KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın hayatı arama motorlarında sıklıkça aratılıyor. Barış Pınarı Harekatı hakkındaki açıklamalarının ardından Mustafa Akıncı’nın hayatı merak edilir oldu. Peki Mustafa Akıncı kimdir? İşte bilmeniz gerekenler…
“Barış Pınarı desek de akan su değil kandır” sözleriyle büyük tepki toplayan KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın hayatı son günlerde merak edilir oldu. Skandal açıklamalarının ardından eleştirilen Mustafa Akıncı’nın ismi son zamanlarda arama motorlarında aratılıyor. İşte Mustafa Akıncı ile ilgili bilinmesi gerekenler…
KİMDİR?
1947 Limasol doğumlu olan Mustafa Akıncı, ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunudur. 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti Kurucu Meclis'ine seçilen Akıncı, 28 yaşında Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanlığı görevine getirilmiştir.
KIBRIS TÜRK BELEDİYELER BİRLİĞİ'NİN İLK BAŞKANLIĞINI YAPTI
Akıncı bu görevi 14 yıl boyunca sürdürmüştür. 1983 yılında Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği'nin kuruluşunda etkin rol üstlenerek birliğin ilk başkanlığını üstlenen Akıncı, 1987 yılından 2001 yılına kadar Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) Genel Başkanlığı görevinde bulundu. 1993 – 2009 yılları arasında KKTC Cumhuriyet Meclisi'nde milletvekilliği görevini sürdürdü.
BAŞBAKAN YARDIMCILIĞI VE TURİZM BAKANLIĞI YAPTI
1999 – 2001 döneminde Başbakan Yardımcılığı ve Turizm Bakanlığı görevini üstlenen Akıncı, 2003 yılında oluşturulan Annan Planı döneminde oluşturulan Barış ve Demokrasi Hareketi'nin (BDH) kurucularından olup, liderliğini üstlendi.
CUMHURBAŞKANLIĞI DÖNEMİ
Mustafa Akıncı, 26 Nisan 2015 tarihinde gerçekleştirilen 2. Tur KKTC Cumhurbaşkanlığı seçiminde %60,5 oy olarak KKTC Cumhurbaşkanlığı görevine seçilmiştir.
SKANDAL SÖZLER
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Barış Pınarı Harekatı'nın dördüncü gününde tepki çeken bir açıklama yapmıştı.
Mustafa Akıncı'nın açıklaması şöyle:
"Bazen sessiz kalmak söyleyecek sözünüz olmadığından değildir. Bazen durumlar o kadar karmaşıktır ki, bazı kestirmecilerin kolaycılığında "Evet" ya da " Hayır "la geçiştirilmesi mümkün değildir. Söyleyeceklerinizle durumu etkileme olanağını göremediğiniz durumlarda sessiz kalmak da gerekebilir. Ancak Türkiye'nin Suriye'deki son operasyonu konusunda sürekli üzerime geliniyor. Kimi görüşümü merak ettiğinden, ama bir çoğu da kendi politik amaçlarına malzeme yapmak telaşı ile sabırsızlanıyor. Bazı çok bilmişler de bu sessizlik üstüne komplo teorileri bile icat etmeye başladılar. Bu durumda ne düşündüğümü açıklamak kaçınılmaz oldu: Herşeyden önce içimizde Türkiye'nin iyiliğini ve terör belasından kurtulmasını istemeyen olduğuna inanmıyorum. Mesele "Türkiye'nin iyiliği nerededir?" sorusunun yanıtındadır. Bu sorunun gerçek muhatabı elbette Türkiye'de yaşayanlardır. Ama benim inancım Suriye topraklarının artık neredeyse 10. yılına girmekte olan savaşa doyduğu noktasındadır. On yıldır akan kan bundan böyle de akmaya devam ederse barışa ulaşmak mümkün olmayacaktır. Bana göre Türkiye'nin mutlu ve huzurlu geleceği Türkü – Kürdü – Arabı ve Türkmeni ile tüm bölge halklarının dialog içinde inşa edecekleri bir düzenle mümkün olacaktır. Suriye'nin toprak bütünlüğü içinde kendi sınırlarına sahip çıkabileceği ve Türkiye'nin de kendi sınırlarını güvende hissedebileceği bir durumun yaratılması gerekiyor. Bunun için kanımca Türkiye ile Suriye arasında en erken zamanda ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin büyük yararı olacaktır. Bunun da ötesinde Türkiye'nin Mısır dahil diğer bölge ülkeleriyle bozulan ilişkilerinin de düzeldiğini görmek en büyük dileğimdir. AB ile kavgalı değil işbirliği içinde bir Türkiye herkes için daha iyi olacaktır. 1974 yılında 27 yaşındayken, Faşist Yunan Cuntasının neden olduğu Türkiye'nin askeri harekatında ben de her genç Kıbrıslı Türk gibi görev aldım. Lefkoşa'da Dereboyu'ndaki savaşta arkadaşlarım yanımda şehit düştüler; pek çoğumuz gibi ben de savaşın ne demek olduğunu yaşayarak öğrendim. Bu nedenle savaşın acılarını hiç bir toplumun yaşamasını istemem. Türk- Kürt- Arap hiçbir çocuğun burnunun kanamasını arzulayamam. Daha önce de söyledim 1974'te biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce dialog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir."