Gerçek olduğuna inandığımız o rüya

Gerçek olduğuna inandığımız o rüya

Yapı Kredi Yayınları, Daniel Francis Galouye’un birçok bilimkurgu filmine ilham veren ‘Simülakron-3’ romanını Türkçeye aktardı. Okurken, ilk etapta olaylara dahil olmakta zorlanabilirsiniz. ‘Hikâyeye’ girdikçe nefesinizi tutarak “Acaba ne olacak?” diye soracaksınız. ‘Matrix’ filminin ilham kaynağı bu kitabı okurken filmdeki şu meşhur repliği hatırlayacaksınız: “Hiç gerçek olduğunu sandığın bir rüya gördün mü Neo? Ya o uykudan hiç uyanmasaydın rüya olduğunu nasıl anlayacaktın?”

MERVE KOÇAK KURT

Sevgili Okur! “Hiçbir şey değiliz, sen de ben de. Sadece elektronik büyücülüğün zaferlerleriyiz, simülektronik gölgeleriz!” diyen bir kitap var elimde. Bu kitabı benim için ilgi çekici kılan, yazıldığı yıllarda eşi benzerinin olmaması. ‘Çığır açıcı’ nitelemesini hak ediyor o yüzden. Bilimkurgu edebiyatının temel taşlarından birinden, 1964’de yayımlanan ‘Simülakron-3’ ten bahsediyorum. Edebiyatta sanal gerçekliğin ilk temsillerinden Simülakron-3. Ünlü Alman yönetmen Rainer Werner Fassbinder tarafından ‘Welt am Draht’ (1973) adıyla televizyon filmine uyarlanmış. Ayrıca ‘Matrix’ (1999) başta olmak üzere bilimkurgu dalında birçok esere ilham vermiş.

Yakın zamanda Yapı Kredi Yayınları tarafından okura sunulan romanın yazarı Daniel Francis Galouye (1920-1976). Çeviri, Çiğdem Erkal’a ait. ‘Taklit simülektronikleri’, ‘Üst Gerçeklik’, ‘Her Şeye Muktedir Operatör’, ‘hiçlik dünyası’ ve daha birçok kavram… Şimdilerde tanıdık gelse de yazıldığı vakit okura yeni gelmişti. “Herkes ve her nesne, etrafımdaki duvarlar, ayağımın altındaki zemin, en uzak sınırsızlıktaki her bir yıldız… Her şey ustalıkla hazırlanmış bir düzenden başka bir şey değildi. Benzeşik bir ortam. Simülektronik bir alem. Soyut gözbağlarından oluşan bir dünya.” Epeydir bir kitabı okurken bu kadar çok altı çizili satır kalmamıştı geriye. Kitabın konusunu özetlemeyeceğim. Sadece şunu söyleyebilirim: Kurgu içinde kurgusuyla, sonuna kadar okurun ilgisini diri tutuyor.

foto1.jpgAmerikalı bilimkurgu yazarı Daniel Francis Galouye’un ‘Simülakron-3’ romanı ilk kez 1964 yılında yayımlandı.

SİMÜLASYON, SİMÜKTRONİK, SİMÜLATÖR

“Simülatör, ortalama bir toplumun elektromanyetiksel bir modeli. Uzun erimli davranış biçimi tahminleri yapmamıza izin veriyor. Ve bu tahminler, bir anketör ordusunu, yani işgüzarları şehre salıp her işe burunlarını sokmalarından daha verimli bir sonuç veriyor.” Tasarlanan sanal şehir gerçeğe öyle yakındır ki sakinleri yaşadıkları hayattan en ufak bir kuşku duymaz. “Siskin için Simülakron-3 sadece bir yatırım olmuş olabilir. Ama Fuller için şaşırtıcı ve güzel şeyler vadeden bir eşik; kapıları kısa bir süre sonra yeni ve daha iyi bir dünyaya çıkacak olan bir eşikti.”

foto2.jpg

“Hannon J. Fuller sayesinde daha iyi bir yol bulmuştuk. Sosyal bir ortamın simülasyonunu elektronik olarak yapabiliyoruz. Buraya dünyamızdakine benzer güdülebilir varlıklar, yani reaksiyoner şahıs birimleri yerleştiriyoruz. Bu ortamı çalıştırmaya başlayınca, yani şahıs birimleri harekete geçirince, varsayımsal ortamlardaki davranış biçimlerini tespit edebiliyoruz.” Bu dünyayı tasarlayan ekipten biri (Douglas Hall) anlatıcı olarak karşımıza çıkar romanda. Fuller ölmüştür. İşler anlatıcımıza kalmıştır. Fuller, yüksek voltajlı bir kabloya basmıştır. Ancak onun ölümünün cinayet olduğunu düşünenler de vardır. Lynch onlardan biridir. O da kaybolur ortadan. “Ya Lynch gerçekten bir yerlere yok olmuştu, ya Fuller gerçekten kazayla ölmüştü ya da Lynch’in ortaya atmış olduğu gibi Fuller’ın hayatına mal olan ve Lynch’in ortadan kaybolmasıyla sonuçlanan bir ‘sır’ vardı.” Olaylar ilerler. Hall tedirginlik yaşar, fakat olayların peşini bırakmaz yine de. Karşılaştığı gelişmeler dehşet vericidir. Akıl sağlığını kaybetmemeye çalışır. Bunun için öncelikle yaşadıklarının içyüzünü, yani bir simülasyonun içinde olup olmadığını öğrenmelidir.

DÜNYAYI YÖNETME ARZUSU VE POLİTİK HIRSLAR

Fuller’in kızı Jinx devreye girer bir ara. Kaybolan isimler, çizimler ve daha neler neler… Zeno Paradoksu. Akhileus ile kaplumbağa. (Padadoksun ana fikri, bütün hareketlerin bir gözbağı olduğu varsayımıydı.) Siskin’in politik hırslarını da es geçmemeli. Dünyayı yönetme arzusu kadim bir arzu ne de olsa. Bunun için her yol mübahtır onun için! “Bir parti veya on parti… Kimin umurunda? Bizim istediğimiz mümkün olan en fazla yetkiye sahip ulusal bir liderlik! Şu yarattığımdan daha büyük bir finansal imparatorluk hayal edebilir misin? Mantığını kullanacak olursan, Beyaz Saray’da oturmaya layık daha vasıflı biri var mı?” diye sorar. “Siskin’in stratejisi açıktı. Eğer toplumun simülaktronik mucizesinin insanlık için nurlar yaratacağına inanmasını sağlayabilirse o zaman hiçbir güç REAŞ karşısında duramazdı -reaksiyon gözlemcileri bile.

‘AMA BİLDİKLERİMİ BİLDİKTEN SONRA NORMAL BİR DÜZENE DÖNEBİLİR MİYDİM?’

“Fuller’in temel keşfi oluşturduğu reaksiyoner varlıkların simülektronik bir bütün içindeki zeki devreler olmadığı, bunların gerçek, canlı, düşünen kişilikler olduğuydu.” Reaksiyon Gözlemcileri Birliği, Siskin Müessesesi’nin ‘toplu işsizlik’, ‘sosyal rahatsızlık’, ‘ekonomik kaos’ tehdidi getireceğine inanır. “Dünya, benzer sancıları daha önce de atlatmıştı; Sanayi Devrimi’nde, Otomasyonu Geçiş Süreci’nde.”

“Ama bildiklerimi bildikten sonra normal bir düzene dönebilir miydim? Başımı kuma gömüp Yüce Güçler’in kendi simülatörlerinde benim için münasip gördükleri kaderi öylece kabul edebilecek miydim?” Okurken, ilk etapta olaylara dahil olmakta zorlanabilirsiniz. Kitap ilerledikçe ve ‘hikâyeye’ girdikçe nefesinizi tutarak “Acaba ne olacak?” diye soracaksınız. ‘Matrix’ filminin ilham kaynağı bu kitabı okurken filmdeki şu meşhur repliği hatırlayacaksınız: “Hiç gerçek olduğunu sandığın bir rüya gördün mü Neo? Ya o uykudan hiç uyanmasaydın rüya olduğunu nasıl anlayacaktın?”

Son dönemde okuduğum kitaplar arasında zihnimi en çok açan kitap oldu ‘Simülakron-3’. Fuller’in ölümü, Lynch’in ortadan yok oluşu, metal tozu yüklenmesi, kazalar ve gelişen olayların her biri diğeriyle bağlantılı. Sayfalar ilerledikçe taşlar yerine oturuyor. Sonu mutlu biten güzel bir ‘hikâye’. Yine de “Her şey bir göz boyasıydı. Varlığından kuşku duyulmayan bir gözbağı dekoru önünde tamamen ümitsiz ve yersizdi her şey” diyor insan"

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN