Edinburgh Üniversitesi’nden Dr. Martin Sweatman ve ekibi Şanlıurfa'da "tarihin sıfır noktası" olarak nitelendirilen Göbeklitepe'de bulunan taş sütun üzerindeki işaretlerin, dünyanın en eski güneş takvimine ait olabileceğini iddia etmişti. Prof. Dr. Necmi Karul, araştırmacıların bazı figürleri göz ardı ederek, sadece kendi teorisine uygun olanları seçtiğini ve bu yaklaşımın bilimsel titizlikten uzak olduğunu ifade etti.
Şanlıurfa'da 12 bin yıllık geçmişiyle en eski inanç merkezi olma özelliğine sahip olan Göbeklitepe’deki taş sütun üzerindeki işaretlerin, dünyanın en eski güneş takvimi olabileceği öne sürüldü.
Göbeklitepe ve Karahantepe gibi tarih öncesi yerleşim alanlarında bulunan sembollerin astronomik anlamlar taşıyabileceğine dair bir teori, Edinburgh Üniversitesi’nden Dr. Martin Sweatman tarafından ortaya atıldı.
Sweatman ve ekibi, Göbeklitepe'deki D Tapınağı'nda bulunan 43 numaralı dikilitaşın (P43), dünyanın en eski güneş takvimini içerebileceğini ve bu takvimin 12 bin yıllık bir astronomik kayıt olduğunu ileri sürdü.
Buna göre, Göbeklitepe'deki bu oymalar, yaklaşık 13.000 yıl önce kuyruklu yıldızın Dünya'ya çarptığı tarihi kaydetmek için yapıldığı söylenmişti.
Özellikle "akbaba taşı" olarak bilinen bu dikilitaş üzerindeki 'V' sembollerinin, bir günü temsil ettiği ve bu takvimin bir kuyruklu yıldızın yeryüzüne çarpmasının anısına yapıldığı iddia edildi.
'İLK YERLEŞİK TOPLUMLARIN TAKVİME İHTİYACI YOKTU'
Ancak bu teori, Göbeklitepe ve Karahantepe kazılarının başkanı Prof. Dr. Necmi Karul tarafından şüpheyle karşılandı ve eleştirildi. Cumhuriyet Gazetesi'ne konuşan Karul, Sweatman'ın iddiasının dayandığı kozmik çarpışma olayının doğrulanmadığını, ayrıca D Tapınağı'nın, iddia edilen tarihten bin yıl sonra inşa edildiğini anlattı.
Karul, ayrıca Sweatman'ın bazı figürleri göz ardı ederek, sadece kendi teorisine uygun olanları seçtiğini ve bu yaklaşımın bilimsel titizlikten uzak olduğunu ifade etti:
“Yazar Martin Sweatman gerçekliği doğrulanmamış bir kozmik çarpışmadan söz ediyor. Ayrıca P43 adını verdiğimiz dikilitaşın bulunduğu D yapısı bu sözde çarpışmadan bin yıl kadar sonraya tarihleniyor, başka bir ifade ile Göbeklitepe’den bilinen en eski tarihler söylenenin aksine Genç Dryas’ın sonuna ait. Ayrıca Göbeklitepe’deki yapıların bir çatısı olduğundan şüphe duymuyoruz, dolayısıyla bunları gökyüzünün izlendiği mekânlar olarak göremeyiz.
Yazar bugüne kadar Göbeklitepe ve bölgedeki diğer çağdaş yerleşmelerden kendi kurgusuna uygun öğeler seçerek bir anlatı benimsemiş. Göz ardı ettiği figürler, hatta P43 üzerindeki anmadıkları bilimsel bir titizlikten ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.”
Karul, tarih öncesi toplumların doğrusal bir zaman anlayışına dayalı bir takvim geliştirme ihtiyacının olmadığını, zira bu tür takvimlerin genellikle ticaret ve ekonomi gibi ileri sosyal yapılarla bağlantılı olduğunu vurguladı:
“Özet olarak eski Mısır, Arap ve Yunan bilginlerinin tarif ettiği göksel takım yıldızların aynısının tarih öncesi toplumlar tarafından tanınmış olmasını beklememek gerekir.
Kaldı ki takvim, zamanı doğrusal olarak algılayan yazılı kültürlere özgüdür, oysa tarihöncesi toplumların zaman anlayışı döngüseldir. Takvim zamanı ileri ya da geri doğru hesaplama anlayışının bir ürünüdür, ticari ve ekonomik bir boyutu vardır; bu bağlamda ilk yerleşik toplumların böylesi bir takvime ihtiyaçları yoktur.
Nitekim makalede geçen Göbeklitepe, Karahantepe ya da Sayburç’taki betimler karmaşık bir toplumsal yapıyı çok iyi yansıtmakta ve bu toplumların doğa ile iç içeliğini mitolojik hikâyelere dönüştürerek dikilitaşların üzerine aktardıklarını göstermektedir. Dönemin sanatçı ve hikâye anlatıcıları yerleşik yaşam ile ortaya çıkan yeni bir sosyal düzende toplumu bir arada tutan anlatılarını yapmış olmalıdır”