Ekmeleddin İhsanoğlu, Abuzer ve Filiz Kalyon tarafından yayına hazırlanan ‘Sürgünde Unutulan Türk Şâiri İbrahim Sabri’ Kabalcı Yayıncılık’tan çıktı. Hürriyet ve İtilâf’ın kurucularından olup, Damat Ferit kabinesinde Şeyhülislamlık yapan Mustafa Sabri Efendi’nin oğlu İbrahim Sabri, Anadolu Hareketi’ne muhalif olduklarından 150’likler listesine alınarak babası ile sürgüne gönderilmişlerdi. İhsanoğlu’nun kitapta İbrahim Sabri hakkında yazdığı biyografik makaleler, sürgündeki yaşamına ışık tutuyor.
TANER AY
50’liklerin ‘Diğer Eşhas’ listesinde 113 numarayla yer alan İbrahim Sabri Bey’i biliyordum. Hürriyet ve İtilâf’ın kurucularından olup Damat Ferit kabinesinde Şeyhülislamlık yapan Mustafa Sabri Efendi’nin oğluydu. Baba oğul her ikisi de Anadolu Hareketi’ne muhalif olduklarından 150’likler listesine alınmışlar ve sürgüne gönderilmişlerdi. İbrahim Sabri Bey’in şâir kimliğini ise yıllar önce İbnülemin Mahmut Kemal’in ‘Son Asır Türk Şâirleri’ kitabından öğrenmiştim ama nedense aklımda kalmamış. Bu yüzden Kalabalık Cadde’ye ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’ yazı dizisini hazırlarken onu ıskalamıştım.
Ekmeleddin İhsanoğlu, Abuzer Kalyon ve Filiz Kalyon tarafından yayına hazırlanan ve Kabalcı Yayıncılık’tan çıkan ‘Sürgünde Unutulan Türk Şâiri İbrahim Sabri’ kitabını, tesadüfen Mehmet Ruyan Soydan’dan ve Turgay Anar’dan duydum. Bu nedenle de biraz gecikerek okudum. Ama, kitapta, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun yazdığı biyografik ‘Sürgünde Unutulan Türk Şâiri’, ‘İbrahim Sabri’nin Şiir Dünyası’ ve ‘İbrahim Sabri’nin Türk Edebiyatından Arapça’ya Tercümeleri’ bölümlerinden çok şey öğrendim. Ayrıca, ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’ yazı dizime İbrahim Sabri Bey’i almadığım için de çok sevindim. Çünkü, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun verdiği bilgilerin çoğunu bilmediğim gibi, onlara ulaşmam da mümkün değildi. Edebiyatımızda unutulanlardan birini bulup, onun hakkında yazılabilecek en sıhhatli metni kaleme aldığı için Ekmeleddin İhsanoğlu’na müteşekkirim.
150’LİKLERİN YASAĞI KALKSA DA EVİNE DÖNEMEDİ
Bilindiği gibi, 1938’de 150’liklerin yasağı kaldırılmasına karşın, Sabri ailesi Türkiye’ye dönmemiştir. Aile o sırada Kahire’de Mısr el-Cedide semtinde ikamet etmektedir. 1939’da İbrahim Sabri Bey Mısır vatandaşlığına geçer. Semtten komşularından biri de Arap Edebiyatı’nın en büyük uzmanlarından biri sayılan Mahmud Muhammed Şakir’dir. 1942’de İskenderiye Üniversitesi’ne Türkçe okutman olarak atanır. 1958’deyse yaş haddinden emekli olur. İbrahim Sabri Bey’in İskenderiye yıllarında ‘Eş-Şubbân el-Muslimîn’ hareketine destek çıkması ve onlar için çalışması politik açıdan önemli bir ayrıntıdır. Bu hareket sanki ‘Genç Hıristiyanlar Birliği’nin Müslüman modeli gibiydi. ‘İhvân-ı Müslimîn’in kurucusu Hasan el-Bennâ da ‘Eş-Şubbân el-Muslimîn’ mensubuydu. Hatta, 12 Şubat 1949 günü, ‘Eş-Şubbân el-Muslimîn’in merkezinden evine dönerken, arabasına açılan yaylım ateş sonucunda ağır yaralanmış ve kaldırıldığı hastahânede vefât etmişti. İbrahim Sabri Bey, 1964 ile 1970 arasında Bingazi Üniversitesi’nde Türkçe ve Farsça hocalığı yapar. 1969’daki askerî darbeden sonra Beyrut’a yerleşir. Ancak Lübnan’da iç savaşın çıkması üzerine İskenderiye’ye döner. ‘80’li yılların başında rahatsızlanır, tedavi için gittiği Londra’da 28 Temmuz 1983 günü yaşama vedâ eder.
SALNÂME’NİN ÜÇÜNCÜ CİLDİ YAYINLANDI
İbrahim Sabri Bey, üç yüz beyit kadarlık manzumesinde, Mehmed Âkif için, ‘Bir tarzı vardı, kendine mahsûs açık, selîs’ ifâdesini kullanıyor. Bu büyük şâirimiz ve ahlâk anıtımız, maalesef yıllardır sağdan bazı câhillerin hedefindedir. Onun anısına yaptıkları saygısızlık yetmezmiş gibi, Mehmed Âkif’in ailesine de zulmetmişlerdir. Mehmed Âkif’in oğlu Emin nasıl öldü, biliyor musunuz? Buna karşın, Türk solunun ‘Bolşeviklik’ zırvalığına kapılmamış tabakasının, Mehmed Âkif’e sağdan daha fazla sâhip çıktığını söyleyebilirim. Merâk edenler, Esat Âdil’in 1937’de yayımlanan ‘Mehmed Âkif’ kitapçığı ile Kerim Sadi’nin ‘A. Cerrahoğlu’ ismiyle yazıp 1964’de yayımladığı ‘Bir İslâm Reformatörü Mehmed Âkif’ kitabına bakabilirler. Bütün bunlar geçtiğimiz günlerde üçüncü cildi çıkan ‘Âkif Salnâmesi’ nedeniyle aklıma geldi. Mehmed Âkif Ersoy Fikir ve San’at Vakfı ile Burdur Mehmed Âkif Üniversitesi işbirliğiyle her yıl bir cildi yayımlanan ‘Âkif Salnâmesi’, şâirimiz ve çevresine ilişkin araştırmaları içeriyor. Salnâmenin yayın kurulunda, Mehmet Ruyan Soydan, İbrahim Öztürkçü, Tahsin Yıldırım ve Turgay Anar dostlarım varlar. Bu ciltte Abdullah Uçman’ın ‘Mehmed Âkif-Rıza Tevfik’, Beşir Ayvazoğlu’nun ‘Bir Fotoğrafın Düşündürdükleri: Helvan’da Bir Şâir, Bir Ressam ve Bir Romancı’ ve Ömer Hakan Özalp’in ‘İstiklâl Marşı’nın İstanbul’da İlk İcrası ve Sebep Olduğu Bir Skandal!’ başlıklı araştırmaları ilk okuduklarım oldu. İsmail Kara’nın, Selçuk Karakılıç’ın ve Zafer Gölen’in yazılarınıysa bir sağlık mazeretim nedeniyle ancak önümüzdeki hafta içinde okuyabileceğim. Salnâmede Mehmet Ruyan Soydan’ın hazırladığı ‘Hazîne-i Evrak’ bölümüyse tek kelimeyle nefis!
KÖY EDEBİYATININ DIŞINA ÇIKAN SATIRLAR
Ramis Dara’nın iki ay önce Klaros Yayınları’ndan çıkan ‘Köyüm, Sevgili Köyüm’ isimli eserini çok ilginç ve çok keyifli buldum. Bizdeki ‘Köy Edebiyatı’na dahil edilebilir mi, şüpheliyim. Çünkü, ‘60’lardaki ve ‘70’lerdeki anlamında bir ‘köy edebiyatı’ yapmıyor, anılarından ‘yeni bir köy’ oluşturuyor. Ramis Dara’nın ‘icat ettiği’bu köy biraz Kurttutan ama, ondan daha fazla, ağlayan öküzle, ayrıkotu yiyen kedilerle, işeyemeyen at ve eşeklerin zakkum tütsüsüyle tedavileriyle, mayasıl için avlanan sincaplarla ve kalbi kırık kirpilerle bir ‘doğa şiiri’dir.
Ramis Dara
Ramis Dara’nın kafasındaki ‘köy’, aslında onun anılarındaki ‘doğa’dır. Bu anlamda, Ramis Dara’nın ‘köy’ü, ‘60’larda ve ‘70’lerde ‘sosyalist edebiyat’ ile özdeşleştirilen ‘köy edebiyatı’nın kurallarının dışına çıkan bir ‘anomali’ de oluyor. Belki tek itirazım, kitabın kapak tasarımına olabilir. Çünkü, Ramis Dara, Kurttutan köyünden baktığı doğayı anlatmıyor, doğadan icat ettiği bir ‘köy’ü yazıyor...