hadisede eli bulunanlar Hz. Ali taraftarı olarak nitelendirilen Kûfelilerdir. Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyâd, Kerbelâ’da meydana gelen katliamın görünen sorumlusu olmakla birlikte, hadisenin siyasî ve gerçek sorumlusunun devlet başkanlığı makamında bulunan Yezîd’in olduğu açıktır. Hz. Hüseyin başta olmak üzere yakınlarının şehit edilmesi, ayrıca daha sonra gerçekleşecek olan Medine istilâsı ve Mekke’nin muhasarasıyla birlikte Kâbe’nin mancınıklarla tahrip edilmesi hadiselerinin baş sorumlusu olması sebebiyle Yezîd b. Muaviye, İslâm tarihi boyunca Müslümanların hafızasında belki de en çok nefret edilen şahıs olmuştur. O kadar ki, onun ismi insanlar arasında hakaret sıfatı olarak kullanılmıştır ki, bu anlayış günümüzde de devam etmektedir.
Kerbelâ hadisesi, yakın ve uzak neticeleri açısından aynı zamanda İslâm tarihinin önemli ve karmaşık olayları arasında kabul edilir. Zira mezkür olay sebebiyle gerek devlet başkanı Yezîd, gerekse Emevî hanedanına karşı toplumda büyük infiale sebep olmuştur. Nitekim Hz. Hüseyin’in öldürülmesine tepki olarak çeşitli şahıs ve gruplar tarafından, farklı gayeler güdülerek pek çok isyan gerçekleştirilmiştir. Ayrıca bu hadise Emevîlerin Müslüman kamuoyunun desteğini önemli ölçüde kaybetmesine sebep olmuş ve hanedanın yıkılışına kadar yönetim aleyhtarı faaliyetlerin en önemli propaganda malzemesi haline gelmiştir. Hadiseyi gayeleri uğruna en iyi kullananlar ise Horasan’da başlattıkları isyan sonucunda iktidarı Emevîlerin elinden alan Abbâsîler’dir. Binaenaheyh İslâm tarihçileri Emevî devletinin yıkılış sebepleri arasında Hz. Hüseyin’in öldürülmesini öncelikli olarak zikrederler.
Kerbelâ hadisesi sadece siyasî neticeler doğurmamış, politik nitelikli başlayan Şia hareketi ideolojisini belirleyen en önemli âmil olarak kabul edilmiştir. Öyle ki Şiilik bundan sonra sadece Ali taraftarı olma boyutunu aşmış, ona bağlı olanları, Müslümanları yönetmeyi Hz. Ali evladının devredilmez hakkı olduğu inancını bir dini hüküm olarak kabul eden bir grup haline getirmiştir. Şiiler, Emevîlerin veraset yoluyla iktidarın devri anlayışına tepki olarak, hilâfetin sadece Hz. Ali soyundan gelenlerin hakkı olduğu tezini savunmaya, hatta bunu bir akîde olarak benimsemeye başlamışlardır. Nitekim daha sonraki süreçte Ehl-i Beyt adına atılan bütün siyasî adımların ve fikrî temellendirmelerin ana referans noktası Kerbelâ hadisesi olmuştur. Sonuçta Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi Şia mezhebinin siyasî hayat kaynağı, adeta doğum tarihi olarak telakki edilmiştir. Böyle olduğu içindir ki, Şiiliğin temel şahsiyeti ve hareket noktası resmiyette Hz. Ali olmakla birlikte, bu olay sebebiyle Hz. Hüseyin’in adı daha öne çıkmıştır. Şiiler tarafından Hz. Hüseyin’in şehit edildiği tarih büyük hatırlanır ve görkemli törenler yapılırken, Hz. Ali’nin şehit edilmesi hadisesi ve yıldönümü aynı ilgiyi hiçbir zaman görmemiştir. Gerçekten Günümüzde de İmâmiyye’nin gönül ve duygu dünyasını esas olarak Hz. Hüseyin sevgisi yönlendirmektedir. Onun trajik sonu İslâm edebiyatında başlı başına bir tür oluşturmuş, özellikle taziye törenlerinde okutulmak üzere “maktel”, “Maktel-i Hüseyin” adı verilen mersiyeler kaleme alınmıştır.