Kur’an’ı Kur’an yapan unsurlar III

Kur’an’ı Kur’an yapan unsurlar III

Kur’an’ı Kur’an yapan unsurlardan biri mana diğeri ise lafızdır. Kur’an, sonsuz ilâhî ilimden gelen, sonsuz manaları bulunan ve eşsiz söz dizimine sahip mucize bir kitaptır. İşte Kur’an’ın lafız ve manasıyla vahiy olduğunu gösteren deliller...

19-05/24/niyazi-1558708804.pngBütün bu deliller gösteriyor ki Kur’an’ı Kur’an yapan unsurlardan biri mana diğeri ise lafızdır. “Kur’an’ı, Rahman olan Allah öğretti”, “Muhakkak ki o (Kur’an), Âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir. Onu Ruhu’l-emin (Cebrail), uyarıcı lardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine in dirmiştir”, “(Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur’an, hik met sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana veril mektedir” ayetlerinin delâlet ettikleri gibi, Kur’an, sonsuz ilâhî ilimden gelen, sonsuz manaları bulunan ve eşsiz söz dizimine sahip muciz bir kitaptır. Peki Kur’an’ın lafız ve manasıyla vahiy olduğunu gösteren deliller hangileridir?  

  1. a) Kur’an’da Hz. Peygamber’e (a.s.m.) hitaben “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesinin 330’dan fazla kullanıl ması, iki yönden konumuza ışık tutmaktadır.

Birincisi, bu ifadede dışarıdan bir emir sözkonusudur. Hâlbuki elçiler, kendilerini gönderenlerin söylediklerini farklı bir tarzda ifade ederler. Meselâ: Biri diğerine “Git, filân adama de ki: ‘Allah birdir’” dese, elçi olan kimse, vardığı yerde herhâlde aynı cümleyi tekrarlamaz; aksine eğer gönderen kimseyi de işe katarsa “Beni gönderen kimse, Allah’ın bir olduğunu size söylememi istedi” der. Şimdi bu küçük misali göz önünde bulunduralım ve Kur’an’ın üslûbuna dikkat edelim! “De ki: ‘Allah birdir.’”, “De ki: ‘Eğer duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?’”, “De ki: ‘Ben kendime bile Allah’ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne sahibim.’” Demek ki, Kur’an’ın elçisi yalnız vahyin manasını değil, lafzını da tebellüğ ve tebliğ etmiştir. 

İkincisi, “kul=de ki” tabiri “kavil=söz” anlamını çağrıştırdığından, Kur’an’da çokça kullanılmasının bir hikmeti de Kur’an’ın hem mana hem de lâfız olarak Allah’tan gelen bir vahiy olduğuna delâlet etmek içindir. 

  1. b) “Nasihat ve her şeyin açıklamasına dair ne varsa hepsini Musa için levhalarda yazdık” ayetinde, açıkça Hz. Musa’ya (a.s.), levhalarda yazılı olan ve dolayısıyla manalı sözlerden ibaret olan vahiy verildiği ifade edilmiştir. Şüphesiz, ne Hz. Muhammed’e (a.s.m.) ne de Hz. Musa’ya (a.s.) veya diğer peygamberlere gelen vahyin iletişim şeklini idrak edemeyiz. Ancak bu vahiylerin hem mana hem de lâfız olarak geldiğini, ayetlerden anlamak mümkündür.
  2. c) Zerkanî’nin belirttiği gibi, “Kur’an’ın sadece manası Allah’tan olduğu” iddiası, hem kitap hem de sünnete ters düşmektedir. Lâfzı, melek Cibril veya Hz. Muhammed’e (a.s.m.) ait olduğu kabul edilirse Kur’an’ın üslûbu nasıl mucize olabilir? Ve Kur’an’a nasıl “Allah kelâmı” denilebilir?
  3. d) Kutsî hadisin en meşhur tariflerinden biri “manası Allah’a, lâfzı ise Hz. Muhammed’e (a.s.m.) ait olan va hiy” şeklindedir. Buna göre, eğer Kur’an için de aynı şey düşünülürse, ikisi arasında ne gibi bir fark kalır? Bu takdirde Hz. Peygamber’in (a.s.m.), Kur’an’ın yazıyla tespiti için gösterdiği titizliği, kutsî hadis için de göstermemesi neyle izah edilebilir?
  4. e) “Kur’an’ın yalnız manadan ibaret olduğu kabul edilirse bu takdirde Kur’an’ın lâfzı, insan aklının ürünü olması gerekir ki bunun yanlışlığı ortadadır. Zira, böyle olduğu takdirde, Allah’ın sonsuz ilminden gelen Kur’an’ın manalarını, sınırlı beşeri kalıplara koymak anlamına gelir. Kaldı ki Kur’an lafızlarının birden fazla manayı barındırdığı kabul edilmektedir. Bu sebepledir ki ehl-i hak olan ehl-i sünnet ve cemaat, Kur’an’ın lâfız ve mana toplamından ibaret olduğunda birleşmişlerdir.
  5. f) “(Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye, her resulü/peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik” ayetinde; risalet dilinin, peygamberin gönderildiği kavmin dili olduğu ifade edilmektedir. Buna göre, ayet, Kur’an’ın Arapça olarak vahyedildiğini göstermektedir. Çünkü mu karrer bir kaidedir ki “hüküm müştak üzerine yapılırsa iş tikakın mehazı o hükmün illetini gösterir.” Bu kaideye göre, ayette geçen “Her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik” ifadesi bir hükümdür. Bu ifadede yer alan “resul,” müştak (türetilmiş) bir kelimedir; iştikakın mehazı / türetilmiş kelimenin kökü ise “risalet”tir. O hâlde, söz konusu olan “resul”’den maksat “risalet” tir. Çünkü bir insan olarak her peygamberin, içinde bulunduğu topluluğun dilini konuşması tabiîdir; bunun risaletle bir ilişkisi yoktur. O hâlde, vurgulanmak istenen husus, peygamber değil, peygamberliktir. Peygamberliğin özü ise vahiydir. Konumuzla ilgili olan vahiy ise Kur’an’dır. Buna göre, ayetten, “Kur’an dili Arapçadır” neticesini çıkarmak gerekir. Ayette “kavmin dili,” “lisan” kelimesiyle ifade edilmiştir ve “lisan”ın “bir söz manzumesi” olduğunda da dilciler arasında herhangi bir ihtilâf yoktur.
  6. g) Allah’a ve ümmî peygamber olan Resulüne -ki O, Allah’a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” ayetinde geçen “Ki o (peygamber), Allah’a ve onun sözlerine inanır” ifadesi, Kur’an’ın hem lâfız hem de mana bakımından Allah’ın sözü olduğunu göstermektedir. Âdeta yalnız bu hususa işaret etmek için burada bu ifadeye yer verilmiştir.

“Yoksa onlar, (senin için) ‘Allah’a karşı yalan uy durdu’ mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler ve Allah, batılı yok eder, sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz, O, kalplerde olanları bilendir” ayetinde işlenen temalar çerçevesinde “Allah, sözleriyle hakkı ortaya koyar” ifadesine dikkat edilirse Kur’an’ın lâfızlarının da Allah’a ait olduğu gerçeği görülür. “Allah dilerse senin kalbini de mühürler” ifadesi ile “sözler” in Allah’a izafe edilmesi arasında çarpıcı bir ilişki söz konusudur. Buna göre, Hz. Muhammed’in (a.s.m.) kalbi, sadece gelen vahiylere karşı alıcı konumundadır; başka hiçbir müdahalesi söz konusu değildir. Bu sebeple eğer kalbi mühürlenirse, gelen vahyin ne manasını ne de lâfızlarını anlayıp ezberinde tutabilir. 

  1. h) İbn Müğire’nin “Bu Kur’an, insan sözünden başka bir şey değil” şeklindeki sözünü hatırlatan Yüce Allah, böyle söylemenin büyük bir suç unsuru teşkil ettiğini ve büyük bir iftira olduğunu, bu sebeple de dehşet verici bir cezayı hak ettiğini ifade etmek üzere: “Ben onu Sakar’a (cehenneme) sokacağım” buyurmuştur. Bu da Kur’an’ın, Hz. Muhammed (a.s.m.) dâhil hiçbir insanın sözü olmadığını ortaya koymaktadır.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN